12 Eylül 1980’de neler yaşadım?

Tarih, 12 Eylül 1980’e doğru evrilirken, 18 yaşındaki her genç gibi oldukça politik bir insandım.
12 Mart müdahalesiyle ilgili birçok öyküyü büyüklerimizden dinlememize karşın, askeri müdahalelerin yıkıcı etkisi konusunda yeterince bilgi sahibi değildim.
Onun için darbe büyük bir şok etkisi yarattı bende…
*****
12 Eylül sabahı Rize-İkizdere merkez Güney mahallesinde kapım babamın sert vuruşuyla açıldı. ‘Ne oluyor’ diye uykulu gözlerle bakarken, ‘Hadi gözünüz aydın asker yönetime el koydu!’ demesiyle irkildim.
Hemen kalkıp toparlandım, siyah-beyaz televizyonu açtım.
Cunta lideri Kenan Evren’in, Pinochet’in Şili’sini andıran görüntüleri akarken televizyonda, Konsey’in bildirisi okunuyordu. Kararsız ama yılgın gözlerle baktım televizyona bir süre…
Şimdi ne yapacaktım, ne yapacaktık, neler olacaktı acaba?
*****
12 Eylül’de tank sesiyle uyanıp, sokağa çıkamadığımız için bütün bağlantılarımız kesilmişti. Cep telefonu yok ki, arkadaşlarını arayasın! Dört bir yana dağılmış durumdaydık. Sokağa çıkma yasağının bile ne olduğunu doğru düzgün bilmiyorduk.
İşte o koşullarda askeri cunta hemen her ilde, ilçede birer toplama kampı kurdu.
*****
Düşünün nüfusu bin civarında nüfusu olan İkizdere’de merkez ortaokulunu bile bir tür gözaltı merkezi yapmışlardı.
Kaç kişi olduğumuzu şimdi anımsamıyorum, ama orada bir aya yakın yattıktan sonra içimizden en suçlu (!) 19 kişinin seçilip Rize merkezdeki toplama kampına götürüldük. 12 Eylül öncesinde belki birkaç küçük kavga, duvarlara beş-on yazı dışında hiçbir ciddi eylemin, suçun olmadığı bir ilçeydi İkizdere…
Ama askerler suçlu yaratmak için özel dosyalar tutmuştu.
Hepimiz çok tehlikeli “teröristlerdik!”
*****
Darbe olduktan kısa süre sonra ben de arananlar arasındaydım. Birkaç günlük beklemeden sonra hiçbir suçum olmadığına inandığım için 17 Eylül’de teslim oldum. Aslında rahat kaçabilirdim ama nereye, nasıl, kiminle? Hiçbir örgütsel bağlantım yoktu ki…
*****
Teslim olduktan sonra 23 gün İkizdere’de kaldık.
Orada rahattık. Biz orada rahattık ama ülke genelinden ve Rize’den iyi haber gelmiyordu. Gözaltılar sırasında korkunç işkencelerin yapıldığı aktarılıyordu bize… Ama biz kendimize de güveniyorduk; gerçekten ortada suç yoktu ki, suçlu olunsun… Ne faili meçhul bir cinayet, ne adam yaralama, ne soygun, ne şu, ne bu…
*****
Rize’ye götürülüşümüzün ayrıntısını şimdi anımsamıyorum.
Rize spor salonunda yüzlerce insan üst üste yığılmış gibiydi. Rize küçük yer olmasına karşın bu kadar insanı nereden bulduklarına şaşırmıştım. Rize'nin ilçeleri de merkeze getirilmişti. Ardeşen, Pazar, Fındıklı'daki devrimciler ile Çayeli'nin Ülkücüleri de bizimle sorgulanacaktı
*****
Rize spor salonunda bir akşam kaldık kalmadık, gece vakti ismimizi okudular. İkizdere grubundan gelenler olarak asker gibi sıraya geçip kollarımızı hizalayarak bekledik. Ön taraftakiler alınarak cemseye bindirilip götürülüyordu. Bir meçhule gider gibiydik. Yenilmiş olmanın psikolojisini orada daha iyi gördüm. Spor salonunun içinden koridora doğru adım atmıştım ki, üzerime atlayan birkaç kişi gözlerimi bağladı. 12 Eylül öncesinde defalarca gözaltına alınmış birisi olarak şaşkınlık içindeydim. Cemseye binip uzun bir yolculuk yaparken bir yandan jandarma dipçiği her birimizin bir yanına iniyordu. Rize'de okuduğum için yöreyi tanıyordum; Askoroz Deresi'ne doğru Eğitim Enstitüsü'ne götürüldüğümüzü anlıyordum. Biraz sonra Karadeniz'in o hırçın sesi ve serinlik veren rüzgârını fark ettim. onra cemselere bindirilip götürüldük. 
****
 Sonra malum sorgular gerçekleştirildi. İlk sorgumda kendilerine yeterince bilgi vermediğimi düşündüklerinden olsa gerek beni ayrı bir yere götürdüler. Gözlerimiz bantlı, ellerimiz bağlı bir şekilde, yatağı olmayan bir ranzada geceyi geçirdim. Ertesi gün de orada kaldım. Bu sırada aynı yatakhanede kalan Fatsa'dan geldiği anlaşılan genç "Su verin" diye yalvarıyordu. İşkencecilerin en büyük silahlarından biriydi; içeri aldıklarını aç ve susuz bırakmak... Açlık neyse de susuzluk çok kötüydü. Bir gece daha kaldım orada... Susuzluk yavaş yavaş beni de yakmaya, kavurmaya başlamıştı. Ertesi gece yeniden sorguya götürüldüm. Çok uzun sürmedi sanırım sorgu, bana bir kağıt imzalattırarak sonraki süreçte kalacağımız yere gözü bağlı getirip bıraktılar
 Eğitim Enstitüsü Spor Salonu'nun kapısında arkadaşlar karşıladılar beni. Yarı baygın vaziyette olduğum için ilk işim su istemek oldu. Vermediler suyu, sadece ağzıma birkaç damla damlattılar. Bir anda su verilirse sorun olur dediler. Diğer arkadaşlara da aynı yöntemi uygulamışlar. 

****
Askoroz’daki bu toplama ve işkence kampında yaklaşık üç ay kaldım. 400 civarında kişiydik. Yataklar yerlere seriliydi.
Gazete yoktu, dergi yoktu, kitap yoktu, televizyon yoktu, radyo yoktu, hiç kimse görüşe kabul edilmiyordu.
Süt ve bisküvi alınabiliyordu sadece içeriye!
*****
Esas kâbusumuz akşamları başlıyordu. Geceleyin cellâtlar geliyor, isim okuyor, arkadaşlarımızı alıp işkenceye götürüyordu. Bazıları günlerce gelmiyor, yarı baygın vaziyette geldiğinde ise her bir santimetre karesi morluk içinde oluyordu. Korkunçtu o anı beklemek… Kalbimiz heyecanla çarpıyor, isim okunurken bir ölüm sessizliğine bürünüyordu o 400 kişi… Kurbanlar alınıp götürüldüğünde hiç kimse birkaç dakika konuşmuyor, çıt çıkmıyordu koca salondan… Direnmek aklımızın ucundan bile geçmiyordu. Çünkü yenilmiştik netice itibarıyla… İtiraf ediyorum, beni değil bir başkasını götürdüklerinde utanç içinde bir rahatlama yaşıyordum/yaşıyorduk. ‘Çok şükür bu akşam da yırttım diye…’ Sorguda ismi verilenler yeniden işkence tezgâhına götürülüyordu.
*****
86 günün sonunda ismimi okudular, “Tahliye” diye…
“Hiçbir suçuna rastlanmamıştır” kağıdıyla birlikte çıkıp gittim.
Özgürlüğüme kavuştum!
*****
Benim devletim ve de Kenan Evren bana 18 yaşında bunları yaşattı. Ona rağmen ne devlete, ne TSK’ya ne de başka bir kuruma düşman oldum! Daha doğrusu yaşadığım süreçle ilgili olumsuzlukları, siyasal analizlerime, bakış açıma yansıtmadım. Kin tutmadım, düşmanlık yapmadım!
Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yapılan zulme daima en sert şekilde karşı durdum.
Çünkü biliyordum ki, hukuk gün gelir herkese lazım olacak!
Kenan Evren’e bile lazım olmadı mı?
Gün gelecek, bugün hukuku ayaklar altına alanlara da lazım olacak!

Önceki ve Sonraki Yazılar