Hüsnü Mahalli

Hüsnü Mahalli

'Yeniden Diriliş'

Zeynel-abidin Bin Ali Tunus'u 27, Hüsnü Mübarek Mısır'ı 30, Ali Abdullah Salih Yemen'i 33 ve Kaddafi Libya'yı 42 yıl yönetti.

Bin Ali, darbe yapıp başkan olmadan önce istihbarat şefi olduğu için, ülkenin nasıl yönetileceğini çok iyi biliyordu. Lakabı ‘Gestapo’ idi. 27 yıl süreyle, ülkede başta komünistler olmak üzere hiç kimse nefes alamadı. Bin Ali'nin kuaför olan eşi Leyla Trabulsi ve yakın akrabası tüm yolsuzlukların başındaydı.
Mübarek ise eski bir hava kuvvetleri komutanı olduğu için, özellikle asker ve istihbaratı kolluyordu. Mübarek göreceli bir serbestlik ortamı içinde ülkeyi yönetirken, iki oğlu malı götürüyordu.
Şimdi babaları ile birlikte hapisteler.

Salih ise Mübarek'e özenerek, ordu ve istihbarat üzerinden ülkeyi yönetmiş ve bunu kardeşleri, eşinin akrabası, bacanakları ve iki oğlu aracılığı ile sağlayabilmişti. Her türlü devlet terörü, yolsuzluk, hırsızlık ve talan sayıları 30 kadar bu akraba çevresi üzerinden yürütülüyordu.
Gelelim Kaddafi'ye…

1969'da askeri bir darbeyle, İngiliz ve Amerikan işbirlikçisi olan kralı deviren Kaddafi o zaman 27 yaşındaydı ve müthiş anti-emperyalist ve ateşli bir liderdi. 30 yıl kadar böyle devam etti. Irak işgal edilip Saddam idam edilince korktu ve Batı’ya yanaştı. Ama Batı’ya asla güvenilemeyeceğini hatırlamadı. Hatırlamadığı için de, bedelini ağır ödedi. Batı Kaddafi'yi iğrenç bir şekilde oyuna getirip intikam aldı. Nasıl olsa ortada bir 'Arap Baharı' vardı ve halka Kaddafi'nin tüm olumsuzlukları gösterilip inandırılmıştı. Bu da çok kolaydı çünkü Kaddafi 42 yıldır iktidarda idi ve çocukları birçok yolsuzluğa bulaşmıştı.

Bin Ali, Mübarek, Kaddafi ve Salih'in ortak özellikleri:
Tek başlarına ülkeyi yönetmek, medya, siyaset, ekonomi, toplum, yargı, ordu ve güvenlik güçlerini istihbarat örgütleri ile kontrol altında tutmaktı.

Başka türlü de o kadar iktidarda kalmazlardı. Tabii başta ABD olmak üzere Batı’nın desteğini de unutmamak gerekiyor.

Peki sonra ne oldu?
Bin Ali 'demokrasi ve şeffaflık abidesi' olan Suudi Arabistan'a kaçtı. Ama Tunus bir türlü istikrara kavuşamadı. Diktatörlük ve yolsuzluk yok ama halkın çoğunluğu Radikal İslamcı tehlikeden söz ediyor.
Kaddafi herkesin bildiği şekilde öldürüldü ama ülke iç savaş ve parçalanma koşullarını yaşıyor.
Mısır ise ‘Müslüman Kardeşler’i bir yıl denedi ama bir yıl sonra halk ve askerler onları devirdi. Ülke çok ciddi bir şekilde 'İslami terör' tehlikesi ile uğraşıyor. Bunun ne kadar süreceğini tahmin etmek oldukça güç. Çünkü, bu sürecin geleceğini belirleyecek olan; hem iç hem de bölgesel ve uluslararası dinamiklerdir.
Yemen'de ise, Salih Batı ile anlaşarak iktidarı bıraktı ama ülke çok tehlikeli bir iç savaş ve parçalanma sürecini yaşıyor. Güneydoğu'da solcular, kuzeybatı'da Şii Husiler, güneybatı'da Kaide ve ortada Müslüman Kardeşler ve diğerleri...

Hepsi de ağır silahlı ve aşiretler tarafından destekleniyor.
Tabii İran Şahı'nı, Baas'çı Saadam ve Hafız Esad'ı hatırlatmaya gerek yok.
Onlar da istihbarat gücüyle siyaseti, yargıyı, medyayı ve ekonomiyi kontrol ederek ülkelerini yönetti. Tıpkı Bin Ali, Mübarek, Kaddafi ve Salih gibi.
Diğer Arap ve Müslüman ülkelerinde de durum bundan farklı değil.
Suudi Arabistan, diğer Körfez Ülkeleri ve Ürdün'de iş daha da ilginç.
Çünkü buradaki kral, emir ve şeyhler kendi istihbarat örgütleri ile yetinmeyerek. CIA ve İngiliz MI6'nın de desteğini alıyor.
MOSSAD ile paslaşanlar da var.
Bizim coğrafyanın acı ama ‘gerçek’ durumu…
Hepsi istihbarat gücü ile devlet ve ülkenin tüm kurum ve kuruluşlarını kontrol etti, ediyor.
Hepsi de yolsuzluk yaptı, yapıyor.
Hem de yakın ve uzak akrabalarıyla.

Türkiye ise, birçok olumsuzluklarına rağmen, Suriye müdahalesi ve 17 Aralık öncesine kadar farklı bir ülke idi.
Onun için herkesin ilgisini çekiyor, takdir ediliyor ve birçok özelliğiyle örnek alınıyordu.
Şimdi ise her şey değişti.
Türkiye bölge ülkelerini örnek almaya başladı.
Yazık oluyor, bu olağanüstü güzel ve Cumhuriyet'ten dolayı diğerlerinden farklılaşan ülkeye.
Başbakan'ın son dönem sıkça kullandığı 'Yeniden Diriliş' söylemi, umarım Türkiye'yi bölge ülkelerine benzetmeyi amaçlamıyordur.
Danışmanları Sayın Başbakan'a 'Yeniden Diriliş'in Arapçasının BAAS olduğunu söylemeli.

Önceki ve Sonraki Yazılar