Süleyman Karan

Süleyman Karan

Korku ve titreme mi? Yok öyle şey!

Nereden geldiyse, varoluşçu filozof Soren Kiekegaard’ın ‘Korku ve Titreme’ diye Türkçe’ye çevrilen kitabı aklıma geldi, perşembe akşamı... Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklu yargılama kararı çıkmıştı. Sosyal medyada infial zaten sabahtan beri vardı. İşte böyle bir günün sonunda o kitabın adı takıldı aklıma...

Evrim ağır işleyen bir süreç.. Bu sebepledir ki, ‘korku’ genetik olarak hâlâ nesilden nesile aktarılan bir güdü... Hiç insana yakışmayan, aklın ve onurun gelişimine ket vuran, bir hastalık! İşte bu sebepledir ki, hala bu dünyada despotik rejimler ayakta kalabiliyor... İşte bu nedenle, insanlar kula kul olmak gibi hiç de evrimin en son basamağında olan bir organizmaya yakışmayacak bir güdüyle hayatlarını sürdürüyor.

Deyişlerimize sindirilmiş güdü

Akıllarına yatmayan bir şey oldu mu, birinin ölümü, bir terör olayı, anti-demokratik müdahaleler, hatta askeri darbeler ya da toplu katliamlar oldu mu, tıpkı milyon yıllar öncesinde kuyruklu atalarımızın yaptığını tekrar edebiliyor. Ağacın en üst dalına nasıl kaçıyorlarsa o zaman, günümüzde de gözünü, kulağını, ağzını kapatıp, evine saklanıyor. TV’den, gazeteden, sosyal medyadan izleyip olup biteni, türdeşlerine yapılan zulmü izliyor. Burada mesele, zaten zalimin yanında olan, onu her ne şekildeyse haklı görenler değil de, rahatsız olduğu halde korkuya yenilip, titreyenler.

Oysa ki korku, herkesin genlerinde olan, türsel bir hastalık. Ama bir ilacı var, buna onur deniyor! Aç kalma, acı çekme, toplum dışına itilme gibi korkularımız kalmış genlerimizde... Hani çocukken yaşadığımız karanlık korkusu, gece yırtıcılarını uzaklaştırmak için yakılan ateşin söndüğü andaki panikten gelir ya, bunlar da süzülmüş, sosyalleşmiş, modernleşmiş korkular! Aç kalmak zaten her organizmanın korkusu, ama açlıktan ölmek hani Sudan’da hâlâ mümkün ama Türkiye’de pek yok öyle bir şey... Aç kalmanın yerine, işsiz kalıp kredi kartı ekstresini ödeyememe korkusu var, ya da mortgage'ı... Acı çekme çeşit çeşit, ruhsal acısı var mesela; yalnız başına kalmak böyle bir acı... İtilip kakılmak var; işyerinizdeki patrondan başlayıp, evde eşinize kadar... İnsanlık adına iktidara karşı durup, polis dayağı yemek, linç edilmek, hapse girmek var... Var da var..

Onur, kredi kartıyla satın alınır mı?

Nasıl ki doğada etçil yırtıcılar, leşçiler, zehirli yılanlarvarsa modern hayatta da bunlar var. Belki hepsinden öte bir korku, toplum dışına itilme korkusu... Hani halk deyişinde olduğu gibi “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” var ya, o korku... Mahalle baskısına teslim olanlar, işten atılma korkusuyla her şeye amenna diyenler, bu yüzden böyle yapıyor. Onurunu veriyor, o pek bir zavallı hayatı satın alıyor. Bunun için de halkımız güzel bir deyiş keşfetmiş bir zamanlar, “Her koyun kendi bacağından asılır” diye... Sonra da cari düzenden sapmasın birileri ekleyivermişler; “Sürüden ayrılanı kurt kapar” diye... İşte ağaca kaçan kuyruklu atalarımızdan kalmış kötü bir mirasın billurlaşmış hali, hesapta aklı ve ahlakı gelişmiş bir torun tarafından atılmış ortaya... Büyük olasılıkla padişahın despot valisinin eteğini öpen bir utanmazın sözüdür bu. Yani muktedirler ayakta kalabilsin, muktedirlerin şürekası da yoluna baksın diye...

Bu düzen, daha yazılı uygarlığa bile geçmeden, toprağa ilk çiti çekip, mülkiyeti bulandan bu yana böyle... Büyücüsüyle, şefiyle, şefin şürekasıyla başlamış sadece daha karmaşıklaşarak gidiyor.

Alfa, beta, bir de zeta!

Dönelim doğadan örneklere tekrar ki, korkunun dağları beklemesinin nasıl kağıttan bir kule kadar kolay yıkılabileceğini çözelim. Korku dedik ya, genlerimizde var. İster en gariban olsun, isterse padişah herkeste var. Üstelik padişahların korkusu muazzam yüksek, paranoya düzeyinde mecburen. Zira kaybedecek çok şey var. Tıpkı kurt sürüsündeki alfa bireylerin her gün güçlerini ispat etmek için önce yaşlanmış bir kurdu sürüden kovması, ardından beta bireylere (alfa adayı olması en yüksek ihtimal olan) diş göstermesi zorunlu. Bu güç gösterisi, işte tam da korkunun kalbi aslında. Ve her alfa birey, bir gün sürüden kovulmayı tadacaktır! National Geographic izleyin bol bol, sürüden en hunharca kovulanın yaşlanmış alfa erkek olduğunu görürsünüz. Kovmazlar da, bildiğiniz paramparça ederler. Kim mi yapar? Betanın liderliğindeki tüm sürü! İşte bu yüzden korku dağları bekler hep. Burada sıradan bir kurdun düşünmesi gereken, o alfa bireyin takattan düşmeden önce de tahttan indirilebilmesinin çok mümkün olduğudur, yeter ki alfa olma hayalindeki betanın peşine takılmayı beklemek yerine, sürüyle alfayı alaşağı edilebileceğine inansın. Ama kurtların muhakeme yeteneği yoktur.

Kuyruk sokumundadır korku!

İnsanların var mıdır muhakeme yeteneği? Bazen olur... Önce birileri çıkar, iktidar onu halleder. Sonra birkaçı çıkar, bunların hepsi hapse girer. Bir gün birçoğu ayaklanır, üçü-beşi ölür. Bu arada tüm bu olanları izler çoğunluk, korku ve titremeyle... Bir gün gelir, yarısından üç-beş fazlası ayaklanmıştır, işte o gün evde kalmak korku ve titreme yaratır olur. Herkes sokağa çıkar, bir de bakarlar ki gerçekten kral çıplak ve titriyor!

İşte o yüzden Can Dündar’ın hapise götürülürken son sözü çok önem taşıyor. “Üzülmeyin, şeref madalyasıdır” diyor ya.. Bunu diyen yüzbinler var, yarın milyonlar olur... Bu böyledir hep... Şeref madalyanız varsa, torunlarınıza gösterebilirsiniz. Ama hiç kimse, iktidara el pençe divan durduğunu, kula kul olduğunu söylemez. Ne hikmetse, yaptıklarından utanmaz da, hayatının son yıllarında söylemekten utanır!

Enseyi karartmayın, evrim bir süreçtir. Kuyruk gideli çok oldu, kuyruk sokumu gibi gereksiz bir organ parçası bize atalarımızdan yadigar. Kuyruk o kadar ayrıntı artık, bir gün korku da o kadar ayrıntı olacak, onur tam kalbimize oturacak!

Önceki ve Sonraki Yazılar