Mustafa Ülkü Caner

Mustafa Ülkü Caner

Ne şehit olunur, ne gazi (!)

Sadece parmaklar kalkınca olunmuyor ne şehit, ne de gazi!
Savaş Meydanında hayatını kaybetmektir şehit olmak.
“Gazi ” olmak, yaralanmak, kolunu, bacağını, gözünü kaybetmektir çatışmalarda ülken için.
Gazi denilince aklımıza önce Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK gelir.
Sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızda yaralanıp savaşın sonunu gören büyüklerimiz.
Yani İstiklal Savaşı gazilerimiz.
Maalesef artık onlardan yaşayan kalmadı.
Daha sonra Amerika’nın samimiyet testi olarak Kore savaşında şehitlerimiz oldu.
Gazilerimiz de oldu binlerce kilometre uzaklıktaki tanımadığımız bir ülkenin savaş meydanlarında.
Amerika’nın keyfi için.
Bazı siyasilerimiz Amerika’nın gözüne girsin diye!
Daha sonra Kıbrıs Barış Harekâtı gazilerimiz oldu.
Maalesef şehitlerimiz de.
Tabii terörle mücadele kapsamında yaralanıp gazi olan askerlerimiz de var.
Bazılarının gözü kör oldu.
Bazılarının ayakları, bacakları parçalandı hain mayın tuzaklarıyla.
Her şeyde olduğu gibi klasik anlamda Gazi  tanımı da maalesef kavram kargaşasının kurbanı oldu.
Özellikle popülist ve basit oy hesapları ile yapılan yasa değişiklikleri bu gazi kavramının anlamını çok genişletti.
Artık kanuna göre, şehitler için “vazife ölümü”,  gaziler için  ise “vazife malulü” terimleri kullanılıyor.
Görevdeyken trafik kazası geçiren ile dağda silahlı çatışmada ölen veya yaralanan kamu görevlilerimiz aynı kefeye kondu.
Dolayısıyla şehit ve gazi sayısı 6-7 kat arttı.
“Eski” tanıma göre gazi olanlar  ile şehit yakınları bu tanım değişikliğine isyan ettiler.
Ama nafile, siyasilerin tanım genişletmesi askerlerin itirazları arasında kanunlaştı.
Siyasi popülizm ve oy avcılığı galip geldi.
Hâlbuki gazi unvanı çok zor ve hayatını riske ederek elde edilebilen en zor onurdur!
Örneğin, TBMM Mustafa Kemal Paşa’ ya 19 Eylül 1921 de mareşal ve “gazi” unvanı verdi.
Çünkü Mustafa Kemal Paşa, 12 Ağustos 1921 de Polatlı’ da bulunan Cephe Karargâhı’nda birlikleri teftiş ederken attan düşmüş ve bir kaç kaburga kemiği kırılmıştı.
Sakarya Savaşı’nı kırık kaburgalarla yaralanmı halde yönetmişti Mustafa Kemal Paşa.
Gazi unvanını er meydanında kazanmıştı.
Yani ‘bileğinin hakkıyla’ derler ya işte öyle!
Yani 15 yıl önce Bayrampaşa Şehir Parkı’nda sadece attan düşmüş olmak  gazilik unvanı için yeterli değil!
Veya terörle mücadele kapsamında da olsa onlarca koruma ile birlikte birlikleri ziyaret
edip, kameralara poz vermek de yetmez.
Fiilen savaş içinde olmak ve er meydanında, cephede savaşırken yaralanmış olma gerek.
Parmak kaldırılmasıyla ne şehit olunur, ne gazi!
Yoksa parmak kaldırılarak alınan her unvan yine başka parmakların kaldırılmasıyla iade alınabilir.
Kimse, artık Gazi unvanı ile daha fazla oynamasın!
Değerlerimizi birer birer yok etmeyelim!

Önceki ve Sonraki Yazılar