Fikri mülkiyet hakları mı entelektüel tekel mi?-1

Fikri mülkiyet haklarının korunmasının bütün bir toplum çıkarına olduğuna dair genel bir anlayış vardır. Bu düşünceyi yerle bir eden bir kitap Türkçeye de çevrildi. Adı ”Entelektüel Tekele Karşı”. Michele Boldrin ve Davit K. Levine yazmışlar ve 2008 yılında yayınlanmış. Türkiye’de basımı ise Sel Yayıncılık tarafından 2010 yılında. 373 sayfalık bir eserdir. İşin şaşırtıcı yanı yazarların serbest piyasa ekonomisine inanmaları. Fikri mülkiyet yerine entelektüel tekel terimini ısrarla kullanıyorlar. Bu hak diye söylenen şeyin aslında tekel olduğunu düşünüyorlar, çoğunluğun zararına olduğuna, ekonomik ve teknik gelişme önünde ayak bağı olduğuna inanıyorlar.

Yazarlar sanayi devriminin en başındaki buhar makinesinden araştırmaya başlıyorlar. Yazdıklarını okuyalım:

“Buhar makinesini geliştiren James Watt bir kez patentlerini garanti altına alıp üretime başladıktan sonra, enerjisinin büyük bir bölümünü rakip mucitlerin savuşturulmasına harcadı…Watt’ın patentlerinin geçerli olduğu süre içinde, Birleşik Krallık her yıl ilave yaklaşık 750 beygir gücü tutarında buhar motoru üretti. Watt’ın patentlerinin sona ermesinden sonraki otuz yılda ise, yıllık 4000’i aşan bir oranda ilave beygir gücü üretildi. Dahası buhar motorlarının yakıt verimliliği, Watt’ın patentleri süresince çok az değişiklik gösterdi; öte yandan 1810 ile 1835 yılları arasında yakıt verimliliğinin beş kat arttığı hesaplanmaktaydı. Watt’ın patentlerinin süresi dolduktan sonra sadece makine üretiminde ve veriminde patlama meydana gelmedi, aynı zamanda buhar gücü, sanayi devriminin itici gücü haline de geldi…. Özellikle Watt örneğinde görülüyor ki, 1769 ve özellikle 1775’de verilen patentler, büyük olasılıkla buhar makinesinin geniş çapta yaygınlaşmasını geciktirmiştir. Patentler sona erinceye kadar inovasyon (yenilik) engellenmiş ve Watt hukuki tekeli sürerken çok az buhar makinesi imal edilmiştir.”

Yazarlar yaratıcıların mülkiyet haklarının “fikri mülkiyet” yokluğunda da çok iyi korunabildiği ve fikri mülkiyetin ne inovasyonu (yenilik) ne de yaratıcılığı arttırdığını düşünüyorlar. Patent ve telif haklarını gereksiz bir bela olarak görüyorlar.

Yazarlar konuyu makineler, tohumlar, ilaçlar, kitaplar, müzik eserleri vb. gibi birçok alanda müthiş bir çaba ile inceliyorlar.

Tohum alanında da bildiğimiz gibi şirketler aslında patentlerle insanlığın on bin yıldır bu yana geliştirdiği biyolojik zenginliğe el koymaktadırlar. Bu yetmemektedir. Çıkardıkları tohum yasaları ile köylünün yerel tohumlarını ve fidelerini satmalarını yasaklamaktadırlar. Türkiye’de ve birçok ülkede olan budur. 2006 yılında çıkan tohum kanunu böyle bir zulüm yaratmıştır. Benzer bir kanunu Irak’ta ABD silahlı kuvvetleri ancak işgal ile çıkarabilmişlerdi.



Önceki ve Sonraki Yazılar