Ayaklanma veya iç savaştan hazin manzaralar!

183 kitap yazdı.

12 bin 280 sayfalık 20 cilt tutan ‘Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi’ kitabıyla bir rekora imza attı.

2006 yılında öldüğünde 97 yaşındaydı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinden daha yaşlıydı.

Cumhuriyet döneminin bütün önemli siyasal, tarihsel aktörleriyle tanıştı, onlardan aldığı bilgi ve belgelerle tarihi yorumladı.

****

Akademik eğitimini almamasına karşın bu ülkenin en önemli tarih yazarlarından biri olan Cemal Kutay'dan söz ediyorum.

Kutay’ın“bir ‘Geri Dönüş’ün mirası” ana başlığı altında, “Otuz Bir Mart 85. yaşında” üst başlığını taşıyan, en alt başlıkta da ‘1909-1994” ibaresi bulunan 31 Mart ayaklanmasının kapsamlı bir anlatısından alıntılar yapacağım.

Belgelere, tanıklıklara, yayınlanan-yayınlanmayan anılara dayanılarak yapılmış bir çalışma...

Son dönemlerde devleti yöneten bir ekip tarafından yeniden ve yeni yüzüyle piyasaya sürülmek istenen 31 Mart süreci anlatılıyor.

Ayasofya’da oluşan bazı görüntüler 31 Mart geri dönüş kalkışmasını anımsattı bana, her nedense!

*****

Kendisi de son derece muhafazakâr ve sağcı olan Cemal Kutay kitabında, 31 Mart ayaklanması ile ilgili resmi tarihin yargısıyla konuşmuyor.

Yani buna "Gerici Ayaklanma" demiyor; "Geri Dönüş Ayaklanması" diyor.

*****

"Şeriat isteriz" sloganlarıyla Derviş Vahdeti öncülüğünde ayaklanan vatandaşlar ile alaylı askerler tarafından, Silahlı Kuvvetler'in yetiştirdiği

mektepli subayların 'dinsiz' diye sokak ortasında öldürülmelerini anlatan sahneler yürek burkuyor.

15 Temmuz gecesiyle ilgili benzer iddialar bir türlü soruşturulmadı.

Dönemin görgü tanıklarından, uzun yılar Padişah Abdülhamid'in özel servisinde görev de yapan gazeteci Süleyman Tevfik Bey bakın o günü nasıl anlatıyor:

"İşte bu sırada, Meclis binasının önünden bir grup gulgule(bağrışma, şamata Y.B) 'vur, öldür' sesleri yükseldi. Giriş kapısına yanaşmış kupa arabasından inen birisinin üzerine saldırıldığını gördüm; sendeledi, yere düştü. Havada birkaç kamanın pırıltısı bulunduğum yere kadar güneşin şuaı içinde aksetti. Eller kalktı, imdi. Sonra ayaklarından sürüklediler ve bu hay-ı huy içinde ürken arabanın geri tepen atlarının ayakları altında bıraktılar. Daha sonra öğrendim ki bu kurban masum bir insandı. Lazikiye mebusu Emir Aslan Bey..."

Onu Hüseyin Cahit Yalçın'a benzettikleri için öldürmüş saldırganlar…

Ki o Hüseyin Cahit Yalçın, daha sonraki yıllarda, 80 kusür yaşında bile Demokrat Parti tarafından hapse atıldı.

*****

Abdülhamid’in Saray gazetecisi Süleyman Tevfik Bey’i dinlemeye devam edelim:

"Birkaç kişinin başıma dikkatle baktığını o anda hissettim ve ürperdim. Başımda siyah renk bir kalpak vardı. Hatırladım ki başımdaki mektepli zabitlerden Erkan-ı Harplerin giydikleri kalpaklara çok benzemektedir ve asiler bilhassa onları buldukları yerde öldürmektedir. Nereden bilebilirdim?"

****

"Postanenin bulunduğu sokakla, Bab-ı Ali'nin kavşağında yanımdan, atını dörtnala süren bir süvari geçti. O sürat içinde bunun bir zabit olduğunu anladım. Ben, yorgun ve ağır yokuşu çıkarken o dönemeci dönmüş, gözden kaybolmuştu ki bir patırtı koptu, bağrışmalar duydum, ne olduğunu anlayamadım. Fakat aynı dönemeci kıvrıldığım zaman Garbis Efendi'nin kütüphanesinin önünde o süvari zabitinin süngülenmiş, yerde yattığını gördüm. Kimseler yanına yaklaşamıyordu. Belki henüz hayatta idi. Kepenkler kapatılmıştı."

*****

Sanırım, yeni versiyonları piyasa sürülmek istenen 31 Mart'taki kardeş kavgasını yeterince anlatabildim.

Noktayı da şu şekilde koyalım...

Abdülhamid'e tahtı bırakması ve sürgüne gitmesi için oluşturulan heyette bulunan Miralay Galip Bey, tebliğ sırasında bakın hangi cümleleri kuruyor:

"İstanbul sokaklarında masum zabitlerin naaşları günlerce olduğu yerde kalmıştır. Nazırlar, mebuslar, hocalar öldürülmüştür."

****

Ağırlıklı olarak askere gitmek istemeyen medrese öğrencilerinden oluşan isyancıların üç önemli talebinden söz ediyor Cemal Kutay...

Birincisi, kadınların sokağa çıkmaması!

Bugün Abdülhamid'in yolunda gitmek isteyen başı açık veya örtülü kadınlara nasıl anlatacağız bu durumu?

Bugün dayatılan bir başka şey, İstanbul Sözleşmesi…

Yine kadın üzerinden yürüyen bir talep ve siyaset!

Çarşaflı bile olsa sokağa çıkılmasının dine aykırı olduğunu düşünen bir ideolojik-dini inanışa bugün de sahip olanlar yok mu?

*****

Ayaklanmacıların istediği ikinci şey, kahvehanelerin kapatılması!..

Kahvehaneleri "şer yatakları" olarak nitelendiriyorlar.

***

Üçüncüsü, Karagöz ve Hacivat oyununun yasaklanması!

Gerekçeleri de Müslümanların ahlâkının bu oyunlarla bozulması...

SİMGELER ÜZERİNDEN AYRIŞMA!

31 Mart ayaklanması sırasında "Mektepli" askerleri başlarına taktıklarına bakarak ayırt edip, öldürüyorlardı.

Sarıklı olanlarla kalpaklı hatta fesli olanların kavgasıydı sanki...

2. Mahmut, sarıkları çıkarıp fes taktırdığı için adı "Gâvur Padişah'a çıkmıştı.

Cumhuriyet döneminde bu kez fesi çıkarıp şapka giyilmesine itiraz edenler, Atatürk ve silah arkadaşlarını gâvurlukla suçladılar.

Ne yazık ki biz 200 yıldır simgelerle birbirimizle savaşıyoruz!

24 TEMMUZ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GÜNÜ!

24 Temmuz 1908 basın özgürlüğü açısından önemli bir gün...

Abdülhamit'in 33 yıl süren istibdat yönetimi sırasında basın sansür ediliyordu.

Yani yayınlanan her yazı, her makale, her haber Abdülhamit yönetiminin kurduğu bir kurulun veya kişinin önüne gidiyor, oradan onay alınıp yayınlanabiliyordu.

1908 Meşrutiyet devrimi ile birlikte bu ortadan kalktı.

İşte o günden bu yana Türk basını bu günü özgürlük günü olarak kutlamaya çalışıyor.

Günümüzde sansür yok ama birilerinin diliyle konuşmayanı, onların aklıyla düşünmeyeni, onlar gibi olmayanı ‘Hain’ ilan ediyorlar.

Oysa tarihin kimlere hain damagası vuracağını kim bilebilir?

Önceki ve Sonraki Yazılar