İnlerine girmek

İlk evvela MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın ''gözaltına'' alınma girişimiyle başladı AKP ile Gülen Cemaati arasındaki kavga. O tarihte Başbakanlık görevinde bulunan Tayyip Erdoğan, büyük bir kızgınlıkla ''Bunların inlerine gireceğiz'' diyerek başlattığı tasfiye hareketi, hem adli ve idari yargıda, hem de emniyet teşkilatı içerisinde aralıklarla devam ettirildi.
         Her operasyon sonrasında yüzlerce polisin ve yargı mensubunun açığa alınması ve yargılanması doğrusu hepimizi şaşırtmıştı. ''Acaba'' diyerek, devlet içinde ''Cemaatin'' bu kadar etkin görevlerde rol üslenmiş olmasına hep şüpheyle yaklaşmıştık. ''Bu kadar da olamaz'' diyerek FETÖ yandaşı diye yakalanan ve meslekten atılanları; cemaat mensubu olarak değil de, AKP'nin kendi kadrolarına ''yer açma'' ve kilit noktalara kendi yandaşlarını yerleştirme planı olarak değerlendirmiştik. Meğerse öyle değilmiş!
        Bu cemaat, devlet içinde öyle bir köklenmiş ki, 4 yıldan beri bunları devletten temizlemeye çalışan AKP, bu süre içerisinde hala bu işi bitirememiş ise, maazallah AKP yerine şu anda CHP veya MHP iktidarda olsaymış, bunları değil ki 4 yılda temizlemek! 40 yılda dahi temizlemesi mümkün olamazmış. 
        Dünkü yazımda ''37'si general olmak üzere yaklaşık 3 bin asker ve 2745 yargı mensubunun gözaltına alındığını'' yazmıştım ki bu sayının dahi gerek TSK içerisinde gerekse yargı mensupları arasında büyük bir çoğunluğu oluşturduğunu ve bu çoğunluğun'' bu kurumlara nasıl sızdığını?'' sormuştum.
        Bugün ise Adalet Bakanı’nın açıklamasına göre; gözaltına alınan general ve amiral sayısını 90, toplam rütbeli asker sayısının ise 6 bin civarında…Bunun yanında yaklaşık 9 bin civarında polisin, dünkü 2 bin 745 hakim ve savcıya ilave olarak 132 savcının, toplam 30 valinin, 47 kaymakamın, çok sayıda mülkiye müfettişinin ve bu düzeyde bürokratın açığa alındığı açıklandı.
        Doğrusu hayret edilecek bir durum! Bu cemaat adına “darbe girişiminde'' bulunanların, devlet içerisinde bu düzeyde bir taraftar bulması ve destek görmesi gerçekten hayret edilecek bir durumdur. Bunlar hangi dönemde hangi aralıkta ve kimler tarafından bu görevlere getirildi? Bu görevlere atandıkları dönemde bu kişilerin bu cemaat ile ilişkilerinin olup olmadığı o dönemlerde tespit edilememiş midir? Örneğin daha bir ay kadar önce Sinop Valiliği’ne atanan bu kadın hangi referansla ve kimlerin önerisi ile bu göreve atanmıştır? Aradan bir ay geçince bu valinin cemaatçi olduğu hemen nasıl tespit edildi ve hemen nasıl görevden alındı?
       Darbe girişiminin üzerinden daha 48 saat geçmiş olmasına rağmen bu kadarcık kısa bir zaman içerisinde yaklaşık 9 bin emniyet mensubunun ve 3 bin civarındaki savcı ve hâkimin ''Cemaat ilişkileri'' hemen nasıl tespit edildi ve hemen nasıl meslekten el çektirildi? Bunların bu kısa sürede tespit edilmesi mümkün olamayacağına göre daha önceden bilinen bir ilişki var idiyse bunlarla ilgili neden bir işlem yapılmadı? Bütün bunlar kafamızda soru işaretleri oluşturmaya devam etmektedir.
        Eğer bu iki gün içerisinde gözaltına alınanların tamamı gerçekten ''cemaat'' veya ''darbe'' taraftarı ise gerçekten bizi ve ülkemizi Allah korumuş. Darbe girişimi akşamüzeri ''deşifre'' edilmeyip de planlandığı şekilde sabah 5'te başlatmış olsaymış darbeciler kesinlikle bu işi başarmışlardı ve bugün FETÖ'nün başı olan kişi, Ankara Esenboğa Havalimanı’nda binlerce insan tarafından  ''develer'' kurban edilerek karşılanır ve Çankaya Köşkü’ne de oturtulabilirdi.
        Gerçekten büyük bir badire atlattık. Tekrar hepimize ve ülkemize başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerimizi iletirken, bu konuda başta CHP olmak üzere tüm muhalefet partilerinin olumlu yaklaşımlarından ve ''darbe karşıtı'' tavırlarından dolayı kendilerine bir kez daha teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

        


Önceki ve Sonraki Yazılar