Davutoğlu'nun büyük ikilemi!

AKP, seçim kampanyasını “başkanlık sistemi” üzerine mi kuruyor? Seçim beyannamesinin ana taşıyıcısı “Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemine geçiş” mi olacak? Böyle ise Başbakan Ahmet Davutoğlu kendi sonunu getirecek bir kampanyayı mı yürütecek? Seçim sonrası yüksek oy alırsa Erdoğan’a rest çekip, “Mevcut sistemle devam” diyebilir mi?
*
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, seçim kampanyasının “yeni anayasa ve başkanlık sistemi” üzerine oturtulması talimatını Somali dönüşünde verdi, fitili ateşledi:
“Öyle zannediyorum ki, Ahmet Bey’in de –ki yeni anayasada bile üzerinde durduğumuz konulardan biriydi– savunulacak en önemli tezlerinden bir tanesidir. Bu seçimlerin de üzerinde konuşulacak konularından biri olacaktır diye düşünüyorum.”
*
İktidara destek veren medya durumdan vazife çıkartmakta gecikmedi, art ardına “Başkanlık sistemi” manşetlerini patlattı. Haberlere bakılırsa AKP’nin seçim beyannamesinde “başkanlık” geniş yer tutuyordu.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Beşir Atalay, “Bunların hiç birisi şu anda gerçeği yansıtmıyor. Seçim beyannamemizi heyetlerimiz çalışıyor. Bittikten sonra genel başkanımıza sunulacak, kendi kurullarımızda görüşülecek" diyerek haberleri yalanladı.
Tam neler oluyor derken bu kez bir diğer AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop konuştu, Erdoğan’ın yanında yer aldı:
“Önümüzdeki seçimlerin en önemli başlığı yeni anayasa olacaktır. Bu anayasanın en önemli unsuru da Başkanlık sistemidir. Seçim beyannamemizde de önemli başlıklardan biri olarak yer alacaktır.”
*
AKP’de kafalar sanıldığından daha mı karışık yoksa tüm bunlar bir stratejinin parçası mı?
Erdoğan konuşuyor, bakanlar konuşuyor, AKP genel başkan yardımcıları konuşuyor. Bir tek Başbakan Ahmet Davutoğlu “anlamlı” bir suskunluk içinde.
Davutoğlu, “Başkanlık” sistemi ve yeni anayasa konusunda parti organlarında karar alınmadığı için mi konuşmuyor?
Yoksa Erdoğan “vesayetinin” suratları asacak kadar ağırlaştırdığı yönetim sorunun bir yansıması olarak mı suskunluğunu koruyor? Seçim sonrasına dönük başkaca hesaplar mı yapıyor?
Erdoğan’ın talimatı ile iktidarın gündemine tepeden inme dayatılan “başkanlık sistemi” belli ki AKP içinde bilinenden daha büyük sıkıntılar yaratıyor.
*
Aslında başkanlık, Erdoğan’ın kendisi dahil milli görüş ve AKP içinde hep tartışmalıydı. Erdoğan 1993’te bugünkü gücünden yoksun, çiçeği burnunda bir siyasetçi iken sisteme karşı çıkıyor, “Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi” diyordu.
Sadece o mu? AKP’nin kurucu babalarının büyük bölümü bu sisteme karşıydı. “Parlamenter sistem Türkiye’ye daha uygun” diyen Abdullah Gül; düne kadar mevcut sitemi savunan ancak sonradan fikir değiştiren Mehmet Ali Şahin ve Bülent Arınç; kendi isteği ile AKP’den ayrılan Abdullatif Şener ile Ertuğrul Yalçınbayır başkanlığa karşı isimlerdi. AKP’ye en son gelen isim Numan Kurtulmuş da geçmişte “Seçilmiş kral olur” diye sisteme muhalefet ediyordu.
*
AKP tabanında da durum farklı değil. Metropoll’ün son anketine göre, Başkanlığı isteyenlerin oranı yüzde 43’ten 34’e düşerken; AKP’li seçmenin yüzde 45-50’si de sisteme karşı çıkıyor.
Erdoğan ve ona destek verenler başkanlık sistemini savunurken “Dünya devleti olma yolundaki büyük Türkiye tahayyülünden “ ya da “küresel ve bölgesel oyuncu olmaktan” söz ediyorlar. Güçlü oyuncu olmanın önündeki engel parlamenter sistemmiş gibi bir algı operasyonu yürütüyorlar.
Başta komşular, Suriye ve Irak beceriksizliği, ABD ve AB ile ilişkiler olmak üzere Erdoğan’ın 12 yıldır yürüttüğü küresel ve bölgesel politikalarının büyük oranda iflasının nedeni parlamenter sistem miydi?” sorusu ise yanıtsız!
AKP’nin tabandan yönetime akıllarda soru işaretleri var ve belli ki kişiye özgü sistemden endişe duyuyorlar. Sistem değişikliğine dönük güçlü bir beklenti ortaya koymuyorlar.
Israrlı talep Saray’dan geliyor. Hedefi ise 12 yıldır giderek otoriterliğe kayan, Anayasa’yı, kuvvetler ayrılığını yok sayan, “tek adam” anlayışını “Başkanlık” ile taçlandırmak.
Erdoğan bu yolda işbaşına getirdiği Davutoğlu’na bile güvenmediğini erkenden meydanlara çıkarak ortaya koydu.
*
Saray destekçisi medya ile birlikte fiilen başlattığı kampanya henüz seçim bildirgesi üzerinde kalem oynatan Davutoğlu ve ekibini zora soktu.
Bu durum Hükümet üzerindeki “Saray vesayeti” görüntüsünün üzerine adeta tuz biber ekti.
İşte Davutoğlu’nun çaresizliği ve ikilemi de burada başlıyor.
Meydanlarda “Başkanlık sistemi ve yeni anayasa” için oy isterse koltuğunu kaybetme riski ile yüze yüze kalacak.
AKP’yi seçimde Anayasa’yı referandumla değiştirecek 330 bandının üzerinde tutarsa Türkiye sistem değişikliğine gidecek. Başkanlık koltuğuna Erdoğan oturacak. Davutoğlu parlamenter sistemin son Başbakanı olarak siyasete veda edecek.
Erdoğan’ın değirmenine şu taşırken, aslında kendi siyasi geleceğini öğütecek.
*
Davutoğlu, AKP’yi mevcut oy oranının altına düşürürse de koltuğunu koruması zor. O koşulda bugün sütre gerisinden olan biteni izleyen Abdullah Gül’ün ya da parti içinden başkaca isimlerin karşısına dikileceğini biliyor.
Dayatma ile “tek adama” teslim olup, kendisini çember dışına itecek bir kampanyaya imza atarak tarihe “kendi ipini çeken başbakan” olarak geçebilir.
*
Koşullar, elinde olmayan nedenler onu kendi sonunu hazırlayan bir kampanya doğru iterken, farklı beklentiler de dile getiriliyor.
Kulislerde suskunluğa dönük “sürpriz” bir senaryodan söz ediliyor.
Davutoğlu’nun sessizliğinin altında seçim sonrasında hatırı sayılır oy alıp Erdoğan’a direnme planı yatıyor olabilir mi?
Örneğin AKP’yi Meclis’e 380-400 sandalye ile taşırsa, yüksek yüzdeyi kendi hanesine yazıp “Parlamenter sistemle devam edeceğiz” restini Erdoğan’a çekebilir mi?
Sandıktan zaferle çıkmış bir Davutoğlu “Saray vesayetine hayır” diyerek Erdoğan’ın başkanlığına engel olabilir mi?
Siyasette 24 saat bile çok uzun bir zaman...
Bekleyip görelim...

Önceki ve Sonraki Yazılar