Süleyman Karan

Süleyman Karan

Lies of the World

Politka, yalanlar üzerine kurulu bir sistemdir. Hele ki tam anlamıyla kapitalizme geçememiş, demokratik kurumları oturmamış ya da daha sonra budanmış, seküler yapının yerli yerine oturmadığı toplamlarda, yalan ve dolan için sınırsız olanakları olan bir sistem. Bu politik ortamlarda, yalan bir kez söylenmez, aynı yalan ballandırıla ballandırıla, tekrarlanarak geniş kitleler tarafından gerçek olduğuna inanılıncaya kadar pek çok kişi tarafından tekrarlanır. Eğer Haiti kadar geri kalmış değil, ama bir Sırbistan bile olamamış kadar siyasi kültüre sahip değilse bir ülke, orada yalancının mmu yatsıya kadar değil kıyamete kadar yanabilir. Yalan ve dolan ortaya çıksa bile bu böyle olabilir.

Kötü masalcıların ekranı


alancılık bir devlet memuriyetine benzer bir şekil alır bazen. Söz gelimi Türkiye’de ‘yandaş medya’ denilen ajitasyon-propaganda aygıtı böyle bir adı konmamış devlet kurumudur. Gerçi artık kayyım atanarak, el konularak doğrudan devletin sahip olduğu gazete ve televizyon kanalları da var. Ha unutmadan bir de yandaş gazeteciler tarafından yönetilen ve zarar şampiyonu bir TRT de var!
“TRT’de nasıl dolaplar dönüyor?”, “İktidar yandaşlarına yüksek ücretlerle hangi programlar yaptırılıyor?” “Bizim elektrik faturalardan el koydukları paralar nasıl har vurup harman savruluyor?” bir köşe yazısı değil, ileride bağımsız yargı tekrar işlemeye başladığında yüzlerce dosyalık bir davanın konusu olacak. Yani köşelere sığmaz!

Yalancılığın görev dağılımı

O sebeple biz dönelim, kamu ihaleleriyle ve kentsel dönüşümle semirmiş yandaş taahhüt şirketlerinin akıttığı paralarla bezlenen havuz medyasına... Çok seviyesiz olanları bir kenara attığınızda, zaten bir elin parmakları kadar kalıyorlar. Bazılarının lakapları bile var. Mesela çok satana ‘amiral gemisi’ deniyor, balya balya bakanlıklara dağıtılan ve çok az satana ise ‘Pravda’. Daha köklü ve tetikçi olan bazen bir iki dil sürçmesi yaşıyor, ama bir uyarıyla şafak atıyor! Hakaret için yedekte tutulan ahlak dışı gazete bazen Ülkücüler tarafından bile basılabiliyor, öylesine milleti çileden çıkartan densizlik yuvası çünkü... Hepsi de ihale hayalleri ve şantaj sayesinde bolca ilan topluyor.

Ahlak bir ayrıntı bile değilse artık

Bunlara el konulan gazete ve TV’leri dahil etmeyeceğim, zira orada çalışmak bile gelecekte bir utançtan öte, bir mesleki hastalık olarak anılacak kadar hastalıklı bir durum. Hani Gezi Direnişi’nden “Polis simit sat, onurlu yaş” diye slogan vardı ya, bunlara “Gzeteci simit sat, onurlu yaşa” denmesine bile gerek yok! Onlar zaten öyle bir tür...
Bu sözünü ettiğim sözde medyada; yönetici, genel yayın yöntmeni, yazı işleri müdürü, köşe yazarı, yorumcu olanların en temel görevi işte bu ajitasyon-propoganda aygıtını, bir manipülasyon, bir provokasyon, bir zihin bulandırma işleviyle çalıştırmak. Yani yalanlarla örülü bir kötü masal yazmak her gün!

Meczupluk marifet olunca


Bu sadece politik haberlerde değil, ister tarih olsun konu isterse jeoloji her alanda böyle... Uydurukçu, konuya hakim olmayan, iki-üç meczubun kitabını okumuş, akraba kontenjanından ya da torpilli birileri çıkıyor ekrana ya da gazetenin köşesine, atıp tutuyor. Hangi bir saçmalığı anımsatsam. Mesela Atatürk çok önceden İngilizler tarafından öldürülmüş, yerine bir ajan geçirilmiş. Yoksa o devrimleri zaten yapmazmış! Bunu tarih programında söyleyen palyaçolar var. Ya da Marmara Depremi'nin İsrail'in eseri olduğu saçmalığı... HAARP adında bir sonik sistemle Gölcük Donanma Komutanlığı'nda yapılmış bu deneysel saldırı...
İş siyasete gelince zaten had safhada şizofren hastasının bile dudağını uçuklatacak düşünsel sapkınlıklara imza atıyorlar. Gezi Direnişi'nin ardında Otpor adlı bir Sırp sivil inisiyatifi olduğunu iddia eden de, telekineziyle o dönemin başbakanına suikast planlandığını söyleyen de, daha sonra başbakan ve cumhurbaşkanlığı yapabiliyor bu ülkede... Böyle çivisi çıkmış bir meczuplar topluluğu iktidarın çevresinde işte...
Hal böyle olunca, yandaş medyadaki hemen herkesin her türlü yalanı sabah akşam söylemesine şaşmamak gerek de, ahlaklı olan insan için hala sinir bozucu olabiliyor.


Uydurmanın da bir sınırı var!


Şimdi yeni planları kalan muhalif medyaya harami gibi çökmek ya, dünyadan örneklerle bu yasadışı faaliyeti meşru göstermek için akılları yettiğince yalan dolan yumurtluyorlar. Koza-İpek medyasına el koyduktan sonra başlattıkları yalan furyasını, şimdi Cumhuriyet için servis ediyorlar ve her seferinde de rezil oluyorlar.

Efendim İngiltere gibi demokrasinin beşiğinde bile medyaya el konulurmuş! Tabii ki külliyen yalan... Örnek olarak Rupert Murdoch'un News of the World gazetesini veriyorlar. Gerçek ise şu, kişilik haklarını hiçe sayıp gizli dinleme yapan gazeteciler büyük eleştiri almıştı. Ancak gazeteyi kapatan bizzat Murdoch oldu. Yani öyle İngiltere'de herhangi bir medya kuruluşuna devlet çökmez! Hele ki yalanı iyice janjanlamak için Murdoch medyasının tüm yayın organları İngiltere'de yasaklandı gibi bir masalı ekranda söylemeye kalkarsanız, biri de çıkar bu yalanı suratınıza vurur. Öyle rezil olup kalırsınız ekran önünde... Bu örnekte Nihal Bengisu Karaca uyduruk masalı anlatan, Fehmi Koru da bu kadar uydurmaya dayanamayıp gerçeği anlatan oldu. Umarım her masal anlatanın suratına bu yalan vurulur da, en azından aldıkları paraları hak etmek için biraz daha sofistike yalanlar üretmek zorunda kalırlar. Huylu huyundan vazgeçmeyeceğine göre, bari üç kuruş kaliteli uydursun değil mi ama?
Telekinezi yerine uzaylı komplosu bekliyoruz mesela... Otpor yerine Tibet Kara Rahipleri... Çekirdeğinizi alın ekran başına geçin, sirk gösterisi her akşam sürüyor zaten!

Önceki ve Sonraki Yazılar