Süleyman Karan

Süleyman Karan

Saray'ın kadısı cevherler yumurtladı!

    Salem Cadı Mahkemeleri’nin, siyasal İslam boyunduruğundaki ‘Yeni Türkiye’de hortlatıldığı, iki Cumhuriyet yazarının yargılanması ve iki yıl hapis cezasına çarptırılmasının gerekçeli kararı kamuoyuyla perşembe günü paylaşıldı. Tam bir ‘Ortaçağ karanlığı manzumesi’ desek yeridir. Anayasasında laik ibaresi olan bir ülkede, açık açık anayasayı ihlal suçunun işlendiği bir yargı sistemiyle karşı karşıya olduğumuzun da resmidir. Zira öyle bir gerekçeli karar ki bu, insanlık mirasından nasip alanda tik yapar, tiksinti yaratır!    Bu gerekçeli kararı bu köşeye taşımak mümkün değil, zira gerekçe uydurmak için öylesine uzatılmış, öylesine mantıksız, öylesine çağdaş hukuk dışında argümanlar geliştirilmiş ki, harcanak kağıda yazık olur! Siz en iyisi, üşenmeyin, bu anayasa karşıtı, insanlığın kazanımlarını hiçe sayan cürmü internetten bulup okuyun. Türkiye Cumhuriyeti’nde mi yaşıyorsunuz, yoksa Sudan’da mı sonra oturup düşünürsünüz. Utanç manzumesi     Önce kısaca bu utanç mahkemesinin konusu olan olayı özetleyelim. IŞİD teröristleri, Fransa’da anarşist hiciv dergisi Charlie Hebdo’yu basmış, derginin bürosundaki yazar ve çizerleri katletmişti. Bunun üzerine tüm dünya bu aşağılık katil sürüsünü lanetlemiş, hatta o zaman başbakan olan Ahmet Davutoğlu da Paris’teki yürüyüşe katılmıştı. Bu süreçte, tüm dünyada çağdaş, onurlu, meslek ahlakından nasibini almış medya Chralie Hebdo’ya destek vermişti. Mizah dergisi yönetimi ise katliamın ardından çıkacak sayısının nüshasını, dünyada iki gazetenin bire bir basmasını onaylamıştı. Bir İtalyan gazetesi ve bir de Cumhuriyet... Bire bir basmak demek, kapağından editör yazısına basmak demek... Sonra da bir açıklama yapmıştı Charlie Hebdo yönetimi, özellikle Türkiye’den bir gazetenin böyle bir sorumluluk üstlenmesinden memnuniyetlerini ve bunun önemini dile getiren... O süreçte genel yayın yönetmeni olan kişinin son anda kapağı basmaktan çekinmesi ve geri adım atması üzerine iki yazar Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan kapağı köşelerinde basma karar ve cesaretini göstermişti. Tehditleri görmezden gel, sonra...    Mesele buydu... Bunun üzerine bazı terör gruplarıyla bağlantılı köktendinci örgütlerin uzantıları ve hükümet üyelerinin provokatif açıklamaları üzerine Cumhuriyet gazetesine ve iki yazara tehditler yağmış, gazete önünde ‘barışçı’ gösteriler yapan güruh, gazeteyi bombalayacağını açıklamıştı. Böyle birkaç gün birkaç gösteri olmuştu AKP kurmaylarının körükemesiyle, sonra ortalık yatışmıştı. Tabii bu sırada yine önceden ve fena halde kötü örgütlenmiş bir müşteki örgütü, bu iki yazara dava açtılar. 216/1 ve 216/3’ten... Mahkeme boyunca müştekiler ve mahkeme salonuna gelen köktendinci örgüt üyeleri hakaret ve ölüm tehditlerinde bulundu, mahkemenin neredeyse gıkı çıkmadı. Yazarların nedamet getirmesi durumunda affedilecekleri de dile getirildi, ama sert kayaya çarpmışlardı, çünkü karşılarında bildik teslim olmuş ana medyanın sümsükleri yoktu. Ceyda Karan’ın savunması, gelecekte Türkiye’de ifade özgürlüğü adına bir örnek metin olacak kadar net ve politikti. Ve tabii ki sözde bağımsız yargının yapacağı tek şey kalmıştı, ceza kesmek, yoksa yandaş medya tarafından hedef tahtasına dönüştürülmeleri, hatta kızağa çekilmeleri işten bile değildi. Bunu yaptılar, şaşırdık mı hayır, zira hukukun üstünlüğü ve insan onuru gibi bazı kriterlerin çoktan unutulduğunu biliyorduk! Pek narin katiller sürüsü    Tabii ki bir gerekçeli karar metni yazmak gerekiyordu. Hukuk guguk olduğundan gerekçeli metin de işte böyle oldu. Bu arada hemen bir not düşelim, bu davada bilirkişi seçilen her kimse tam bir kara cahil, zira biraz kitap okumuş olanlar biliyor ki, İslam’da peygamberi resmetmek tartışmalı bir konu ve Sünniler bunun günah olduğunu ileri sürerken, Şiiler’de böyle bir şey yok. Ama bu bilirkişiye göre var, her kimse kendinden menkul fıkıh ve tefsir üstadı olmuş!    Şimdi gelelim şu anlı şanlı, cevherler manzumesi gerekçeye... Diyor ki özetle, bu ülkede bilimden, sanattan, hicivden, fikirden incinen bir katiller sürüsü varmış, bunlar incindi mi Sivas’ta insan yakarmış, Çorum’da adam keser, Maraş’ta hamile kadının karnındaki çocuğu bıçaklarmış! Bu iki yazar işte bunları incitmek gibi müthiş haince bir suç işleyip bir karikatürü köşelerinde paylaştıkları için, ülkenin dirlik düzenini bozmuşlar! Laiklik mi? O da ne?..    Ciddi ciddi böyle gerekçe... Utanç manzumesi bununla da bitmiyor, Sivas’ta yakılanların suçlusu olarak Aziz Nesin’i hedef gösterecek kadar şirazeden çıkıyor. Yetmiyor neredeyse yakanların yananlardan tazminat alması gerektiğini iddia edecek kadar pusula kayıyor. Bu gerekçeli karar, laik Türkiye Cumhuriyeti mahkemesinin gerekçeli kararı oluyor!    Boşuna tartışmayın TBMM Başkanı’nın “Laiklik anayasada yer almamalı” lafını, laiklik fiilen tecavüze uğramış, demokrasi zaten gömülmüş... İfade özgürlüğü mü? O var işte; bu Saray’ın kadıları bol bol yurtseveri sabah akşam ifadeye çağırıyor. Alın size bol bol ifade özgürlüğü!.. Müştekiler potansiyel katilse, kanun adamları anayasayı ihlal ediyorsa o ülkede, hukuk fakültelerine de gerek yoktur, hak hukuk aramaya da... Hani atalarımızın bir deyişi vardır ya, ilk bölümü burada kullanılmaz da, şöyle biter ‘kime şikayet edersin!’ Saray’ın kadısına değil herhalde!

Önceki ve Sonraki Yazılar