Kanser hastalarına açık mektup

Tarım zehirlerine karşı harekete geçin!

Umarım bu hastalıkla mücadelenizde başarılı olursunuz. Önce kendinizi düşüneceksiniz tabii. Ancak toplumsal bir değişime de yol açabilirsiniz. Bu hastalık bir kader değil. Size hastalığınız “genetiğe bağlıdır” diyorlarsa, bu da kadercilikten çok farklı değil. Hatta modern kadercilik. Genetik olarak eğilimli olabilirsiniz, ancak bu mutlaka hasta olacağınız anlamına gelmiyordu. Bu hastalığın bireyi aşan yönleri de var. Dikkat ederseniz, Sağlık Bakanlığı gibi kuruluşlar hastalıklardan daha çok bireyleri sorumlu tutuyor. Kapitalizm başarıyı bireyselleştirdiği gibi başarısızlığı veya başımıza gelen sorunları da kişiselleştiriyor. Tabii kişisel sorumluluğunuz da yok değil. Örneğin sigara içiyorsanız bu sizin kararınız ile oluyor. İyi de Sağlık Bakanlığı örneğin kanserden korunmak için bol bol sebze meyve yiyin demekte. Bu ürünlerin tarım ilaçları kalıntısı taşıyıp taşımadıklarını konu yapmıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı da tarım ürünlerindeki kalıntı konusunda elinden geleni yapmıyor. Burada bir parentez açayım. Tabii kanserin çok çeşitli nedenleri var. Hava kirliliğinden, kullandığımız gıda ambalajlarına kadar değişik nedenleri var. Bu yazıda işi kolaylaştırmak için sadece gıdalardaki toksik maddeler üzerinde duracağım.

Bu alanda sorumlu üç kuruluş söz konusu: Sağlık Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı ve Belediyeler. Sağlık Bakanlığı yukarıda söylediğim gibi kansere yakalanmamak için ileri sürdüğü önerilerde işi hep kişiselleştiriyor. Obez olmayın, yürüyün gibi. Bunlar doğru öneriler. Ama bol bol sebze yiyin de ne oluyor? Çileği her gün ilaçlıyorlar. Birçok üründe tarım ilaçları kalıntısı sorunu var. Uyarmadan bol bol yiyin demek çok tehlikeli bir öneri. Sağlık Bakanlığı bu tür uyarılar yapmak yerine bu uyarıları yapanları mahkemeye veriyor. Örneğin Bülent Şık Bakanlığın bir araştırmasına katıldı ve sonuçların bir türlü açıklanmaması karşısında gazete yazısı ile olumsuz sonuçları açıklayınca bakanlık tarafından mahkemeye verildi. Bu ne sorumsuzluk.

Tarım ve Orman Bakanlığı da aynı konuda kanımca elinden geleni yapmıyor. Bakanlığa göre Türkiye’de maksimum kalıntı limiti denilen hiçbir şekilde tüketilmemesi gereken tarım ilacı kalıntısı oranını gösteren tarım ürünlerinin tüm tarım ürünleri üretimi içindeki oranı Amerika Birleşik Devletlerinden daha aşağıda. Buna inanmak gerçekten çok zor. Daha çok ihracata yönelik ürünlerde tarım ürünleri analiz edilerek tarım ilaçları kalıntıları inceleniyor, ancak yurt içine yönelik analizlerin oranı çok düşük. Gerçi zaman zaman yurt dışına giden ürünlerde de geri göndermeler olmaktadır. Dahası bu geri dönen ürünlerde kullanılması yasaklı tarım ilaçları da çıkıyor. Yanlış, aşırı dozda, -aslında hiçbir doz kabul edilebilir değildir- hasada çok yakın uygulanan ve yasaklı tarım ilaçlarını kullandığı için ceza alan çiftçilere zorlukla rastlanıyor. Bakanlığın ekolojik tarımı yaymak için yaptığı destekler ve çalışmalar yetersiz.

Belediyeler de bu alanda elinden geleni yapmıyor. Henüz biri hariç hiçbir büyükşehir belediyesinde sebze ve meyve hallerinde tarım ilacı kalıntısını ölçecek laboratuvar yok. Belediyeler hallere ve pazara gelen tarım ürünlerini kontrol etmek ve maksimum kalıntı limitini aşan ürünleri geri çevirmek zorunda. Ancak bu konuda halkın durumu kabullenmek eğilimi yüzünden onlar da inisiyatif alarak harekete geçmekte isteksiz oluyorlar. Çünkü bu defa köylülerle aralarının bozulacağından korkuyorlar. Marmaris’in bir köyünde yanlış tarım ilacı kullandıkları için tarım ilçe müdürlüğünce para cezasına çarptırılan çiftçilerle konuşmuştuk. Bu duruma çok az rastlıyoruz. Köylüler bu cezalardan en azından hangi ilacı kullanmaları gerektiğini öğrenmişlerdi. Masrafları azalmıştı. Biz de ev yapımı tarım ilaçlarından söz etmiştik. Kısacası eğitimle birlikte yapılırsa ceza çok uyarıcı olabilir. Amaç ceza yazmak olmamalı. Eğitmek olmalı. Belediyelerin ceza yazma yetkisi yok. Bu konuda bir çözüm yolu bulmaları gerekiyor.

Hem belediyeler hem de Tarım ve Orman Bakanlığı agroekolojik tarımı hızla yaymak için ciddi programlar yapmalı. Hâlbuki ülkemizde organik tarım dediğimizde birçokları ihracat yapmayı veya zengin tüketicilere pahalı organik ürünleri pazarlamayı düşünüyor. Herkesin zehirsiz ürün tüketme hakkı var.

Sağlık Bakanlığının, Tarım ve Orman Bakanlığının ve genel olarak belediyelerin kolay kolay harekete geçeceği yok. Sorumluklarını yeterince yerine getirmedikleri, sizleri tehlikelere karşı uyarmadıkları için sizlerin bu kurumları ve halkı uyararak daha etkin ve doğru önlemler alması için şimdi sadece kendinize karşı değil, bütün topluma karşı bir sorumluluğunuz var. Bu konuyu en iyi anlayacak sizlersiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar