Restorasyon: Güllü, gülsüz, dikenli

Bir süre öncesine kadar sadece sosyalistler tarafından kullanılan bir kavram, seçimin hemen ardından adeta moda olmuş durumda: Kim ağzını açsa, konuşmaya “restorasyon”la ve bir “restorasyon hükümeti”yle başlıyor. 

Peki ama restorasyon ne anlama geliyor, biz bu kavramı neye işaret etmek için kullanmıştık, şimdi nasıl bir anlamda kullanılıyor?

Sosyalistler, Haziran Direnişinden beri Erdoğan’ın Türkiye’yi yönetemediğini, direnişin Türkiye’nin AKP rejimine sığmayacağını açık bir şekilde gösterdiğini söylüyorlar.

İçeride Haziran Direnişi, AKP-Cemaat kavgası, Erdoğan’ın büyük sermayeyle dalaşı, dışarıda ise özellikle Suriye politikası ve emperyalizmin çizdiği kırmızıçizgileri esnetmeye çalışmanın not edilmesi, AKP rejiminin mevcut haliyle sürdürülemeyeceğinin işaretleriydi.

Dolayısıyla, AKP rejimi bir “onarım”a, bir “tamirat”a ihtiyaç duyuyordu; ancak böyle bir onarımla yoluna devam edebilir ve küresel güçler açısından “kullanışlı” olmaya devam edebilirdi.

Seçimler ve sonrasında yaşananlar, sosyalistlerin “AKP rejimi bir restorasyona ihtiyaç duyuyor, böyle gidemez” tezini doğruladı, seçim sonuçlarıyla birlikte Erdoğan’ın başkanlık hayalleri suya düşürüldü ve dahası, pek de beklenmedik biçimde sandıktan koalisyon hükümeti çıktı.
Şimdi AKP rejimi kendisini tahkim edebilmek için çeşitli senaryolarla uğraşıyor ve kendisinin de içerisinde yer aldığı bir “restorasyon hükümeti” kurulması için çaba gösteriyor.

Sermayenin tavrı da açık bir şekilde AKP’li bir koalisyon hükümetinden yana; TÜSİAD AKP-CHP koalisyonunu, MÜSİAD ise AKP-MHP koalisyonunu istiyor, yani AKP “sermayenin ortak paydası olma” özelliğini korumaya hala devam ediyor.
Güzel, gelmekte olanın bir “restorasyon” olduğu görülebiliyor ama hangi restorasyon, kimin restorasyonu?

Ortada bir “restorasyon arzusu” bulunmakla birlikte, bunun AKP-CHP mi yoksa AKP-MHP şeklinde mi gerçekleşeceği henüz bilinmiyor; dahası, restorasyonun asıl aktörünün Erdoğan mı, yoksa Gül mü olacağı da belli değil.

Erdoğan, Baykal görüşmesiyle “koalisyon benimle kurulur” mesajını verirken, Gül’ün Doğan medyası ve küresel sermaye tarafından parlatılma süreci hız kazanmış görünüyor.

Gül’süz, yani Erdoğan’lı bir restorasyon sürecinde Cemaat yine iktidar bloğunun dışında kalacak; oysa bir “Gül restorasyonu”nda Gülen Cemaatinin yeniden bloğun bir parçası olacağı görülebiliyor.

Bir de başka bir restorasyon ihtimali var: AKP rejimini restore etmeyi değil, aksine AKP rejiminin temel niteliği olan parti-devletini çözündürmeyi ve devleti AKP’sizleştirmeyi, yani parti ile devlet özdeşleşmesini ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bu anlamıyla da restorasyonu çok aşan bir ihtimal.
Bu ise AKP dışında kalan partilerin ülkeyi yakın zamanda seçime götürecek bir “geçiş hükümeti” kurmaları ve böylece AKP’nin altından devlet zeminini çekmeleri anlamına geliyor.

Kuvvetler ayrılığının tesisi, askıdaki anayasanın yeniden yürürlüğe konulması, parlamentonun yeniden çalışması, AKP’nin kurumlardaki gücünün kırılması, bu “geçiş hükümeti”nin öncelikli görevleri arasında yer alıyor.
Dolayısıyla restorasyon projelerinden ilkinin hedefi “AKP’nin ömrünü uzatmak” ve “toplumsal muhalefeti pasifize etmek”ken, ikincisi AKP’yi geriletme ve hatta tasfiye etme potansiyeli taşıyor.

Peki böylesi bir gerileme ve tasfiye, Haziran direnişinde somutlaşan halk hareketine alan açar mı açmaz mı?
Sanıyorum ki, “bize ne kimin kimle koalisyon kuracağından” demek yerine,
koalisyon ve restorasyon tartışmalarına bu soruya vereceğimiz yanıt perspektifiyle dahil olmamız gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar