Kurtarıcılardan kurtulmak!


Yıl 1991… Yer Tuzla… 20 Ekim 1991 genel seçimleri arifesi…
Cumhuriyet Gazetesi muhabiriyim ve zamanın DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel ile röportajdayım… Ki Demirel, 12 Eylül faşizminin mağduru bir siyasetçi. 1980 öncesi 6 defa gitmiş 7 defa gelmiş! DYP, yeni imaj ve yeni vitrinle seçmenin karşısına çıkmaya çalışıyor. Öylesine bir “imaj değişikliği” anlayışı var ki; hangi hava koşulunda olursa olsun, boynundan kravatı ve sırtından ceketi asla çıkartmayan Demirel, artık yakası açık kısa kollu gömlek giymeye başlamıştı!

***

Aslında anlatmak istediğim, işin bu tarafı değil. Aklıma geldiği için söyledim. Asıl kastım Demirel’in o söyleşi sırasında ettiği sözdü… Demirel demişti ki;
“Bak sayın Akyüz, halk günlük yaşar. Dünü unutmuş, yarını planlaması zordur. Siz eğer onun günlük sorununu çözerseniz, o da siyasette sizin yanınızda yer alır.”
Doğrusunu isterseniz Demirel, Türkiye’de siyasetin nasıl işlediğini özetlemişti.
Çok basit!
Halkı; günlük sorunlarını çözmeye mahkum et! Ondan sonra da günü kurtarma adına didinip dururken ona yardım elini uzat. Senden daha iyisi, daha makbulü yoktur.

***

Bir de duygu temeline dayalı toplumsal bir hastalığımız var; bize yardım edene biz de elimizden gelen desteği veririz. İster hak etmiş olsun, ister olmasın. Değil mi ki bana elini uzattı ve benim o andaki sıkıntımı giderdi, mesele bitmiştir. Adam, o yardım elini babasının hayrına mı uzatmış, art niyeti var mı yoku mu, onlarla hiç ilgili değiliz. Hiç de umursamayız.
Siyaset kurumu işte bu anlayış üzerine bina edilmiş. Yani vatandaşın gününü kurtarma gayreti ve kaygısı üzerine… Ve bu anlayış sahibi kimi siyasetçiler ne yazık ki, sanal bir “kurtarıcı” kimliği ile kendilerinin vazgeçilmez olduğuna inanır hale gelmişler. Müstahkem mevkilerde, “Ben olmazsam olmaz!” ya da “Bana mecburlar” gibi bir vehme kaptırmışlar kendilerini…

***

Bugünkü durum da aynen böyle…
İsim isim saymak istemiyorum. Ama birileri bugün de kendisini “kurtarıcı” zannediyor. Zannediyor ki, bu halk bana mecbur, onları benden başka kimse kurtaramaz!
Bu gibi kimi kafalar bugünkü seçim sonuçlarını doğru okumamak için inanılmaz inat ediyor. Yok, kırmızı çizgilerim var, yok sarı çizgilerim var yok o olmaz, yok; “ne haliniz varsa görün” gibisinden siyaset diplomasisine yakışmayan bir uslupla nara atıyor. Amiyane tabiriyle “biraz tüylendiler” yani oy oranları biraz arttı ya. Sanıyor ki, halk kendilerini beğendiği için onlara destek verdi.
Hayır kardeşim! Senin oy oranındaki artış konjonktüreldir. Durum gereği sana insanlar bu kadar oy vermiştir. Ülkeyi AKP istibdatından kurtarmak için…
Eğer aklını başına toplamaz ve bu kafayla gidersen, o oylar geri döndüğü gibi olanı da kaybedersin. Ve daha önce de olduğu gibi “barajın derin ve serin suları altında” yine 4 yıllık bir seyahate çıkabilirsin. Bunu bilesin!
Bir diğer ayrıntı… Allah aşkına; “beni kurtar” diye yalvaran mı var? Kim seni kurtarıcı olarak tayin etti? Nedir bu “kurtarıcılık” misyonu? Hangi cesaretle kendinize böyle bir görev biçiyorsunuz?
Sizden beklenen, aklı selim davranmanız. Yapmanız gereken; seçim sonuçlarını doğru okuyup AKP karşısındaki “yüzde 60’lık blok”un ne anlama geldiğinin farkına varıp gereğini yerine getirmektir.

***

Toplumdaki beklenti ve umut bu yöndedir. Aslında doğru olan nedir biliyor musunuz?
Doğru olan; halkın günü kurtarma yerine, yarınları kurtarma adına bugünü feda etmeyi göze almasıdır. Böyle bir durumda emin olun, ne bugünkü siyaset anlayışı kalır ne de bugünkü siyasetçiler. Türkiye, bambaşka bir ülke olur! Keşke bu toplum bunu yapabilse!

Önceki ve Sonraki Yazılar