'Göğe Bakma Durağı'ndaki üç yolcu!

“İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım/ Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından/ Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından/ Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar/ Şu aranıp duran korkak ellerimi tut/ Bu evleri atla bu evleri de bunları da/ Göğe bakalım...

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım/ İnecek var deriz otobüs durur ineriz/ Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya/ Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum/ Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun/ Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam/ Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım/ Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda/ Beni bırak göğe bakalım!

Barışın alfabeden silindiği, savaşların taçlandığı; kanlı gözyaşlarının aktığı, çocukların, kadınların ölü bedenleri üzerinden bir dünyanın kurgulandığı günlerden geçiyoruz. Bombalar patlıyor, silahlar öfke kusuyor, ölü, yaralı, yorgun bedenler acılar coğrafyasının nehirleri olup akıyor. Kara bulutlar bir kâbus gibi üzerimize abanıyor. Siyah beyaz, renksiz, bir kentin solgun sokaklarından kaçıp, birkaç saatliğine de olsa sihirli kelimelerin umut saçan düş dünyasına sığınmaya ne dersiniz?

“Öldüğü gün/ hepimizi işten attılar”

Yukarıdaki satırların yazarı şiirde İkinci Yeni akımının öncülerinden Turgut Uyar, 1985’te yaşamını yitirdiğinde Cemal Süreya “Öldüğü gün/ hepimizi işten attılar” diye yazar. Sıddık Akbayır “Taşra sıkıntısının şairidir. Vüs’at Orhan Bener’in hikayeleri, Nuri Bilge Ceylan’ın filmleri neyse, Turgut Uyar’ın şiirleri de odur. Hikayede, sinemada ve şiirde birbirinin karşılığı olan üç ‘acemi usta’dır onlar” diye tanımlar. Oğlu Turgut’un annesi, âşık olduğu kadın Tomris Uyar için “Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur” dizesini kaleme alır. O, Türkiye şiirinin umutsuz ve yalnız şairidir.

Hafta sonunu onunla, Turgut Uyar’la geçirdim. Siz belki de Sezen Aksu’nun “Adı Bende Saklı” albümünde yer alan “Denge” parçasından tanırsınız. İşte o şiirin yazarıdır Uyar. Bencekitap Yayınevi'nin dört yıldır düzenlediği Turgut Uyar Şiir Ödülleri törenindeydim. Yayıncı Ceyda Pırıl Köstem’in çabaları ile Turgut Uyar’ın adını ve şiirini yaşatan yarışmada birinciliği Cumali Yılmaz “Gökyüzüne Fırlatılan Pencere” şiiriyle aldı. İkincilik ödülü Gültekin Emre’nin deyimi ile “Kalbi Akdeniz olan Tanrısal Lekeler” in şairi Gözde Dilek Güzel’e gitti. Üçüncülük Ödülü Umut Göksal’a verildi.

Ankara Notları’nda bugün söz onların... “Göğe Bakma Durağı”ndaki üç yolcunun...

“Gökyüzüne fırlatılan pencere”
Hemen aldanan bir çocuk saflığıyla/ Gidiyoruz kendimizden/ Bir yerlerde sessizce bizi bekleyen kendimize/ Süresiz, bakışsız, aynasız, yapayalnız/ Yürüyoruz/ Bir bilinmeyenden bir bilinmeyene/  Sayısız yüzümüz, sayısız hilelerimizle/ Bırakıyoruz ellerimizi ellerine/ Bırakıyoruz düşlerimizi düşlerine/
Faydasız, olmuyor, bir türlü azalmıyor karanlık/ Çıkıyoruz/ Kapıyı yavaşça kapatıp arkamızdan/ İçeride kalan /Biz/ Dışarıda olan/ Yine biz/ Bildiğimiz bilmediğimiz/ Her şey/ Kırılıyor yavaşça/ İşte başlıyor/ İşte yine başlıyor/ Çamurlu ayaklarıyla o cümle beynimizde zıplamaya/ İnsan yanında taşır ölülerini/ Kendine/ Çıkmaz bir sokaktan/ Susamış bir ağaçtan ve oradan ve buradan eklediği ölülerini/
Delinmiş yüzlerden, denenmiş hüzünlerden/ Gereksiz özlemlerden, öykülerden, kıpkırmızı gölgelerden/  Edindiği ölülerini...

(Cumali Yılmaz/Gökyüzüne Fırlatılan Pencere)

Tanrısal lekelerin “İmla”sı!
(yine de bir kedere ne kadar güzel olduğunu söylemeliyim..) / bizde yürümeler/ hep aksine / nerede olursa/ dönüş sokağı, hangin çıkmazı/ insan böyle biraz biraz/ yokluğunu andırmaz mı?/ anılardan sonra küçük harfleri keşfetti ağzım/ o kadar büyüttüğüm şeyler için/ kalbime bir harita sığdıran gitmeler için/
hafif gürültülü sözcükler edindim/ belki çizmedi içimdeki ağrının altını/ zaten hiçbir sözcük üstlenmez/ hayatın yaşattığını/ bazen diyorum, yine de iyidir bazen/ gecelerin yalnız uzayıp kısalması/çünkü nicedir kesildi saatlerin zonklaması/ (yazma şubata, buradan bir haber alınmaz) / büyük harfleri en son/ biz bir zamanlar çok âşıktık, demek için kullandık/ bir geçmiş yanıp ışığı giderek azaldı/ trenleri kaçırmayı sevdi bir yerde biri/ biri köprüler yaptı, ama bir kere bile geçmedi/ biri içtiği şarap şişelerini kadının kapısına bıraktı/ bir şey değilsin/ üzgün değil inan tanrı/ elinin bir hata gibi kucağında uğuldaması/ tüm bedenini karnına biriktirmen/ garip değil/ tanrı hepimizi tanıyor artık/ tanrı hepimizi aynı sayfaya yazıyor/ o da bizim için küçük harfleri kullanıyor/ bizi küçük bir sesten dünyaya üflüyor/ (ve tanrı kader yazarken bağlaç kullanmıyor) / senin sokağındaki ay beni tanır/ selam söyle/ adı söylenenler kadar ikimiz/ adı söylenmeyenler kadar şaraptık bir zaman/ diyeyim, senin sokağın seni aldatır / (nereye varsam bir şey var, dönmüş olmuyor) / kalbim dikiş kutusunu bulamıyor/ aşklar şiire hep sökük gidiyor/ zaten şiirin masalında çirkin sözcük kafiyeye âşık / (büyük harfler. belki aramızda.) Gözde Dilek Güzel/İmla

İkinci ayrın
Tetik diye sabrımı ayaklarıma dek çekiyorum/ Kanamalar: geceyle takas edilmeyecek kibir teftişi/ Aydınlık kaplar siyahın ücra atomunu/ Ben çıldırırım bu içimin hangi madde geçişi/ Mavi denizler güzel ve yalnızdır/ Bir avuca bitireceğim denizimi buharımın ateşi/ Yıldız değil onlar siz bana yalan diktiniz/
Bir çiçek gibi göğsüme tıktınız karanlık girişi/ Kırık dökük bir dizeyim Ece Ayhan bilir burnumu/ Gözümün sütünü çaldı siyah! ah! renklerin yükselişi/ Sokaklarda gezdim otellerde çalıştım anlamayın beni/ Beni anlamak bir Edip Cansever dizesinin işi/ Açık seçik laflar etsem çok şiir bakıyor Süreya/ Duygularımı tuttum duygularıma tuttum harflerden bilirkişi/ Köpük saçtım ben etrafıma deniz olmamdan korktunuz/ Kulaç kulaç büyüttüm bozgunumu: beyazın işleyişi/ Aydınlık kaplar siyahın ücra atomunu/ Ben çıldırırım bu içimin kendi kendine düzelişi... (Umut Göksal/İkinci Ayrın)


Önceki ve Sonraki Yazılar