Süleyman Karan

Süleyman Karan

Çünkü FenerbahCHE'liyiz!

Başlığa bakıp da diğer kulüplerin taraftarları bozulmasın, zira asla meselem, gerçekten çokça sevdiğim Fenerbahçe değil, Vamos Bien ya da Sol Açık taraftar gruplarının tribünlerde açtığı bir pankart ve Che bir tek Fenerbahçe’nin ismine böyle uyuyor. Meselem, tümüyle sosyokültürel ve politik... Bu yazıyı kaleme almamın müsebbibi ise, ‘siyasal İslamcılar’ın ‘yoklamacı kahramanı’... Sıradan bir demagog olsa mesele değil de, TBMM Başkanı... Ve Latin Amerika’dan çıkıp dünyaya mal olmuş bir değerler bütünü üzerinden, yeni bir ‘yoklama’ peşinde! 

Yüzde bir-iki için boşa çaba

Simgeler üzerinden savaş, İhvan ideolojisinin olmazsa olmazıydı, bugün ondan ilham almış her türlü siyasal İslamcı örgütlenmenin ve aynı zamanda köktendinci teröristlerin de olmazsa olmazı... Bu ideolojik hegemonya mücadelesini verirken, her türlü ‘sinsi oyun’ ve takiyye de mubahtır. Artık bu taktiğin nasıl işlediğini çok iyi biliyoruz ve işin ilginci tüm bu oyunlara rağmen bu ‘taarruzlar’dan etkilenecek insan sayısı, yüzde birkaç... Bir türlü bunu anlayamadılar ve anlamayacaklar da, ama her toz duman dağıldığında, bu ülkedeki ideolojik sıradağlar, bir eksik bir fazla hep yerinde duruyor

Bir deliydi taşı atan önce 

Gelelim bu cılkı çıkmış taktiğe... AKP’nin ikinci iktidar döneminde uygulanan yöntem buydu, zira daha liberaller ve diğer ittifaklarıyla işi götürüyordu, alenen resmi bir ağızdan yapılamazdı. Özetle taktik şöyleydi. Akit gibi bir gazetenin yazarının köşesinden ya da bilmem hangi cemaatin, meczup bir şeyhinden infial uyandıracak bir açıklama gündeme oturtulurdu. Laik teyzeler deliye döner (o gün onların gereksiz tepki verdiğini iddia eden bazı kendini liberal sananlar, bugün saçını başını yoluyor), sonra şu pek bir bilmiş kanaat önderleriyle yandaş gazetecimsiler ile akademisyen müsveddeleri uzun uzun bunun üzerine seviyesiz tartışmalar yapardı. Söz gelimi, “Laiklik kafirliktir” diye bir deli kuyuya taş atar, taşı çıkarana kadar kuyuya inenler, gün yüzüne çıktıklarında, laiklikten bir taviz daha kopartıldığını ya da gericiliğin koşturacağı bir kulvarın daha açıldığını fark etmezdi. Bu süreçte başta eğitim olmak üzere, pek çok yerde örgütlenmelerini maskeleyip, güçlerine güç kattılar. 

Derken, artık öylesine güçlenip, devlet organlarında müttefikleri Cemaat ile hemen her yeri ele geçirdiklerinde, takke düştü kel göründü. Bilmem hatırlar mısınız, liberallerin ‘kullanılmış ve artık çöpe atılması gereken bir mendil’ olduğunu (tabii ki böyle demedi ama demek istediği buydu ve evet ben kötü niyet okurum) açıkladı. Bu açıklamayı yapan Aziz Babuşçu’ydu. İstanbul il örgütlenmesinin belkemiği ve İhvancı geleneğin en önemli neferlerinden biri... Minarelerin süngü, kubbelerin miğfer olma döneminin ifşasıydı bu? 

Ölümü göster, sıtmaya razı et

Artık, yeni bir döneme geçiliyordu ve nabız yoklamaları için açıklamalar bizzat örgütten yapılacaktı. Buna özetle ‘ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek’ taktiği de diyebilirsiniz. Sıtmanın ideolojik bataklıklardan geldiğini hatırlatayım, ölüm de zaten oradan geliyor. Bir de örnek vereyim, yine bu örgütün bilmem hangi ilçesinin bir yöneticisi (Suriye sınırı civarında bir yerlerden), “İyi ki varsın IŞİD... Allah kurşununu azaltmasın” diye yazdığında sosyal medyada, bir ayrıksı ses değil, bir ‘ölümü göster sıtmayı razı et’ taktiğinin uygulayıcısından başka bir şey değildi. Bilinçli olarak bunu yaptığını iddia etmiyorum, çünkü buradan bakınca IQ’su izin vermiyor gibi duruyor ama birileri bunu yazmasının önünü çok güzel açıyor. Amaç mı ne? IŞİD ölümse el-Nusra, Ahrar’üş Şam sıtma ya, işte amaç bu! 

Likidasyon taktikleri

Bu küçük oyuncu... Benim gözlemime göre büyük oyuncuların önde gidenlerinden biri Milli Eğitim eski Bakanı Nabi Avcı’ydı (ki zaten Türkiye’de eğitimin sıfırı tüketmesinde büyük katkıları oldu, söz gelimi değerler eğitimi üzerinden çocukların nasıl zehirlendiğini bir başka yazının konusu) ama bu örgütte hep çıtayı yükselten biri çıkıyor, o da İsmail Kahraman... TBMM Başkanı olarak simgesel bir koltukta oturuyor olması, gündem kaydırma, sinsice yeni planın nabız yoklamasını yapma gibi işlevlerini yerine getirmesini sağlıyor. “Laiklik anayasadan çıkartılmalı” çıkışında olduğu gibi... Amaç yeniden gündeme gelecek anayasa tartışmaları öncesi cephede bir delik açmak, laikliği kaldırmak değil de, anayasayı likide etmek... Yine ölümü gösterip sıtmaya razı etmek... 

Ve şimdi de kafayı çocuklara takmış bir geleneksel-muhafazakar amca pozunda, amacı büyük olasılıkla gerileye gerileye hiçbir işlevi kalmayan milli eğitimde, daha da gerici bir uygulamanın yolunu açmak ya da yurtsever liselileri vahşice baskı altına alacak bir uygulamanın taşlarını döşemek. Yakında neyin planlandığını görürüz. 

“Cumhuriyet” diyoruz biz buna 

Manidar olan nedir, biliyor musunuz? Bir zamanlar ABD ayakçısı olanların, yurtsever gençlerin antiemperyalist mücadelesine karşı iktidarın polisiyle birlikte ABD askerlerini korumak için kan dökenlerin bugün anti-emperyalist havalarda, yerli ve milli bir oyuncu gibi piyasada dolanması... 

Ama tarih işte tam da bunun için yok mu ve bu ülkenin yarısı, şu sıralar sesi çıkmıyorsa da, hâlâ dimdik yerinde durmuyor mu? İşte hazmedemedikleri bu... Zira bu ülkede, ideolojik hegemonya, (hadi yerli ve milli söyleyelim) fikri hakimiyet kuramazsınız, kurduğunuz fikri hakimiyet sadece kendin mahallenizde geçer. Ve her zaman Che tişörtü giyen çocuklara bu halk sahip çıkar. Nasıl mı çıkar? DürüstCHe çıkar! Nerede mi çıkar? Mesela Fenerbahçe Stadı’nda çıkar? Bir gün FenerbahCHE pankartıyla, maçlarda 34. dakikada ve her yerde, her zaman şu şarkıyla: Ali İsmail korkmaz, Fenerbahçe yıkılmaz... FenerbaHCE’ye biz Cumhuriyet diyoruz!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar