Darbe olurken siz ne yapıyordunuz?

Cenazede bile yüz hatları “gülümseyen” bir kişi Davutoğlu. Oysa, bu fotoğrafta hiçbir çizgi gülümsemiyor. Tam aksine, içinde olduğu büyük sıkıntıyı ele veriyor. Doğaldır. Fotoğraf, Erdoğan’ın Saray’daki ilk BAŞKANLAR TOPLANTISI öncesinde çekildi. Erdoğan’ın fiilen başkanlığını ilan ettiği.. Dolayısıyla Davutoğlu’nun başbakanlığının sekreterlikten öteye gitmediği.. Üstüne üstlük, kulislere bakılırsa, bu toplantı öncesinde, 80 dakikalık özel toplantıda RTE’den sert sözler işittiği.. Yani hem Davutoğlu’nun hem de Türkiye’nin İLK KEZ yaşadığı bir günden söz ediyoruz.

***
Fotoğraf, yakın tarihin seçkisi arasında mutlaka yer alacaktır. Ancak, meselenin püf noktası ya da acıklı yanı, bu kare, yani Davutoğlu’nun yaşadıkları değil.  Sizin, bizim, Türkiye’nin DAVUTOĞLU KADAR SIKINTILI OLMAYIŞI..

Sanki, yazılan bizim tarihimiz değil. Olan bitenin bizimle ilgisi yok.

Ne o gün haber bültenleri rating listesinde ilk sıralara fırladı. Ne ertesi gün gazeteler tiraj patlaması yaptı.

Köşeciler, ekran tartışmacıları deseniz.. Herkes hep söylediğini tekrar etti. Zaten pek azı okunup izlendi.

Doğrusu, ben bile eğlence niyetine okuyup izledim.

Bu sayede, örneğin İsmet Berkan’ı izlerken gülmekten kırıldım. Belki biliyorsunuzdur, kendisi “bilim yazılarına” meraklıdır. Okur, okuduklarından hareketle akıl yürütür. Bizleri bilim dünyasındaki yenilikler konusunda aydınlatır. Oysa, NTV’de konuşurken bilimin esasını oluşturan akıl / mantık süzgeci tıkanmış gibiydi:

“Cumhurbaşkanı’nın halkın oyu ile seçilmesi, başkanlığın yolunu açmıştı zaten. Dolayısıyla Erdoğan’ın bu tutumu normal. Muhalefetin karşı çıkması da normal. Normal olmayan, Anayasa’nın kendisi.”

Buyrun bakalım!

İsmet ve Recep Beyler Anayasa’yı normal bulmadı diye “çiğneme” hakkına sahip. Öyle mi!

Müstesna bir akıl yürütme doğrusu.

***

Son yıllarda, özellikle gençler arasında yaygın bir ifade var: SIKINTI YOK.

Dersler iyi mi? Sıkıntı yok! Parayı çekebildin mi? Sıkıntı yok! Aradığın kitabı bulabildin mi? Sıkıntı yok!

Her soruya uyan bir yanıt. Hemen herkese uyan bir ruh hali.

Memleketin durumu, tam da böyle işte.

·      Cumhurbaşkanı, Anayasa’ya aykırı biçimde YÜRÜTME’ye el koydu. YASAMA organı Meclis’te ipleri zaten elinde tutuyor. YARGI için de, susturabilmek için hazırlıklara başladı.

·      Eğitim, yargı, polis, bürokrasi.. Erdoğan’a bağlılık yemini etmiş isimlerle dolduruldu.

·      Sanatçılar, RTE’ye yakınsa iş bulabiliyor. Kalanı, ya Tamer Karadağlı’nın itiraf ettiği gibi, KORKUYOR. Ya da zaten açlığa mahkum ediliyor.

·      İhaleler, yıllardır olduğu gibi, yine RTE’den soruluyor.

·      Medya üzerindeki karanlık bulut çöktükçe çöküyor.

·      Cizre’de esnaf “Kobani’ye döndük. YPG ile IŞİD çatışıyor” diye vahim iddialarla uyarılarda bulunuyor.

·      Başbakan “kamuda şeffaflık” yasası çıkartılacağını söylüyor. Cumhurbaşkanı, böyle bir yasa ile herkesin mal varlığını beyan etme zorunluluğu ile karşı karşıya kalacağını.. Ve bu durumda AKP’nin il / ilçe başkanı bulamayacağını söylüyor. Yani, “ŞEFFAFLIĞIN LÜZUMU YOK” diyor. Aksi takdirde mal varlığının izah edilemeyeceğini itiraf ediyor.

·      İşsizlik almış başını gidiyor. Özellikle genç / diplomalı işsizlerin sayısı çığ gibi büyüyor. Türkiye’nin büyüme hızı da iyiden iyiye düştüğü için, bu soruna yakın vadede çare görünmüyor.

Olsun. SIKINTI YOK! Bindik bir alamete.. Sallana sallana gidiyoruz kıyamete..

 
---

Boşuna “darbe” demiyorum!
19 Ocak gününü, ileride, Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’yı çiğneyerek darbe yaptığı gün diye anar mıyız? Muhtemelen.

Üstelik, yanına ek delil / argüman bulmakta da zorlanmayız.

Bakınız: Tunceli Baro Başkanı hakkındaki ceza.

Baro Başkanı Uğur Yeşiltepe, Maoist Komünist Parti üyeliği iddiasıyla yargılandı. Ayrıca dosyasında, aynı davada yargılanan müvekkilleri hakkında açıklama yapmak.. Polise “niye kameraya çekiyorsunuz” diye sormak gibi KORKUNÇ İDDİALAR da yer aldı.

Neticede Uğur Yeşiltepe 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ceza, Yargıtay tarafından da onandı.

Bunun “darbe” ile ne mi ilgisi var?

Söyleyeyim. Uğur Yeşiltepe, cezaevine giren ikinci baro başkanı olacak. İlki, 12 Eylül sonrasında tutuklanan İstanbul baro başkanı Orhan Apaydın’dı.

Az gittik uz gittik. Gide gide 12 Eylül’e geri geldik.

Baro, savunma hakkını temsil eden avukatların meslek örgütüdür. Bizde, avukatların –hatta yerlerde sürüklenerek- gözaltına alındığına tanığız. Balyoz davasında, iktidarın bir gecede çıkardığı yasayla savunma hakkının tırpanlandığına tanığız. Şimdi de savunmayı temsil eden barolarda bir başkanın cezaevine gönderilmesine tanık olacağız.

---

Beyin bedava

·      Yiğit Bulut’a göre, “Başkanlık demokrasinin ‘en noktası’..”

·      Mehmet Barlas’a göre, “Muhalefet yetersiz kaldığı için kayıt dışı muhalefet güç kazandı. Cizre’yi karıştıran da işte bu kayıt dışı muhalefet..”

·      Abdurrahman Dilipak’a göre, “Erdoğan’ı seçim öncesinde bertaraf etmek için, birileri suikast düzenleyecek. Cemaat de beddualarına hız verecek.”

·      Etyen Mahçupyan’a göre, “AKP sistemik yolsuzluğu ekonomik büyümeye çevirdi.”


Önceki ve Sonraki Yazılar