Nabi Bey'le karşılaşsaydım!...

Eğitim bir ülkenin can damarı, olmazsa olmazıdır. Her anne babanın en büyük düşü, çocuğu iyi eğitim alsın iyi yetişsin ve halk arasında kullanılan tabiriyle “büyük insan” olsun… Ve bir ülkede hemen herkesi eğitim sistemi yakından ilgilendiriyor. Eğitimde sistem değiştiği zaman ya da yeni bir sınav sistemi getirildiğinde bu durum ülkede, gündemde üst sıralarda yer alabiliyor.

12.5 yıllık AKP iktidarında tam 5 tane milli eğitim bakanı değişti. 4+4+4’le başlayan eğitimdeki aksaklıklar bir türlü düzeltilemiyor. FATİH Projesi gibi daha birçok proje tam olarak hayata geçirilemedi. Dershanelerin oldubittiye getirilerek temel liselere dönüştürülmesinin, önümüzdeki süreçte eğitime darbe vuracak sonuçları olacak. Bugün Kabataş, Kadıköy Anadolu, Hüseyin Avni, Cağaloğlu, Vefa gibi daha birçok eski ve köklü okullardan sırf üniversite sınavına hazırlanmak için okulunu bırakıp temel liselere geçen ya da geçmek isteyen binlerce öğrenci var. Bu nereye kadar devam edecek? Ya özel okullara ne demeli! Öğrenci kaybı yaşamamak adına, dershaneye dönüşmeye başladılar bile… Dershaneleri kapatalım derken, okullar dershaneleşmeye başladı…

***

Bu ülkenin bir vatandaşı olarak, amacım bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Eğitimde iyi işler yapılsın biz de yazalım. Ama bu uygulamalar karşısında nasıl üzüm yiyeceğiz? Geleceğe nasıl umutla bakacağız? YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç göreve geldiği zaman yükseköğretime birtakım düzenlemeler ve yenilikler getirdi ben de köşemden bu çalışmaları olumlu bulduğumu belirttim. Ama yeri geldiğinde Yekta Bey’i de bazı temel bilimlerin kapatılması konusunda eleştirdim… Ama kendisi büyük bir nezaketle beni Ankara’ya davet ederek, durumu izah etti. Hatta kendisine görüşmemizde YÖK’ün şu anki yapısından rektör belirlemeye kadar birçok konuda düşüncelerimi dile getirerek, eleştirilerimi de ilettim. Kendisi de gayet sakin bir şekilde dinleyerek eleştirilerimi yanıtlamaya çalıştı. Aynı dünya görüşüne sahip olmasak bile işin içine eğitim gibi önemli konular girince birbirimizi dinlemek ve anlamak zorundayız. Ülke olarak en çok bugünlerde buna ihtiyacımız yok mu? Aynı anlayışı Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’dan da beklemek hakkımız değil mi? Keşke Nabi Bey de Yekta Bey gibi sesimize kulak verse, yaptığımız eleştirileri anlayabilse… Ama nerde?

***

Nabi Bey yazılarımı takip ediyor mu? Bilemiyorum… Ama karşılaştığımda, kendisine söylemek istediğim çok şey var.
4+4+4 eğitim sisteminin eğitimde derin tahribatlara yol açtığını…
Apar topar eğitime entegre edilen temel lise formülünün önümüzdeki süreçte eğitimin kalitesine zarar vereceğini…
TEOG sınavı birçok yerde güvensiz ve şaibeye açık bir şekilde uygulandığını, başta tercih ve yerleştirme işlemlerinde ciddi aksaklıkların olduğunu…
Okullardaki not adaletsizliğinin ayyuka çıktığını ve birçok okulun öğrencilerine şişirme notlar verdiğini…
Açık lisedeki öğrenci sayısındaki artışa acilen önlem alınması ve öğrencilerin örgün öğretime yönlendirilmesi gerektiğini…
Öğretmen niteliğinin artırılmasında, öğretmenlerin kamuya alımda mülakat gibi tartışmaya açık subjektif kriterlerle değil, tersine objektif kurallara bağlı seçici-eleyici sınavların yapılması.
Öğretmen adaylarından yüksek lisans ve doktora yapmaları için kolaylık tanınması…

Eğitimin Ankara’dan artık yönetilemez noktaya geldiğini ve bu nedenle yereldeki paydaşlarla yetki paylaşımının yapılması gerektiğini…
Eğitimin siyaset üstü ve bir devlet politikası ile yönetilmesi gerektiğini…
Ülkenin geleceği ve kalkınması için eğitim kadrolarının, siyasal kadrolaşmayla belirlenen kişilere değil, işin ehillerine bırakılması gerektiğini…
Ve daha birçok şey söylemek isterdim…
Kısacası ortaöğretimdeki temel sorunlar giderilmedikçe yükseköğretimin düze çıkmasını hiç ama hiç beklemeyin…

Önceki ve Sonraki Yazılar