Daha kaç yıl Kitap Fuarı?

   İstanbul Kitap Fuarı'ndan yazıyorum bu yazıyı. TÜYAP tarafından düzenlenen etkinliğin 33.sü imiş.  Kişisel takvimimde sağlam bir yeri var: En az otuzuna katılmış,

birçoğunda kitap imzalamışımdır.

   Ancak, ne yalan söyleyeyim, son yıllarda her güz mevsimine "Ya bu yıl kitap fuarı yapılmazsa?" sorusuyla özetlenebilecek bir kaygıyla giriyorum.  Bunun nedeni bizdeki etkinliğin rağbet görmemesi değil.  Tam tersine, şimdi bir güzel sanatlar boyutu da olan fuara her yıl kalabalıklar akın ediyor. Toplantı salonlarında birbirinden ilginç konular tartışılıyor...

    Kaygımın nedeni, hicret!  Büyük göç.  Gutenberg Galaksisi'nden dijital galaksiye göç.  Artık kitap yayını dahil hiçbir şey eskisi gibi yapılmıyor, yapılmayacak ve tabii kitap fuarları da buna dahil...


                                                                       ***

    Gutenberg Galaksisi deyimi Kanadalı büyük iletişim düşünürü Marshall McLuhan'a ait. McLuhan, insanın yazılı yayın yapma kapasitesini geometrik olarak arttıran matbaa makinesinin yepyeni bir dünyanın kapılarını açtığına inanıyordu.  "Okuryazarlık" evrensel bir beceriye dönüşüyordu. McLuhan'a göre bireyleşmenin. sanayileşmenin ve milliyetçiliğin arkasında bu kritik dönüşüm vardı.

    1990'lara kadar bu galakside yaşadık. Derken, bilgisayarlar iletişim araçlarına dönüştüler, iletişim mecraları arasındaki duvarlar yıkıldı, İnternet gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldi.  Akıllı telefonlar yaygınlaştı.  Artık her şeye oradan ulaşılabiliyordu.

      Gazeteler ve kitaplar dahil.

                                                               ***
     Yukarıda hicret dediğim büyük göç,  artık her çeşit iletişimin bu yeni dünyaya taşınmasıdır.  Bugün değilse bile yarın gerçekleşmesi neredeyse kaçınılmazdır.  Gazeteler ve dergiler bu göçün sonuçlarını net olarak yaşamaktalar.  Kervan toplayanlar arasında kitap yayıncıları da var. Ve tabii, kağıt-mürekkep kitapların sergilendiği kitap fuarları da.

     Ancak, bu kez bir daha fark ediyorum ki, kitap direniyor.  Bundan 10 yıl önce yapılan kestirimleri yanlış çıkartacak kadar direniyor.  Bir ayağı çukurda da olsa, kolay kolay teslim olacağa benzemiyor.

     Bu direniş özelikle Almanya gibi kimi Avrupa ülkelerinin yanı sıra Türkiye için de geçerli. Türkiye'nin yayıncılık sektörü dünyada 12. sırada imiş ki, genel ekonomik sıralamadaki yerinin üzerinde. Türkiye 47 bin yeni kitap ile üretkenlikte dünyanın önde gelenleri arasında yer alıyor. Bunlar ülkenin geleceği için umut  verici rakamlar.

     Ancak, 2003'ten bu yana kapanmış kitapçı dükkanı sayısının 10 bine varmış olması gibi insanın içini karartacak olgular da var.

                                               ***
       Türkiye'de satılan kitapların yüzde 80'ini 20 şirketin çıkardığı biliniyor. Bunlardan bazıları, gerektiğinde sübvansiyon yapabilecek güce sahipler, yani üç kitapları satmayınca kapıya kilit vurmak zorunda değiller. Geri kalan yüzde 20 ise "gerilla yayıncılar" olarak görülebilirler. Az sermaye ile inanılmaz  kahramanlık destanları yaratıyorlar, ama bir noktada vurulup yere seriliyorlar.

    Orada 12 Eylül ve Tayyip Erdoğan rejimi dahil kimsenin yok edemediği bir enerji var.  Ben fuarlara daha çok onların ne yaptıklarını görmek için gidiyorum.

       Facebook. Twitter, gazete ve dergi yazısı iyi hoş da, çağdaş uygarlık hâlâ kitap boyu düşünme kapasitesi gerektiriyor.  Bunu edinmenin en iyi yolu da kitap okumak. Bunun için kitapçıların ve yayıncıların yaşaması, hem de iyi yaşaması, gerekiyor. Yayın özgürlüğüne karşıtlığın ve kitap yasaklamanın uygarlık düşmanlığı ile eş anlamlı olması bundan...

         Dün fuarda konuştuğum bir yayıncı, kitap fuarının akıbeti hakkında en az 10 yıl daha kaygı duymama gerek olmadığını söyledi ve ekledi:

     "Evet, galaksiden hicret ediyoruz ama, galiba kitap da bizimle geliyor!"



Önceki ve Sonraki Yazılar