Kaçacak yer yok!..

Sizce KaçAk Saray'da yaşayan unsur Ankara katliamının ardından yazılı bir açıklamayla yetinmişken, Paris saldırısı sonrası, gecenin bir yarısı kameralar karşısına geçme ihtiyacını neden duydu? Hemen akabinde 23 Nisan Başbakanı niye telaşlı telaşlı açıklama yaptı? Üstelik Ankara katliamının ardından oy oranlarının yükseldiğini ilan ediyordu neşeyle. Paris saldırısından sonra ise pek üzgündü!..

Suruç'ta gençlerimizi yitirdiğimiz o vahşi katliam için de pekala aynı şeyleri söyleyebiliriz. Umurlarında değildi. IŞİD'i bahane edip Kürt halkına saldırmanın ve bizzat devlet terörüyle seçim aritmatiğini değiştirmenin bir vesilesiydi sadece Suruç katliamı...

Suruç'ta da, Ankara'da da yaralılarımıza, ölü bedenlerimize saldırdılar. Gaz sıktılar. Tıbbi müdahaleleri geciktirdiler. Ölü sayısını artırdılar. Ardından küstahça konuşmalar, sırıtmalar geldi.

Ama Paris katliamında telaşa kapıldılar. Vakit geceyarısını geçiyordu, peşpeşe açıklamalar yaptılar. Terör evelediler, kınama gevelediler...

Telaşlı...

Tam olarak “olağan şüpheli” telaşıydı bu. TIRlarla cihadçı katillere silah yığan, Suruç'taki bombayla Kürtlere saldırı başlatan, Ankara'daki bombayla halka “Sokağa çıkarsanız parçalarız!” mesajı veren, dehşet siyasetiyle oy oranı yükselten suçluların telaşı...

***

Türkiye'de iktidarı işgal eden kravatlı İslamo-faşistler de, kara bayraklı IŞİD de doğrudan İslam'ın bir sonucu olarak görülmesin. Evet, İslam'daki 'cihad' kavrayışı katliamlara meşruiyet sağlamanın bir aracı olarak kullanılıyor ama zorbalara savaşı vazeden cihadı bu katliamlarla eşitlemenin alemi yok.

Bombayı patlattıktan az sonra cennetteki hurilerin koynunda uyanacağını zanneden ve kendiyle birlikte bir sürü savunmasız sivili de paramparça eden manyak katiller İslam'ın otomatik ürünleri değil, siyasal İslam'ın yarattığı canavarlardır. Siyasal İslam ise, Fransa başta olmak üzere emperyalist kuvvetlerin onyıllardır beslediği, işçi sınıfı hareketlerine karşı kullandığı bir akımdır.

Türkiye'deki mevcut iktidar da, emperyalizm eliyle yaratılmış ve beslenip büyütülmüştür. Tüm toplumu 'dindar ve kindar' temelde yeniden şekillendirmeye çalışırken, bir yandan da emperyalizmin ve sermayenin güncel ve tarihsel çıkarlarını kollamaktadır.

Lakin siyasal İslam öyle lambada durduğu gibi durmuyor işte. Lambadan çıkıyor, kendi gündemini de oluşturuyor. Çünkü bir ideolojiyle hareket ediyor. Hem Ortadoğu'ya yayılan kara bayraklı IŞİDçiler, hem Türkiye'de iktidarı gasp eden kravatlı IŞİDçiler bu ideolojik bütünlüğün parçalarıdır.

***

Bu sütunda iki yıldır Türkiye'nin her tarafının her an katliama hazır cihadçılarla dolu olduğunu yazıyorum. Fransız makamları, dün, Fransa'da katliam yapmaya hazır 4 bin kadar cihadçı katilin olduğunu açıkladı. Varın Türkiye'de kaç yamyamın aramızda dolaştığını siz hesap edin.

Türkiye'nin sınırları kevgir gibi. Hoş, sınırın kevgir gibi olmasına gerek yok. Her isteyen geçebiliyor zaten. YPG Tel Abyad'ı IŞİD'ten aldığında sınırı açan ve IŞİD militanlarını sorgusuz sualsiz kucaklayan AKP iktidarı, milyonlarca Türkiye vatandaşını yamyamlarla birlikte, yan yana yaşamaya çoktan mahkum etti. Bu örneklerden sadece bir tanesi.

Anlayacağınız, Türkiye'de devasa bir iç savaş kuvveti büyüyor...

***

Bu yamyamlar sadece yabancı unsurlar değil. Siyasal İslam cehaleti örgütlüyor. Türkiye'nin tekkelerinde, tarikatlarında yetişen binlerce cihadçı var. Tekkeleri ve tarikatları besleyen, daha ötesi bir tarikatlar konsorsiyumu olan iktidarın bu durumu ortadan kaldırması beklenemez.

O halde mevcut iktidarın devrilmesi, Türkiye'nin normalleşmesi için önkoşuldur.

En başta Kürt hareketinin liderliği, Cizre'de, Silvan'da halkı katleden, bu katliamları tüm bir bölgeye yaymaya kararlı görünen bu iktidarla hiçbir şey çözülmeyeceğini anlamak zorundadır. Daha ötesi, ABD'nin bütün Kürtleri Barzanileştirmek ve uşaklaştırmak istediği dikkate alınmalıdır; emperyalizmden de çözüm beklenemez.

Türkiye'nin doğusu ve batısı el ele vererek başımızdaki musibetten kurtulmanın yolunu bulmalıdır.

***

Burada görev öncelikle batıda yaşayan ve kendine “laik”, “demokrat” diyen kesimlere düşüyor. Cizre'de 13 yaşındaki kızının cesedini buzlukta saklamak zorunda kalan babanın, Silvan'da evinden olan 25 bin yoksulun, Nusaybin'de tehdit altında bekleyen tüm bir halkın acısına ortak olacaksınız! Kürtlere dair Perinçek'in deli saçması efsanelerine inanıp, iktidarın ağzıyla konuştuğunuz sürece kendi mezarınızı kazarsınız. İzmir'in Kordon'unda rakı içerken sizi tararlar, bombalarla parçalarlar, ancak o zaman aklınız başınıza gelir. Lakin o başınız da artık gövdenizden ayrılmıştır.

Fransa'da güle eğlene konsere giden onca ölü, iktidarlarının işlediği günahların vebalini ödedi. Siz de gözünüzün önünde yaşanan büyük acılara ses çıkarmazsanız, vebalini ağır ödersiniz.

Öte yandan, ABD ve Barzani yaşanan kaotik durumu fırsat biliyor, YPG ve Ezidi direnişçilerin onca can pahasına yürüttüğü mücadelenin üzerine konup kendine zafer biçiyor. Türkiye'deki Kürt hareketi yönünü Barzani'ye dönüp uşaklaşmayacağına göre, Batı'daki yoksullara, emekçilere, laik duyarlılıkları olan demokrat kesimlere el uzatmalıdır.

Bu karşıdevrimci, İslamo-faşist iktidara karşı hep beraber mücadele etmenin bir yolunu bulmalıyız. Kimsenin kendini dayatmadığı, asgari müşterekleri gözeten, 2013 Haziran'ında ayaklanan halkı yeniden birleştiren ve Hırsız-Katil İktidarı'nı yıkmayı hedefleyen bir seferberlik başlatmalıyız.

Ne yazık ki bu sefer işimiz daha zor: Zira geçen iki buçuk yılda her yanımız cihadçı katillerle doldu.

Yine de umutlu ve cesaretli olmaktan başka şansımız yok. Çünkü, Paris katliamının da gösterdiği gibi, dünyada kaçacak yer yok!


Önceki ve Sonraki Yazılar