Yunanistan: Peki şimdi?

SYRİZA/Çipras zoru başardı. Ama AB de istemeden bu başarıda rol oynadı. Özellikle de Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz! Halkoylaması öncesinde Avrupa liderlerinin ama özellikle Schulz'un "hayır"cı tarafları açıkça tehdit etmesi kadar Çipras'ın işine yarayan başka birşey olamazdı. Bu, tıpkı Evren'in 1983 seçimleri arifesinde askerlerin partisini işaret etmesi gibi ters tepti. Beklenenden çok daha yüksek bir "hayır" cephesi oluştu.
Kıssadan hisse: Halklar şantajdan hoşlanmıyor. Hele buyurgan ağızlardan gelirse!

Bir anımsatma: AB bu şantaj oyununu 2011'de de denemiş ve tutturmuştu. Papandreu'nun acı reçeteyi halkoyuna sunma girişimi, AB'nin baskıları sonucunda istifa getirmiş, referandum yapılamamıştı. 2009'da %42,5 oyla kazanan Pasok Hükümeti 8 Kasım 2011'de istifa ettirilmiş ve yerine Yunan ulusal iradesi hiçe sayılarak AB dayatmasıyla bir teknokrat hükümet kurulmuştu. İşte bu aşağılanma hem Pasok/Papandreu'nun hem de ilk seçimlerde teknokrat hükümetin sonunu getirecekti. (Schulz'un, referandumdan evet çıkacağı inancıyla, 'Çipras'ın gitmesi yetmez, Syriza da iktidarı bırakmalı ve bir teknokrat hükümeti kurulmalı' sözlerinin, yakın Yunan tarihinin acı anısını gündeme getirerek nasıl da baltayı taşa vurmak olduğu şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu?).

Ve bir saptama: Avrupa'da merkez sağ ve merkez sol hareketler, düzen partisi (bunu büyük sermayenin partisi olarak anlayınız) olmak bakımından artık neredeyse hiçbir fark göstermiyorlar. Sağ siyasetçi Merkel ile bundan önceki görevi "AB Sosyalist ve Demokratlar İlerici Birliği" Başkanı olmak olan SPD'li Schulz arasında Yunanistan'a bir sömürge eyaleti gibi davranmak bakımından herhangi bir siyasi davranış farkı görebiliyor musunuz?

***

Yunan halkını korkutma girişimleri, referandumun Yunanistan'ın Avro'dan ve daha sonra da AB'den çıkışına yol açacağı üzerine kurgulanmıştı. Bunun işe yarayacağı biliniyordu, çünkü Yunanlıların büyük bölümü, buna Syriza'ya oy verenler de dahil, kendilerine Avro/AB dışında bir gelecek düşünemiyorlardı. Çipras, bu konularda halka güvence vererek oyunu tersine döndürebildi. Ama bu anlık başarı hikayesinin devamı nasıl gelecek?

Şimdi Schulz'un rolünü devralan AP Başkan Yardımcısı Lambsdorff, referandum sonrasında, Yunanistan'ın Avro bölgesinden çıkmasını isteyerek, sayfanın kapanmadığını ve diğer sorunlu Akdeniz ülkeleri için hayal kurma zamanı olmadığını hatırlatmış oldu. AB sermayesi, bu kol güreşini yenik bitirmemeye kararlı görünüyor. Aslında, çelişkili olarak, tek çözümü baştan itibaren Avro dışına çıkmak ve borçlarını tahkim etmek olan Yunanistan da belki de bu dramatik karara zorlanacak mı? Mali sistemin bugün geldiği noktada artık bu karar için geç kalınmış değil mi?

Dolayısıyla asıl zor olan bundan sonra başlıyor. SYRİZA halk desteğini daha güçlü bir biçimde arkasına aldı tamam ama bununla ne yapacak veya yapabilecek? Bu destek nereye kadar arkasında duracak? Yunan mali sisteminin tam çöküşünü önleyebilmek için AB desteğini nasıl alabilecek, ne karşılığında alabilecek ve günlük/haftalık/aylık kabuslardan kurtulabilmek için gerekli olanın ne kadarını alabilecek?

‘Haklı olmak’ referandum için yetti belki ama, yeni başlayan süreçte yetmeyecek. Ekonominin günlük işleyişinin sağlanabilmesi gerekecek. AB buna müsaade edecek mi, işte bütün mesele bu. Müsaade etmesi, başka ülkeleri de sıraya sokacak. Etmemesi, zaten sarsılan Avro sisteminin çöküşünü hızlandırabilecek. Referandum sonrası AB liderlerinin çaresiz yüz ifadelerinin bize anlattığı tam olarak buydu. (Üç yıl önce, 14.7.2012 tarihli Sosyal Demokrat Dergisinde, “Avro Krizi: Çıkış Var mı?” yazımızda, ortak para sisteminden Almanya’nın yararlandığına, ama Avro’nun bir geleceği olmadığına dikkati çekmiştik).

Özetle, henüz ilk raundu bitmiş olan bu David ve Goliath öyküsünün mutlu bir sonu olabilecek mi? Belki; şu kadar ki David yalnız bırakılmasın, Avrupa solu ayağa kalkabilsin! Sanki biraz zor gibi.­­­­­­­

Önceki ve Sonraki Yazılar