Sınırın ötesi ve 'çözüm süreci'

Akçakale sınır kapısının karşısında yer alan Tel Abyad’ın (Girê Spî), ABD bombardımanı ve Arap Burkan el-Fırat örgütü desteğinde Kürt güçleri (YPG) tarafından IŞİD’den kurtarılması, Kobane’den sonraki en önemli “sınır ötesi” gelişmedir.

Bu gelişmeyi HDP’nin seçim zaferiyle, Obama’nın “Türkiye'nin sınırda IŞİD'e karşı yeterli önlem almadığı" açıklamasıyla, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin “çözüm” sürecinde düştükleri durumla birlikte değerlendirmek gerekiyor.
Tel Abyad, 85 km güneyindeki IŞİD’in merkezi Rakka’nın en önemli lojistik üssüydü. Suriye iç savaşının başlamasından bu yana Akçakale sınır kapısı hep açık kaldı. IŞİD buradan, sürekli insan ve malzeme geçirdi. Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, Tel Abyad’da El-Kaide’nin Suriye kolu olan An- Nusra’yı desteklediler. Akçakale ve Ceylanpınar’ı bu örgüte ve IŞİD’e destek üssü olarak kullandırdılar.

Tel Abyad, Afrin, Kobané ve Cizire’den oluşan üç kantonlu Rojava’nın iç bütünlüğü açısından da son derece önemli. IŞİD’in Tel Abyad’dan çıkarılmasıyla Kobané ile Cezire kantonları arasındaki coğrafi kopukluk giderildi. Rojava kantonları birbirine bağlandı.
AKP sözcüleri ve medyası, şimdi Batı’yı, bu bölgeye “terör örgütü PYD ve PKK’yı” yerleştirmekle, Kürtleri de, Arapları ve Türkmenleri bölgeden çıkararak etnik temizlik yapmakla suçluyorlar.

***

Emperyalist paylaşım ve hegemonya savaşlarının kızıştığı kaotik dünya koşullarında, hele de Ortadoğu söz konusu olduğunda, en son gelişmeyi sabit veri sayıp üzerinden kesin yargılara varmanın riskli olduğunu biliyorum. “Büyük resim”le, parçalarını oluşturan küçük kareler her zaman üst üste düşmeyebiliyor. Büyük resmin çerçevesini, çok önemli ölçüde, büyük güçler arasındaki ilişkiler belirliyor. Durum stabil değil, kaotik olduğundan, her gelişme bir öncekiyle aynı yönde olmayabiliyor.

Yine de, bu aşamada kimi saptama ve çıkarımlar yapılabileceğini düşünüyorum.
Birincisi, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Ortadoğu ve Suriye siyasetleri, tam bir yenilgiyle sonuçlanmıştır.

İkincisi, AKP Kürt sorunundaki inisiyatif üstünlüğünü, “çözüm”ün tek muhatabı olma konumunu yitirmiştir. Şimdi, seçim öncesinde masayı devirmenin, seçim stratejisini HDP’yi baraj altında bırakma hedefine kilitlemenin, mezhepçi, milliyetçi ve emperyal Suriye siyasetinin bedelini ödemek durumundalar.
Üçüncüsü, Rojava eksenli gelişmelerle birlikte, Ortadoğu Kürt coğrafyasında PKK, PYD çizgisinin Barzani/Talabani karşısındaki, dolayısıyla ABD karşısındaki konumu güçlenmiştir.

***

Ulusal, etnik, mezhepsel kimlik karşıtlıklarını yumuşatan barışçıl dil ve tutumuyla, Erdoğan’ı başkan yaptırmama yönündeki kesin irade beyanıyla HDP, hiçbir oy analistinin tersini kanıtlayamayacağı biçimde Türkiye toplumunun çok farklı toplumsal-siyasal kesimlerinden oy aldı. HDP’nin bu başarısı Türkiye’nin tek adam devletinden, totaliterliğinden kurtulması yönünde son derece önemli bir alan açtı.

HDP’nin tüm Türkiye’den aldığı desteğin, kanımca üç önemli sonucu daha oldu:
Bir: Bu seçim sonucu, Kürt sorununda “muhatap”lık kapasitesinin devletten topluma geçmekte olduğunu göstermektedir. Barışın ve çözümün gerçek güvencesinin toplum ve halk olduğu tezi güç kazanmıştır.

İki: Kürt hareketinin, gücü ve inisiyatif yeteneği artmıştır.
Üç: Bu toplumsal kabul ve onay, Kürt hareketinin Türkiye toplumu karşısındaki sorumluluğunu büyütmekte, bu hareket üzerinde, bu yönde herhangi bir öznel yönlendirme isteğinden daha güçlü bir nesnel basınç yaratmaktadır.
Bu üç sonuç da, Türkiye ve Ortadoğu halklarının lehinedir.
“Sönmekte olan bir balon düzenli hareket edemez!” diye bir söz var. Kibirli diktatörün Türkiye’yi savaşa ve iç savaşa sürüklemesi olasılığı ortadan kalkmamıştır.

Seçim döneminde başlayıp, seçimden sonra sürdürülen provokasyon denemelerini bu bakış açısıyla değerlendirmek, güncel siyaset başlıklarına bir de buradan yaklaşmak yararlı olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar