YURT'ta Ramazan'ın 3. günü

YURT'ta Ramazan'ın 3. günü

YURT Gazetesi'nin Ramazan ayına özel hazırladığı sayfa.

ERSAN BAYDEMİR HAZIRLADI

GÜNÜN NÜKTESi


İnsanın en büyük imtiyazı akıl sahibi olmaktır. Allah insanı yarattı ve ona akıl verdi. Akıla ise doğruyu yanlışı, iyiyi kötüyü ayırt etme özelliği vermişti.

Akılladır ki irade anlam bulur, insan sınanır. Akılladır ki insan yeryüzünde kendini, çevresini ve yaratıcısını keşfe çıkar.

Ey kardeşim! Bizdeki hayvanî boyutun, yani kör menfaatçi yönümüzün, varlık ülkemizde galebe etmesi ancak aklımızın zaafa düşmesi ve göz ardı edilmesiyle olur.

Aklın gören gözünü kapatıp hakikatleri görmesini ve bizi o hakikatler doğrultusunda götürmesini engellemek de yine bizim kendi seçimimiz olacaktır.

Aklın gören gözünü kapatmanın, aklı göz ardı edip hakim değil mahkum duruma düşürmenin veya onu sadece basit gündelik işler için kullanmanın adı “gaflettir”.

Gaflet, nereden gelip nereye gitmekte olduğunu görememektedir. Gafil insan dünyada bir uyurgezer gibidir.

Dinimiz aklımızı zaafa uğratan, onun tabii fonksiyonunu bozan şeyleri haram ilan etmiştir. İçki, zina, kumar, uyuşturucu… bu yüzden haramdır. Evet, ey kardeşim! Allah’ın misafiri olduğun bu günlerde, gafletten ve senin dengeli, doğru, uyanık hareket etmeni engelleyen, aklını uyuşturan haramlardan uzak durmalısın. İçki senin varlık memleketinin kralı olan aklını tahtındın indirir ve böylece her türlü yanlışın, fesadın, kötülüğün baş göstermesine zemin hazırlar. O, kötülüklerin anasıdır (hadis-i şerif). Kumar ise, sana zahmetsiz kazanç yolunu gösteren, boş umutlarla seni çabadan ve zahmetten uzaklaşmaya yönlendiren bir şeytan oyunudur. Diğer bütün haramlar da bunlar gibi mutlaka sana zarar veren ve son hesapta seni ziyana uğratacak şeylerdir. Yoksa seni anne şefkatinden öte bir merhametle seven Rabbin zararsız olan şeyleri neden sana yasaklasın! O ki tüm çevreni binlerce güzel nimetle donatmış ve sana karşı sadece rahmet ve şefkat duymaktadır. Öyleyse Ramazan ayının şu gününde Allah’ın haramları ve helallerinin hikmetine kafa yor ve tefekkür et. Böylece yüce yaratıcının yasakçı değil şefkatiyle seni kötülüklerden koruyan bir koruyucu olduğunu görürsün.

GÜNÜN DUASI

Allahʼım! Bana bugünde zihin açıklığı ve uyanıklık (gafletten uzak durma) ver. Beni bugünde cahillik ve sapıklıktan uzak tut. Beni, bugünde indirdiğin bütün hayırlardan nasip sahibi kıl. Cömertliğin hakkına ey cömertlerin en cömerdi!

GÜNÜN YEMEĞİ: PATLICAN ÇIĞIRTMA

Malzemeler: -1 kg patlıcan -5-6 adet iri domates -4-5 adet yeşil biber -3-4 diş sarımsak -Kızartmak için sıvı yağ ( zeytinyağı)

YAPILIŞI:
Yıkanan patlıcanlar alacalı şekilde soyulur ve uzun olarak doğranır. Tuzlu suda bir müddet bekletilir. Biberler saplarından ayrılır çekirdekleri temizlenir. Kurulanan patlıcan ve biberler yağda kızartılır. (Bergama’da zeytinyağı ile kızartılır) Domatesler soyulur küp küp doğranır, aynı tavada kızartma işlemi bittikten sonra fazla yağ süzülür (bir miktar kalır) kızarmış patlıcan ve biberler yerleştirilir. Üstlerine doğranmış domates ve sarımsaklar tercih miktarı tuz ilave edilir. Bir kapak katılır, domatesler eriyene kadar pişirilir.  Afiyet olsun. (Aslında yukarıda yazılan malzeme miktarı görecelidir. Bergama’da odun ateşinde yapılır, tadına doyulmaz)

İFTAR MENÜSÜ


-Mantar  Çorbası -Kıbrıs Köftesi -Domates Soslu Makarna - Çıtır Patates -Patlıcan Çığırtma -Cevizli Fincan Kadayıf

SAHUR ÖNERİSİ


-Kaşık Dökmesi -Peynirli Pankek -Patates Kayganası (Mücver) -Dilimlenmiş domates, salatalık

MEHMET NURİ ÖZTÜRK YURT İÇİN YAZDI


Din-siyaset kavramı



Din ve siyaset, insan ve toplum gerçeğinin iki ayrı yönü üzerinde etkiye sahip olan, biri ilahi menşeli, diğeri de beşeri karakterli olan iki önemli olgudur.

İnsanlık tarihi boyunca her iki olgunun kendi sınırları içinde bireysel ve toplumsal hayatı etkileyerek şekillendirdiği görülmektedir.

Din kurumu ile siyaset müessesesinin arasındaki ilişkinin tarihi, insanlık tarihi kadar eskidir ve günümüzde de bütün canlılığı ile müşahede edilmektedir. Güncel tartışmaların önemli bir kısmını, din-siyaset ilişkisi teşkil etmektedir.

Tarih sahnesine çıktığı zamandan beri bütün dinlerin gayesi, insanı, Allah bilincine ulaştırmak, ona kendini yaratan yüce yaratıcıya karşı şükran borcunu idrak ettirmek ve onu dünya hayatında doğruya, iyiye, güzele yönlendirmek suretiyle hem bu dünyada, hem de ahrette mutluluğa eriştirmek olmuştur. Bu itibarla, bütün semavi dinler, insanların önüne öncelikle inanç ve ibadet esasları koymuş, bunlara ilave olarak insanı dünya ve ahret hayatında yücelterek insani ve ahlaki değerler ve kurallar getirmiştir. Öte yandan, insanlar birer sosyal varlık olarak yaratılmıştır. Toplu halde ve toplum içinde yaşamak zorundadırlar. Bu nedenle dinler aynı zamanda gönderildikleri çağın ve toplumun seviyesine göre, insanlar arasındaki sosyal ilişkilere de yön veren ahlaki prensipler vazetmiştir.

Siyasete gelince; bu sistem en yalın anlamıyla insanların devleti yönetme sanatıdır. İnsanlar devletin yönetimine, bilgi ve tecrübe birikimlerine paralel olarak geliştirdikleri yönetim modelleriyle talip olurlar ve bunun için bir dizi faaliyetin içine girerler. Başka bir ifadeyle insanlar, yönetmeye talip oldukları toplumun siyasal, ekonomik ve sosyal sorunlarını nasıl çözüme kavuşturacaklarını halka anlatır ve halktan aldıkları destekle önerdikleri modelleri uygulamaya koyarlar.

Din ile siyaseti yukarıda zikredilen özellikleri itibarıyla karşılaştırdığımızda, dinin insanları en genel anlamıyla dünya ve ahret saadetine ulaştırmak için gönderilmiş ilahi kaynaklı prensipler manzumesi, siyasetin ise çoğu zaman ideolojilerin yön verdiği devleti yönetmek üzere insanlar tarafından üretilmiş kurallar sistemi olduğu görülür.

Demek ki din kutsalı, siyaset ise seküler alanı temsil etmektedir. Her iki alanın birbirine karıştırılması, daha somut bir ifadeyle dinin siyasi hesaplar uğruna istismar edilmesi, kutsal olanla olmayanın birbirine karıştırılması, dinin aşkın boyutunun maddi alana indirgenmesi demektir.

Dinin siyasete alet edilmesi demek, yüce ve samimi din duygularının siyasi amaçlara ulaşmak için kötüye kullanılması, istismar edilmesidir. Dinin hatırına üretilen siyasetin, yani siyasi bir modelin benimsenmesi ve uygulanması, aksi takdirde günaha girileceği fikrinin telkin edilmesidir. Hiç kimsenin kendi fikrini başkalarına dayatmaya, bunun için dinsel gerekçeler üretmeye hak ve salahiyeti yoktur. Dinin koyucusu Yüce Allah’tır, tebliğcisi ise Hz.Peygamber’dir. Bunun haricinde din adına kutsallıklar üretmeye kimsenin hakkı bulunmamaktadır.

Bireysel ve toplumsal yaşamımız açısından dinden vazgeçmek asla mümkün değildir. Din fertleri mukaddes duygu, ortak şuur ve vicdan etrafında birleştiren bir amildir. Ahlaki bir müessese olarak insanlara yön veren ve kişiyi içten kuşatan, kucaklayan bir disiplindir. Din anarşinin, haksızlığın, adaletsizliğin, zulmün, şiddetin, terörün, cehaletin düşmanıdır. Dini duyguları zayıflamış, manen çökmüş toplumların varlıklarını devam ettirebilmeleri oldukça güçtür.

Ancak dini duyguların istismarı da oldukça tehlikeli sonuçlar doğuran bir vakıadır. Ne yazık ki İslam tarihi boyunca din-siyaset ilişkisi her zaman istenilen düzeyde yürütülememiş, zaman zaman çatışmalar da yaşanmıştır. Din-siyaset ilişkisinin her biri kendi sınırında kaldığı dönemlerde ise, insanların daha mutlu ve güvenli oldukları görülmüştür. Esasen toplumlarda ortaya çıkan mücadele ve çatışmaların en temelinde ekonomik ve siyasi çıkar elde etme saikleri yatmaktadır.


Şu halde din; kendi alanı içinde insanları hayra sevk ederken, siyaset alanı da kendi sınırları içinde ürettiği çözümleri insanların beğenilerine sunmalı, dinin yaptırım gücünü olayın içine karıştırmamalıdır. Hiç kimsenin kendi ürettiği bir düşünceyi, dinin kutsal alanından yararlanarak başkalarına kabul ettirme hakkı bulunmamaktadır. İnsanların dini hassasiyetlerinden faydalanmak, dine karşı en büyük saygısızlıktır. Kuran-ı Kerim’in de yerdiği bir davranıştır. Aynı zamanda kolaycılıktır. İnsanları ikna etmek yerine dinin gücünden yararlanarak inandırmaya çalışmak, doğru ve ahlaki normlara uygun bir davranış tarzı değildir. 

HASAN KANAATLI YURT İÇİN YAZDI

Hoş geldin Ramazan (2)

1- RAMAZAN AYININ ÖNEMİ


Bu ayda yapılan ibadetlerin diğer zamanlara göre daha faziletli ve daha makbul olduğu vurgulanmıştır. O kadar ki hem gecesi, hem gündüzü, hem uyumak, hem uyanıkken yapılanlar, hatta nefes almak bile ibadet sayılmaktadır. Bunlara vurgu yapıldıktan sonra genel manada dini ibadetler sıralanmış ve bu ayda yapılmasına daha fazla özen gösterilmesi istenmiştir.Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) bir hutbesinde şöyle buyuruyor:“Her kim Ramazan ayını sükut halinde oruç tutar da, kulağını, gözünü, dilini, şehvetini ve vücudunun organlarını yalandan, haramdan ve gıybetten kurbet (Allah’a yaklaşma) kastıyla korursa Allah-u Teâlâ onu kendine mukarreb (yakın) kılar.”

2- GÜNAHLARDAN ARINMA VE BAĞIŞLANMA AYI


Kullarına rahim ve rahman olan mihriban Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:“Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınır takvalı olursunuz.”Ramazan ayında oruç tutan ve oruçlu olduğu için Ramazan ayı boyunca günah işlemekten ve kötülüklerden sakınan kimse kendi nefsine hâkim olmaya başlar ve Ramazan ayından sonra da bu şekilde günahı terk etmeye devam edebilir. Bu karakteri elde etme yolunda yapılan alıştırma ve egzersizlere başlıca şu maddeleri sıralayabiliriz.  

a) Oruç, nefsi sakındırmak ve orucu bozan özel bir takım şeylerden uzak durmak demektir. İhlas ve İlahi rızaya ulaşmak maksadıyla nefsi yetiştirme ve mükemmelleştirmeye vesile olan önemli bir ibadet ve eylemdir ki bu yapılarak insanda irade güçlenmesi ve iradesine hâkim olma yetisi gelişir. Böylece günahlara ve kötülüklere karşı direniş gücü artmış olur oruçlu insanın.  

b) Meşru lezzet ve günahları terk suretiyle oruçlu kimsenin kalbi temizlenir ve nurlanır. Allah'ın zikrinden başka her türlü fikir ve zikirden kurtulur ve bu vesileyle kutlu rububi zatın nur ve feyizlerinden feyz alarak likaullah için istidad ve kabiliyet kazanır. Bu durumda Allah-u Teâlâ’nın lütuf ve inayetlerinin kapsamına girer ve ilahi cazibelerle Allah’a yakın olma (kurb) makamına erişir. Hadislerde geçen “oruçlu kimsenin nefes alması ve uykusu ibadettir” sözü de bu gerçeği anlatmak içindir.

c) Oruçlu olunduğu günler ibadet, namaz, dua, Kur’an okuma, zikir, hayır ve salih ameller için en iyi ve en güzel vakitlerdir. Çünkü nefis bu durumda kalp huzuru, ihlas ve Allah’a teveccüh etmek için her zamankinden daha hazırlıklıdır. Mübarek Ramazan ayı vakitlerin en hayırlısı, ibadet ve Allah’a teveccüh etmenin baharıdır. Dolayısıyla hadislerde Ramazan ayının fazileti ve o ayda ibadette bulunuş hakkında bir çok tavsiyelerde bulunulmuştur. İmam Sadık (a.s) Ramazan ayı gelince evlatlarına şöyle tavsiye ediyordu: "Bu ayda ibadet etmeye gayret gösterin, çünkü bu ayda halkın rızkı bölüştürülür ve eceller yazılır. Bu ayda, Allah'ın davetine icabet edip gidecek olanlar belli olur. Ramazan ayında bir gece vardır ki o gecede yapılan amel bin gecenin ibadetinden faziletlidir.”

Hz. Ali (a.s) halka şöyle buyuruyordu: “Ramazan ayında fazla dua edin; istiğfar edin. Zira dua vasıtasıyla sizden bela giderilir ve istiğfar vesilesiyle günahlarınız silinir.”  Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Oruç sadece yemeden ve içmeden sakınmak değildir. Bilakis orucun tam ve mükemmel olması için (gözetilmesi gereken) bir takım şartları vardır ki o da batınî sükûttan ibarettir. İmran kızı Meryem’in (s.a) insanlara “Ben Allah'a oruç tutmayı adadım. O halde bugün hiç kimseyle konuşmayacağım”, yani oruçlu olduğum için sükût etmem gerekir, dediğini duymadın mı? O halde oruçlu olduğunuz zaman dilinizi yalandan koruyun, gözlerinizi harama yumun, kavga ve hasetten kaçının. Gıybetten, münakaşa ve yalandan sakının. Birbirinize karşı suratınızı asmayın, ihtilaf etmeyin, öfkelenmeyin, küfretmeyin, ağzınızı bozmayın, cidal ve kavga etmeyin, zulüm ve sitemden sakının, cahilce davranışlardan, ahlaksızlıktan ve birbirinizi incitmekten kaçının. Allah’ın zikrinden ve namazdan gafil olmayın. Sükûta, düşünmeye, sabretmeye, doğruluğa ve kötü kimselerden uzak durmaya gayret edin. Batıl sözden, yalandan, iftiradan, düşmanlık etmekten, su-i zandan, gıybetten ve başkalarını çekiştirmekten sakının. Ahireti görün, Allah’ın vaatlerinin gerçekleşeceği günleri bekleyin ve likaullah için azık toplayın.   Huzur, vakar ve huşu gösterin, korku ve ümit halinde olun. Kalbini kusurlardan, içini hileden, bedenini pisliklerden temizlersen ve Allah’tan başka her şeyden yüz çevirirsen, oruçla içini ve dışını Allah’ın yasaklarından temizleme vasıtasıyla O’nun velayetini kabul edersen, Allah’tan korkmanın hakkını içinde ve dışında eda edersen, oruçlu günlerinde nefsini Allah’a bağışlarsan, kalbini O’nun için temizler de Hak Teâlâ’nın emirlerine amel etmeye nefsini memur edersen gerçekten oruçlu olmuş, vazifene amel etmiş olursun. Keza, sana beyan edilen şeyden her ne kadar noksan bırakırsan orucun da o kadar noksan olur. Zira oruç sadece yiyip içmekten sakınmak demek değildir. Bilakis Allah Teâlâ bunu, orucu bozan diğer amel ve sözlere örtü ve perde kılmıştır. O halde oruç tutanlar ne az ve aç kalanlar ne kadar da çoktur?”

3- İLAHİ ZİYAFET AYI

Ziyafet ayı denilince hepimizin aklına bol yiyecekler ve içecekler gelmektedir, hâlbuki açlık içeren oruç ibadeti ilahi ziyafet sayılmıştır. Çünkü ancak aç bir mideyle bol rahmet sofrasına ulaşmak mümkündür.

Günahların ruhumuzu sardığı ve acımasız pençesinde esir ettiği bir gerçektir ve her kul bunu derinden kendisinde hisseder, ramazan ayının bu günahlardan arınmak ve temizlenmek için önemli bir fırsat olduğu, bağışlanmadan bu aydan ayrılanın bedbaht olduğu ise efendimizin vurguları arasındadır. O halde bu ayda geçmişimizle ve vicdanımızla hesaplaşmak ve eksiklerimizi telafi etmek zorundayız, aksi takdirde ramazan ayı biter de hala günahlarımız bağışlanmamış olursa gönül sultanımız Habib-i Kibriya'nın buyurduğu gibi bedbahtlardan oluruz ki ahiret hayatımız   azapla geçer.

Şunu da bilmeliyiz ki bu arınma fırsatını biz değerlendirmeliyiz. Bu ayın sırf gelip gidişi bizi temizlemez. Özellikle bu ayda yapacağımız dua, münacat, yalvarma ve yakarışlarla bir daha o günahları tekrarlamamaya karar vererek arınmak gerekir. Kısacası günahtan arınmak için uzun secdeler yapmalıyız Efendimizin emirleri uyarınca. Ancak böyle oturabiliriz ilahi rahmet ve mağfiret sofrasına ve bu ziyafetin mihmanı olabiliriz. (DEVAM EDECEK)