Fareler Kulağınızı Nasıl Kemirir?

Fare, siz uyurken yanınıza yanaşır, kulağınızı tükürüğüyle uyuşturur, bir çeşit lokal anestezi uygular ve kemirmeye başlar... Burnunuzu da aynı yöntemle kemirebilir. Hatta parmak uçlarınızı... Uyurken anlamazsınız bile...

Geçen yüzyılın başında Rusya’da yoksul halk öyle kötü koşullarda yaşıyordu ki, pek çoğunun kulaklarını, burunlarını fareler kemiriyordu geceleri. Çarlık sülalesi ve yanaşmaları, ‘Kurt Seyit ve Şura’ adlı dizinin çekildiği beşinci sınıf mekanlardan çok daha şaşaalı saraylarda balolar düzenleyip eğlenirken, yoksul gençler cephede, ufacık çocuklar ise farelerin bulaştırdığı tifüsten dolayı sokak köşelerinde ölüyordu Rusya’da. Gömülemeyen binlerce, on binlerce ölü...

Sadece yoksulların cesetleri değildi çürüyen. Tüm toplumsal yapı çürüyordu...

Devrim işte öyle bir çürümenin üzerine geldi.

İşçilerin, yoksulların kıkırdak dokularını kemiren asalak ‘asilzade’ler dünyanın dört bir tarafına kaçıştılar devrimin ardından. Allanıp pullanıp ‘bir aşk hikayesi’ diye dizi izleyicisine sunulan ‘Kurt Seyit ve Şura’da da, aslında devrimden sonra ne yapacağını şaşırmış kaçışan iki farenin ‘aşk’ı anlatılmaktadır...

***

Geçen yüzyılın başından bu yana, bir çürüme çağı yaşıyoruz. Toplum, insaniyet, insanlığın bugüne taşıdığı tüm olumlu değerler çürüyor. Çürüme hızının ivmesi giderek artıyor....

Hayır, “Nerede o eski bayramlar?” türü bir serzeniş değil benimkisi, bilimsel bir gerçeklikten söz ediyorum. Üretim ilişkileri, dünyadaki sermaye egemenliği mütemadiyen çürütüyor toplumu. Uykuya dalmış gibiyiz, anlamıyoruz yavaş yavaş nasıl kemirildiğimizi belki ama her geçen gün insaniyetimizi daha fazla yitiriyoruz...

***

Türkiye’de hâlâ en az üç kişiden birinin, rezilliği ayyuka çıkmış iktidar partisine oy verecek olduğunu bilmek mesela, çok tuhaf değil mi? Ya da, o oy oranlarını gazetede nasıl üç puan aşırarak, beş öbür tarafa koyarak yayınlayacağının hesabını yapan Fatih Altaylı’nın, hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmesi?

Paranın saltanatı böyle sürüyor işte... AKP evlatları villalarında milyon dolarlar eritirken, bir baba dört çocuğunu öldürüp intihar ediyor. Hepimizin gözleri önünde... Bu esnada Allah adına ‘hizmet’ ettiğini söyleyen tarikat ağaları, büyük sermaye sahiplerine ananas ve ihale servisi yapıyor...

Bütün parti adayları her yere sırıtan kellelerinin fotoğraflarını asmış, sandıktan çıkacak sonucu heyecanla bekliyorlar. Heyecanlılar çünkü hayatlarımızı imara açıp avantalarını bulacaklar!

Büyük sermaye sahipleri, önlerinde dizilmiş o sırıtan kellelere iğrenç bir sevecenlikle yaklaşıyor. Avanta fırlattıkları o sırıtan kelleler üzerinden sermayelerini büyütüyorlar çünkü. Utanmadan, sıkılmadan dolar milyarderleri listelerine daha fazla sırıtan kendi fotoğraflarını yolluyorlar. Ve hep yanlarında taşıdıkları borazanlara kimin adını üflerlerse, gazeteler onu cilalıyor, televizyonlar onun sırıtan kellesini gösteriyor...

Çürüyen yaşam zinciri böylece tamamlanıyor. Uyku halinde, kulakları kemirilen yığınlar, fareli köyün kavalını kim çalıyorsa onun peşine takılıp sandığa doğru ilerliyor...

***

Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Manifesto’da, “Burjuvazi onca zamandır saygı duyulan, dinsel bir çekingenlikle yaklaşılan mesleklerin etrafındaki kutsal haleyi söküp atmıştır. Hekimi de avukatı da rahibi de ozanı da bilim adamını da kendi ücretli çalışanı yapıp çıkmıştır,” diye yazıyordu.

Gazeteciler, televizyoncular, mankenler, diziciler, şarkıcılar, Dombıracılar, Acunlar... Tarikat şefleri, din adamları, profesörler, hukukçular... Ve elbette siyasetçiler... Yani ‘saygın’ sayılan tüm meslek erbabı... Bunların tamamı, dört çocuğunu öldürüp intihar eden babaların üzerine perde çekerek, üç kuruş uğruna bu çürüyen toplumsal kadavraya suni teneffüs yaptırıyorlar. Eğilmişken, kulaktan bir ısırık almayı ihmal etmeden...

***

Bakın, bilimsel konuşuyorum... Yoksulların cesetleri üzerinde yükselen villaların, para eritilen o ihtişamlı salonlarına, çamurlu ayaklarıyla bir devrimin girmesi kaçınılmazdır...

Ve ne yazık ki bizim farelerimizin hayatı, bir aşk hikayesi çıkarılamayacak kadar sefildir...

Önceki ve Sonraki Yazılar