Seçim değil kırılma noktası

Erdoğan, Çankaya seçimini bir seçim olmaktan çıkardı. Ona göre, seçim: Tarihi bir kırılma noktası.. Bir yol ayrımı.. Daha açık söylemek gerekirse, dinci Cumhuriyet’in başlangıcı.

Sadece “de facto başkanlık sistemi uygulayacak” olmasını kast etmiyorum. Bunu zaten saklamıyor. Saklamıyorlar.

Amaçladıkları, çok daha fazlası. Medyadaki köşecileri de şimdiden ufak ufak yazıp çizmeye, kamuoyunu hazırlamaya başladılar.

En ilginç tanımı, HaberTürk Gazetesi’nden Nihal Bengisu Karaca yaptı. Erdoğan’ın vizyon belgesini “KURUCU METİN” diye takdim etti. Bu ifade, Türkiye’nin yakın tarihinde üç kez kullanıldı. İlki –ve aslında tek hak edeni- Cumhuriyet’in kuruluşuydu. Diğer ikisini ise, 1960 ve 1980 darbelerinden sonra duyduk. O darbelerden sonra “kurucu meclis” oluşturulduğuna tanık olduk.

DARBE GİBİ
Nihal Bengisu Karaca’nın ve kimi başka kalemlerin “kurucu” ifadesi boşuna değil. Gerçekten de Erdoğan işte buna soyunuyor. Yani Cumhuriyet’e karşı darbe yapmaya hazırlanıyor. İddiam aşırı mı kaçtı? Birisi açıklasın o zaman, “kurucu” ile neyin amaçlandığını.

Ayrıca, açıklamaya başlamışken şuna da bir açıklık getiriversin: Yine tıpkı darbe sonrasında anayasaların referandum ile halkın onayına sunulması gibi.. Çankaya seçiminin de bir “referandum” diye takdim edilmeye başlanmasını.. Birisi / birileri AKP’li köşecilerin, Yeni Türkiye yazılarındaki ifadelerini izah ediversin.

Gerek yok elbette.

Yapılmakta ve yapılacak olan, çok açık.

Erdoğan “eğer” Çankaya’ya çıkarsa, “seçimle gelen ilk cumhurbaşkanı” olarak sonucu böyle yorumlayacak: “Türk halkı, vizyon belgemi onayladı. KURUCU METNE VE YENİ TÜRKİYE VAADİNE EVET dedi. Beni Çankaya’ya filan oy oranı ve böyle bir vizyonla gönderdi.”

Çankaya seçimi bu kadar kritik bir kavşak.

GELECEK NASIL GELECEK?

O kavşakta çağdaş bir gelecek ve demokratik Cumhuriyet hedefine yol alabilir miyiz?

Üzgünüm ama hiçbir falda bu seçenek çıkmıyor. Seçime sayılı günler kala, köy görünüyor. Kara bulutlar yaklaşıyor.

Bizi bekleyenler kapıda: Rejim değişikliği.. Cumhuriyet’e darbe.. Muhafazakârlık dalgasının din esaslarına dayalı sözlü / yazılı kurallara dönüşeceği bir yaşam tarzı..

Yani, bugüne kadar bildiğimiz her şeyin sonu!

Çok mu karamsar bir bakış açısı?

Ben bunları yıllardır söylüyorum, yazıyorum. Bugün hangi noktaya geldiğimiz ortada. Benim görevim söylemek. Bizlerin, hepimizin göreviyse; bilmek, hazır olmak ve yeri geldiğinde mücadele vermek.

Çünkü, gelecek böyle geliyor.


TÜRKİYE SAVAŞTA!
Kürt medyasını, özellikle Özgür Gündem’i takip ediyor musunuz bilmem. Aslında sizin değil, biz gazetecilerin takip etmesi gerekiyor. Ne yazık ki, pek azımız bunu yapıyor. Pek azımız, sizi, bu ülkenin Güneydoğu’sunda olanlar konusunda aydınlatıyor.

Oysa orada çok ciddi şeyler oluyor. Sınırın iki yakasında gelecek kavgası veriliyor.

Malûm, Irak (gelecek kipi falan kalmadı) fiilen üçe bölündü:

Barzani, bağımsız Kürdistan için referanduma hazırlanıyor. Erdoğan iktidarı, en fazla “referandumu erteleyin” diyebiliyor.

IŞİD’e de söyleyip söyleyebileceği “inanıyorsanız yapmayın” ricasından ibaret. Rehinelerin bırakılmasından, bölgedeki terörü sonlandırmasına kadar, elinden gelebilen bu!

Ancak, özellikle Suriye’nin Rojava bölgesinde bambaşka bir denklem kurulmuş durumda.

PKK’nın çağrısı ile bu ülkenin yurttaşı Kürtler Rojava’ya savaşmaya gidiyor. Hem de birer ikişer değil. Akın akın.

Özgür Gündem Gazetesi, günlerdir bunu manşetten haber veriyor. Dahası, seferberlik ilânı gibi, Kürt gençleri sınır ötesinde savaşmaya çağırıyor.

Evet, sınırlı da olsa, Türkiye, yurttaşlarının katıldığı bir savaşta.

Son yıllarda alıştığımız üzere, resmen / yasal olarak değilse bile “fiilen”!



LİNÇ Mİ DEDİNİZ!

Erdoğan’ın toplantısına katılan “kalabalık” eleştirildi ya. Dün, AKP medyasında “sanatçılara linç girişimi” başlıkları atılmış.

O kalabalığa “sanatçı” demek bir yana.. Linç ne demek, bilmiyor hanımefendiler, beyefendiler.

Söyleyelim:

Henüz 19 yaşında bir gencin, polis telsizindeki anonslarla kendi tarafınıza doğru kaçmasını sağlarsınız. Sonra, yine anonslarda dendiği üzere “dalarsınız”.. Henüz 19 yaşında bir gencin, sarılmaya kıyamayacağınız bedenine tekmelerinizle girişirsiniz. Durup durup yeniden döversiniz. O kadar ki, vurmaktan ayağınız sakatlanır da, gidip bir de rapor alırsınız.

İŞTE LİNÇ BUDUR.

O evladın ve nicelerinin ölümüne fetva veren, öldürenlere sahip çıkanların toplantısına gitmek de işte bu yüzden SUÇ ORTAKLIĞIDIR.

O kalabalık unutmuş olabilir ama biz hatırlıyoruz. Hep hatırlayacağız. Annesi, Ali İsmail’in ismini koluna yazdırmış. O isim, bizlerin de yüreğine yazıldı. Unutmayacağız. Sizlere de hatırlatacağız.





Önceki ve Sonraki Yazılar