İngilteresiz AB ve Türkiye

Faruk Loğoğlu YURT için yazdı

İngiltere referandumunun en kesin sonucu beraberinde getirdiği sayısız belirsizliklerdir. İkinci bir referanduma gidilerek AB’de kalınması dahi bir ihtimaldir, zira bu yönde toplanan dilekçelerin sayısı yaklaşık 3 milyondur. Ayrılma müzakereleri ne zaman başlar, ne kadar sürer, AB-İngiltere ilişkisi nasıl olur, ayrılma arzusu diğer üyelere ne ölçüde yayılır, İskoçya bağımsızlığa gider mi, yanıtı belirsiz sorulardan sadece bazılarıdır.

Fakat İngiliz referandumun şimdiden belli olan önemli sonuçları da vardır. Her şeyden önce İngiliz halkının pişman olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, İngiltere’nin siyasi saygınlık ve ağırlığı azalacak, aşırı sağ güçlenecek, ekonomisi zarar görecek, finans ve bankacılık merkezi olma konumunu kaybedecek ve ABD’ye bağımlılığı artacaktır.

Öte yandan, AB dağılmayacak, hatta bu süreçten muhtemelen güçlenerek çıkacaktır. AB’nin kısa dönemde kimi sıkıntılarla karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Ancak sonuçta İngiltere’nin ayrılma kararı AB’nin kendini köklü bir şekilde gözden geçirmesine yol açacak, birlik yapısındaki zaaf ve eksikleri gidermek için radikal ve ciddi adımlar atılacaktır. Diğer bir deyişle, birliğin kumaşı daha sık dokunacaktır. Ayrılma olgusunun kendisinden ziyade ‘ayrılma sonrasına’ odaklanacaklarını açıklayan AB kurucu üyeleri Dışişleri bakanlarının ilk mesajı bu yönde olmuştur. İngiltere’ye “Elini çabuk tut” denmiştir.

Mülteciler sorunu üyelerin farklı tepkileri nedeniyle AB dayanışmasını çökertmiş, konu hemen her ülkede iç politika malzemesine dönüştürülmüş ve İngiliz referandum sonuçlarını da AB aleyhine etkilemiştir. Bunun bilincinde olan AB’nin bu noktadan sonra Suriye meselenin çözümü, mülteciler ve IŞİD’le mücadele konularında daha aktif ve etkili politikalar geliştirmesi şaşırtıcı olmayacaktır. ABD’nin uzantısı gibi çalışan İngiltere’nin gitmesiyle, AB, güvenlik ve dış ilişkiler alanlarında daha bağımsız ve iddialı politikalar izleme fırsatını bulacaktır.

Türkiye bakımından ise İngiltere’nin ayrılması iktidar çevrelerince yanlış okunmaktadır. “Kalalım” diyenlerin Türkiye aleyhindeki söylemleri istenilen sonucu vermeyince, AKP bunu kendi zaferi olarak takdime kalkışmaktadır. Öte yandan, AB’yle katılma müzakerelerine ‘devam mı, tamam mı’ için bir referandumdan söz edilmesi ise tam bir fırsatçılıktır. “Bak üye olan İngiltere bile kaçıyor, bizim ne işimiz var orada!” algısıyla, Batı değerlerine karşıtlığını herkesin bildiği AKP iktidarı Türkiye’yi AB’den tamamen kopma noktasına getirmeye çalışmaktadır. Her zaman hakkını veremeseler de AB’nin temelinde demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, laiklik ve cinsiyet eşitliği gibi kazanım ve değerler yatmaktadır. Oysa bu değerler AKP iktidarının lügatinden artık silinmiştir.

İngiltere’nin ayrılması Türkiye’nin AB’ye üyeliği konusunu daha da arka plana itecektir. Hatta ayrılık rüzgârları kimi üyelerde esmeye devam edeceğine göre, Türkiye aleyhindeki hava daha da güçlenecektir. Ancak Avrupa’nın kronik karakter arz eden bu Turko-fobia marazına – ki bu onların sorunudur, bizim değil- Türkiye takılmamalı ve AB’ye tam üyelik hedefinden vazgeçmemelidir. Düşünün ki – ve AB de bunu bir gün görecektir – Türkiye Yunanistan’la birlikte AB’ye katılmış olsaydı AB’nin gelişme seyri daha başka ve kesinlikle daha olumlu olurdu.  AB Türkiye için yaşam alanıysa, Türkiye de AB’nin bağışıklık gücüdür.



Önceki ve Sonraki Yazılar