Domuz gibiyiz!

Samsun’da bir yaban domuzu açlıktan ya da yolunu şaşırdığı için şehre inmiş; korkudan nereye gideceğini, ne yapacağını bilmeksizin çaresiz bir şekilde dolanıyor…
Etrafında ise daha önce muhtemelen hiç görmediği ve “insan” diye adlandırılan türden canlılar var; niye kendisine karşı bu kadar öfkeliler, niye kendisini öldürmek istiyorlar bilmiyor.
“İnsan” diye adlandırılan türe mensup canlılar, bir sürek avı başlatmışlar; ağızlarından salyalar saçarak domuzu kovalıyor, “vurun la vurun” nidaları eşliğinde hayvanın kafasına taşla, odunla vuruyor ve nihayet pes ettirip yakalıyorlar.
Çullandıkları domuzun üzerinde çektirdikleri fotoğrafa tekrar tekrar bakıyorum; tarif edilemez bir vahşet, örgütlenerek çoğalmış bir kötülük, kapkara bir zafer nişanesi var sırıtan suratlarında.
Biz, yani bu ülkede eşit, özgür, dürüst, adil bir hayatı sadece kendisi için değil, başkaları için de isteyenler; güce tapmayanlar, baş eğmeyenler, biat etmeyenler, yani “çoğunluk”tan olmayanlar…
Dinsizler, Aleviler, sosyalistler, kadınlar, Cumhuriyetçiler, Aleviler, Kürtler, eşcinseller, …
İşte tam da o domuz gibiyiz; şaşkın, çaresiz, örgütlü kötülüğün “vurun” diyerek her an linç edebileceği yaban domuzlarıyız.
Kimse “böyle benzetme mi olur” demesin, mademki ağaçlarla, nehirlerle, kuşlarla, böceklerle kardeşiz, mademki dünyanın ve var olmanın yükünü omuzlarında hissedenlerdiniz, domuza benzetilmekten de yüksünmeyiz.
Son 24 saate yoğunlaştırılarak sığdırılmış o kötülüğü ve kafamıza vurduğu taşları, odunları bir hatırlayalım öyleyse.
Bakara makara diyenlerle kaçakçıların önlerine yatanların Yüce Divan oylamasında, oylarını sandığa atarken kestikleri pozları, meydan okumalarını, “kimsiniz lan siz” diyen bakışlarını…
Almışlar bir odunu da kafamıza kafamıza vuruyorlarmış gibi!
Milyon dolarların, komisyonların, saatlerin, piyanoların “milli irade” diye diye, “darbe girişimi” diye diye, gözümüzün içine bakarak, dalga geçerek, alay ederek aklanışını…
Bir sürek avıymışız da yorgun düşmüş ve bir duvar dibinde kıstırılmışız gibi!
Ali İsmail Korkmaz’ın, kısacık hayatını kocaman bir gülümseme olarak yaşamış o çocuğun katillerine verilen cezayı, bir gülüşü kasten soldurmanın bedelinin üç beş yıl hapis olmasını…
Yere düşürmüşler ve üzerimize hep birden çullanmışlar gibi!
Halimiz, ahvalimiz böyle şimdilik, Samsun’daki o yaban domuzu gibiyiz, linç meydanındayız, şaşkın, mağlup ve çaresiziz.
Kendisi de gencecik yaşta ölüp giden şair Arkadaş Z. Özger’in “ey anneleri korkutan/bizi yaşatan kan/günler perişan” dizeleriyiz.
 Karşımızda örgütlenmiş kötülük var, karşımızda doğrudan hayatı hedef alan bir ölüm siyaseti var; siyasetin sıfır derecesinde, hayatı savunma noktasındayız.
Ya o domuz gibi hepimizi tek tek kuytularda kıstırıp öldürecekler ya da örgütlenmiş kötülüğün karşısına, hayatı savunmak için hep birlikte, omuz omuza çıkacağız.
Nazım’ın dizeleriyle söylendiğinde; “Kendi kendimizle yarışmadayız gülüm./ Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,/ Ya yeryüzüne inecek ölüm.”
Ölüm çoktan yeryüzünde artık, İstanbul’da, Ankara’da, Eskişehir’de, Diyarbakır’da, Cizre’de…
El ele vermez, gülüşü soldurulan bütün çocukların hesabını kapatmaz, ölü yıldızlara hayatı götüremezsek, ölmeye devam edeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar