Rabıta Demokratları -1

Rabıta sözcüğünü bu ülkede dinle pek alakası olmayanlar ilk defa Uğur Mumcu’dan duydular. Yeni kuşaklar belki de hiç duymadılar. Uğur Mumcu, rabıtanın tasavvuf boyutuna girmeden rabıta kisvesi altında yaratılan tarikat, siyaset ve ticaret sarmalını sundu zamanında. Maalesef hayatına kastetti bu. Maalesef pek az kişi anladı Uğur Mumcu’yu. Oysa bu ülkede ve hatta bütün dünyada sadece İslami değil bütün diğer dini tarikatlar ve siyasi diktatörlükler rabıta iskeleti üzerine kuruludur.
Tasavvuf açısından rabıta ne demektir? Rabıta, bağ, ilgi, bağlantı, sürekli iletişim, vuslat ve muhabbet kanalı, kişinin kalbini bağlandığı mürşidine sevgi ile yönlendirmesi demektir. Yapması da pek basittir.
Ortada bir şeyh vardır. Çevresinde ve belki de dünyanın her yerinde müritleri vardır. Şeyh ile müritler arasındaki manevi ilişkidir rabıta. Şeyh günün belli bir zamanında ve hatta pek çok zamanında müritlerini düşünür. Müritler ise bazen bir ritüel eşliğinde yine günün belli bir zamanında ve hatta her zamanında şeyhlerini düşünürler. Bu iş öylesine ileri boyutlara gider ki eşiyle cima eden erkek mürit cima öncesi ve sonrası dahi şeyhini aklına getirebilir. Aynı hal kadın müritler için de geçerlidir. Çok muhtemelen cima esnasında bile aklına mukayyet olamayıp şeyhini aklından çıkaramayan müritler türlü tarikatlarda mevcuttur. Şeyhi uçuran en hakiki müritlerdir onlar.
Rabıta, aslında laik bir kadın ile laik bir erkek arasında yaşanan veya eşcinsel ilişkilerde de görülen, çoğu zaman kavuştuktan bir süre sonra ortadan kaybolan, yerini sevgiye bırakan aşk halinin tasavvuftaki adıdır. Tasavvufa göre peygamberler Allah ile; evliyalar, veliler, dervişler ve günümüzde zibil gibi ortalığı kaplamış sürüsüne kıran giresice sözde şeyhler peygamberler ile; şeyhlerini uçurma görevine talip müritler ise elbette şeyhleri ile aynı aşk halini yaşarlar.
Rabıtanın amacı, hesapta Allah sevgisi ve ilahi aşka ulaşmaktır. Şeyhler müritlerine yolun başında doğrudan Allah’ı, peygamberi düşünme görevi vermezler. Sıradan bir müridin haddini aşar, maazallah tasavvuf edeyim derken cinlere şeytanlara yem olurlar. O yüzden bu uzun yolda mürşit müritlerine rehberlik eder. Zaten tarikat, yol demektir. Bir maşuk olarak âşıklarını daima akıllarında tutmak zorundadır müritler.
Bir sınıf bilinci olmadıkça ve öğretilmedikçe, kapitalizme esir düşmüş sosyal düzenin türlü zalimlerinden aralıksız silleler yiyen ne kadar kendini aciz ve çaresiz hisseden birey varsa eninde sonunda kendilerini dini cemaat diye yutturmaya kalkan bu din çetelerinin eline düşer. Bu çeteler tarafından onlara sürekli belirli ritüelleri yapmaları salık verilir. Açıkça söylenmez ama daima ima edilir. En önemli ibadetin ise şeyhi sürekli akılda tutmak olduğu öğretilir. Öyle ki güzel bir araba görse “keşke şeyhim şu an o arabanın içinde olsaydı” demeleri öğretilir. Güzel bir ev görse “keşke şeyhim şu an o evde olsaydı” demeleri öğretilir. Bildiğiniz düpedüz afyon alma işidir bu.
“Anam babam sana feda olsun” kültürü sadece FETÖ’cülere has olmayıp bütün dini cemaatlerin temel düsturudur. Çünkü sahabelerin peygamber için dile getirdikleri bir ifadedir ve bizim bu sözde dini cemaat üyeleri de akılları sıra sahabe kültürünü tarikat bünyesinde yaşadıklarını sanırlar. Fakat pek çoğu dergâhlarda veya toplandıkları evlerde yedikleri yemeklerin, içtikleri çorbaların ve en önemlisi çayların içine katılan kimi afrodizyakların, uyuşturucuların ve benzeri kimyasalların etkisiyle halüsinasyonlar görüp şeyhlerinin keramet sahibi olduklarını sanmaya başlarlar. Adeta gazozlarına katılan ilaçlar yüzünden bulundukları mekâna nur yağdığını dahi görebilirler.
Öte yandan, halüsinasyonlar ve sanrılar için sadece harici kimyasallara gerek yoktur. İnsan beyni ve bedeni kendi kendine türlü hormonlar üreterek bu halleri destekler. Saatlerce sabırla zikir işleri yapan insanlar inançlarına uygun gerçek dışı şeyler görmeye başlayabilirler. Ben de uğraştım hayatımın belli dönemlerinde zaman zaman. Neler gördüm neler? İnsanın kendini Mehdi zannetmesi işten bile değildir.
Misal, tarikatlarda efsanedir. Öyle her önüne gelen rüyasında peygamber göremez. Görebilmesi için acayip zikirler yapması gerekir. Binlerce kevser süresi, yüzlerce yasinler, ellibin kere ayetel kürsiler okumanız gerekir. Sesli veya sessiz on binlerce Allah zikri, binlerce kelime-i tevhid çekseniz kolay kolay göremezsiniz. Tarikat içinde epeyce yollar aşması gerekir. Ben şahsen sadece İslam peygamberini değil, İsa’yı da Musa’yı da defalarca rüyamda gördüm. O yukarıda anılan zorlu işleri yapmadan. Hatta affedersiniz alkollü ve cenabet olduğum zamanlarda bile ne mübarekler gördüm rüyalarımda. Kaç kere Hızır aleyhisselam ile konuştum rüyamda. Kalkıp tarikat mı kurdum ben? Enayi gibi laik laik yaşamaya devam ettim. Sponsor olacak bir gizli servis varsa gelsinler görüşelim. Ben de bıktım usandım artık parasız pulsuz, saraysız, külliyesiz, mersedessiz, en kötüsü jetskisiz yaşamaktan. İki tane kediciğim var sadece. Onlar da “inşallah maşallah” demeyi bile beceremeyen avret mahalleri tüylerle kaplı şeriata uygun kedicikler.
Şimdi devletimiz Fetö’cülerden temizleniyor güya ama diğer tarikatlara müsterih olmaları tavsiye ediliyor. Oysa rabıta işi yapan bütün tarikatlar eninde sonunda devletin başındakini değil, tarikatın başındaki rabıta ettiği şeyhini dinler. Kimse öyle başkomutan filan takmaz ve dinlemez. Üstelik İslam dininin temel özelliklerinden biri olan takiyye sanatını sadece FETÖ’cüler ve FETÖ’cülerin bütün isteklerini karşılayıp şimdi “kandırılmışız” diyenler de yapmıyor. Bütün öteki tarikatlar yapıyor. Laikler dışında herkesin bir takiyye anlayışı var inşallah maşallah.
Takiyye bir aldatma sanatıdır ve eninde sonunda birileri kandırılır. Birisine rabıtanız varsa başkalarını kandırmanız doğaldır. O yüzden “kandırıldık” filan demeyin. Asabımı bozmayın. Sizi gidi rabıta demokratları sizi…
Merak etmeyin, devam edecek…


Önceki ve Sonraki Yazılar