ADALETE DAİR

Topluluk halinde yaşayan bütün canlıların, uymak zorunda olduğu kurallar vardır. Bilim insanları, topluluk oluşturan hayvanların, başta primatlar olmak üzere, uymaları zorunlu olan kurallar bulunduğunu, bunlara uymayanların toplumdan uzaklaştırıldığını gözlemlemişlerdir.

En gelişmiş primat olduğu kabul edilen "insanların" toplumlarında da böyle kurallar vardır. Gelenek, örf, adetler gibi yazılı olmayanların yanında, yazılı olan, dikte edilmiş kurallar da var ki biz onlara "kanun" ya da "yasa" diyoruz.

Bu yasaları kim ya da kimler yapıyor? Bu gücü elinde tutan "bir tek kişi", bir kabile reisi, bir feodal bey, bir kral, bir sultan, bir diktatör olabilir. Ya da "ak sakallılar", "ihtiyarlar meclisi" gibi geleneksel yapılanmalar bu işi görebilirler. Gelişmiş toplumlarda, kuralları, halkın seçimi ile görevlendirilen, Meclisler, Senatolar yasalarla düzenlerler. 

Yasalara uyulup uyulmadığını denetlemek, o toplumun yöneticilerinin görevidir. Uymayanları cezalandırmak ise "yargıya" düşer. İleri toplumlarda bu nedenle, yasayı yapan, uygulayan, uymayanları denetleyen ve gerektiğinde cezalandıran güçler birbirinden ayrıdır. Aksi halde, aynı gücün, kural koyup, uygulayıp, denetleyip cezalandırdığı durum  pek çok haksızlıklara yol açabilir. 

İşte biz bu kural, uygulama, denetleme, cezalandırma sürecinin tümüne "Adalet" diyoruz. Adil bir kural uygulaması, her basamağında dengeli, eşit, tarafsız, insan onurunu zedelemeyen, kişinin beden bütünlüğüne saygılı, ona eza-cefa-acı vermeyen biçimlerde olmalıdır.

Türkiye uzun bir zamandır, bir tek kişinin ve ona uhrevi havası verilmiş bir çıkar duygusu ile bağlı bir grubun yönetimi altındadır. Bu "şahıs" toplumsal ve bireysel yaşamın her alanı için fikir açıklamakta, insanların evliliklerine, kaç çocuk yapacaklarına, özel otomobillerinde sigara içip içemeyeceklerine, İslam dininin şartlarına uygun yaşayıp yaşamadıklarını izlemeye, beğenmediklerini işten atmaya ve en nihayet "şahsının" suçlu gördüklerini, verdiği talimatlarla hapse atmaya; onlara ceza verilmesi için savcılara, hakimlere emirler vermeye kendini yetkili görmektedir. 

Böyle olunca, toplumsal yaşamın temelini oluşturan "adalet"  can vermektedir. Adalet ölünce "mülkün" yani devletin temelleri çöker. 

Bu çöküşü görüyoruz; her gün yaşıyoruz. 

Şu anda Türkiye'de hiç kimsenin can güvenliği de, mal güvenliği de yoktur. Durum vahimdir. 

Adalet son nefesini veriyor. Bunu gören antik "Adalet Tanrıçaları", "Themis", "Justitia" ve"Dike"ler hüngür hüngür ağlıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar