Süleyman Karan

Süleyman Karan

Kolpacılık tek geçer akçe

Sözünü tutmayan, dalavereci, riyakar, mış gibi yapan, kalıbının adamı olmayan ve daha buna benzer pek çok bayalığı tarif etmek için cuk oturan iki sözcük kolpa ve kolpacı... Ve bence yurdumuzun en temel meselesi işte bu!

 

Kolpa bir ülkeye giden yolun taşlarınıher cenahtan kolpacı döşüyor. Tabii ki, en büyük kolpacı bu ülkeyi yönetenler. Hani canhıraş şekilde başkanlık ve anayasa tartışmaları yapıyoruz ya, haybeye...

 

Niye mi? Ben demedim, bunu yine anayasa profesörüymüş gibi görünen biri, Burhan Kuzu tarif ediyor. Hiç utanmadan, kendisinin 15 yıldır milletvekili olduğu meclis için pek utanç verici ama ne yazık ki gerçeğin de dik alası tarifler yaparak: “Ya parlamento dediğin ne ki, orada mesela bizim vekiller grup başkanının eline bakar o elini kaldırdı mı onlar da kaldırır. Bu tüm partilerde böyledir”...

 

Bunu söylerken, doğal bir şeyden bahseder gibi bahsediyor. Yani diyor ki kısaca, “Bu ülkenin parlamentosu kolpadır. Bu parlamentonun miletvekilleri de kolpacıdır. Bu demokrasi zaten kolpadır”. E öyleyse neyi tartışıyoruz ki, olsun bitsin gelsin başkanlık!.. Rejim mi? Hangi rejim, laik cumhuriyet mi? Yok ki, o da sadece anayasada öyle yazıyor! Anayasa ne ki? O da öylesine, delinmesi, yamultulması gereken bir metin bu kolpacılara göre...

 

Latin Amerika’dakinin dandiği


Peki başkanlık nasıl başkanlık?.. Kolpadan bir isim bulunmuş, partili cumhurbaşkanı... Bir örneği var mı? Var aslında biraz, Latin Amerika’nın cuntalarının iğdiş ettiği sözde demokrasilerdeki otoriteryen ve amorf bir sistem... Ama artık pek karşılığı kalmamış gibi... En benzer görüneni Meksika ama, bu ondan da bir garip... Yani hiçbir demokratik mekanizma süzgeci olmayan, başkanın keyfine göre feshedebileceğ bir meclis var. Sert kuvvetler ayrılığı gibi bir önleyici mekanizma yerine, biat etmiş güçler birlikteliği gibi abuk sabuk, tümüyle faşizan bir sistem...

 

Ama yine dönelim kolpadan anayasa hukuku yaklaşımına; “Ya tabii ki bildiğiniz başkanlık. Ama ortağımız MHP bozulmasın diye ‘partili cumhurbaşkanlığı’ diyeceğiz”! Yani görüldüğü üzere AKP-MHP’nin başkanlık ve anayasa işbirliği de kolpa! Zaten aslına bakarsanız, Atatürk ilkelerinden cumhuriyetçiliğe ve milliyetçiliğe odaklanma iddiası üzerine kurulmuş bir partinin başkanının böyle bir işbirliği içinde olmasının siyasi taktiği de kolpa...

 

Esası olmayınca, herkes esası oynar


Peki ya anamuhalefet partisinin ‘esas ülkücü’ olmasına ne demeli?.. Veyahut aydınlanmacı o küçük partinin laikliği yok etmeye yeminli bir kadroya cansiperane destek olması ve bunu, ‘cumhuriyeti emperyalizme karşı savunmak’ gibi bir absürd gerekçeyle açıkmasına?.. Bu ülkede siyaset kolpa, bu ülkede ekonomi kolpa, bu ülkede ahlak kolpa... Zira bu ülkenin en temel sorunu politik argümanlarla açıklanabilecek gibi değil. Bir milletvekilinin meslektaşlarını ve kendini, parmak kaldıran zavallı gibi tanımlarken sırıtmasının politik bir açıklamasını kendine insan diyen birinin yapması mümkün olamaz.


Ekonomide işadamlarının katiptalizmin sınırlı ahlakını bile hiçe sayıp, nepotizme, kleptokrasiye, iktidarın yancılığana soyunması da başka bir kolpacılık. Ya da sonradan görme, burjuva kültürünü ‘en pahalı olani iyidir’ kıroluğuyla karıştıran işadamı müsveddelerinin mülevvesliğiyle, bu sistemi sürdürülebilir gibi göstermek de tam anlamıyla zübüklük, ki bu da bir tür kolpalık... İşte onlardan birinin düğününde kızına yaşı kadar altın takılmış, tam 23 kilo... Ve bunlar milliyetçi-mukadesatçı kolpacılar, ki bildiğiniz üzere altın müminler için pek de hoş bir maden sayılmaz. Ama her münafık altına tapar!


Hepimizi saran hastalık


Buraya kadar hep siyasi olarak karşımızda olanlara yazdım ya, biraz da hem nalına, hem mıhına olsun! Mesela bizim pek laik ve cumhuriyetçi cenaha... Kaba etini yerinden kıpırdatmaya üşenip “Sarı saçlım, mavi gözlüm neredesin?”diye ruh çağıranlara... Kolpa yurtseverlik böyle bir şeydir işte... Mesela sarı ve iktidar yancısı sendikaya üye olan Atatürkçü öğretmenler gördü bu gözler ki, İHH adına yasadışı biçimde reşit olmayan göğrencilerinden bağış topluyorlardı zorla, o paralar da el Nusra’ya gidiyordu... “Cumhuriyet için canım feda” deyip ilk biber gazı atıldığında ortadan toz olan kolpa Kuvvacılar’ın sayısı da sürüsüne bereket!

 

Bir tane daha örnek verelim... Belki çoğunuz fark etmemiştir ama, bir kavga var sosyalist cenahta... Türkiye Komünist Partisi ismi kime kalacak kavgası... Bunu bağımlı yargıya taşıyan bu sosyalist arkadaşlar, ülke yanarken bu kavgayı bir de gündem yapmaya çalışıyor. Hani Bizans sarayında meleklerin cinsiyetini tartışan rahipler ve aristokratlar var ya, işte aynı kafa... E değil mi ki, o parti aslında hiçbirine de mirası değil üstelik! Olsun, tabela öyle olsun, gerisi teferruat ya!

 

Her köşede kolpa

 

Hadi bir de meslekten verelim örnek... Bu ülkenin yandaş ve mülevves medyası yoktan var olamadı ki... 2001 öncesinde de kimi asker pabucu yalar, kimi ihale için eğilip bükülürdü. Şimdi muhalif olanların pek çoğu, kendi dedikleri dinlenmez olunca iktidara höykürür olmadı mı? En sol cenahtaki bile, hâlâ kendi üç kuruşluk egosu için bu gidişata karşı ortak bir demokrasi cephesini baltalamak için fırsat buldu mu saçmalamıyor mu? Ve hâlâ ne hikmetse yandaşı, muhalifi pek çoğu, iki duble çekti mi, gazetecilik ahlakından söz etmiyor mu? İşte ondan değil mi ki gazetelerdeki haberler de kolpa, köşeler de kolpa!

 

Kolpacılık büyük bela... Böyle bir ülkede siyaset yapılamaz, böyle bir ülkede kim gelirse gelsin iktidar da olamaz, muhalefet de yapamaz. Mış gibi yaşanan bir ülkede, önce bir ahlaki devrim şart olmuş ki, öyle sosyal devrimler gibi kolay değil. Acı çekmek, sürekli silkinmek ve kolpaların yüzüne yüzüne kolpa olduklarını haykırmak gerek. Bedeli mi? Mış gibi yargılarlar, mış gibi hapsederler, mış gibi öldürmeye kalkarlar... Mış gibi yaşamaktan her biri daha iyidir, insan olana!..

Önceki ve Sonraki Yazılar