
Devrimci 'savunmaz' meydan okur!
Yaşı 60’ın üzerinde, kendi ifadesi ile ilk kez lisede “kuşlama” yaparken “içeri düşüyor.” Düşüş o düşüş. Aralardaki giriş çıkışları saymazsak, her 10 yılda bir o cezaevinde: 1971, 1981, 1991, 2011. Özellikle darbe sonrası 1980’de Gayrettepe’de ve DAL’da 90 günden fazla işkence gören, polise “adı dışında bir şey söylemeyen” ama bununla da övünmeyen biri. Şu anda Tekirdağ 2. No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu. THKO geleneğinden geliyor. TKP-B’li, sonra onun devamı olan TDP’li. Şimdilerde Türkiye Gerçeği Dergisi editörü. Hep mücadele içinde, hep devrimci. “Hiçbir şey yapamasak da bu rezil âleme ‘hayır’ dedik” diyen biri!
Mehmet Güneş, inanılır gibi değil ama Hanefi Avcı’nın da yargılandığı şu meşhur “Devrimci Karargâh” davasından tutuklu. Örgütle hiçbir ilişkisi olmasa da “terör örgütü üyesi” olmaktan yargılanan Güneş’in tutuklanma nedenleri, örgütün lideri olduğu iddia edilen Serdar Kaya başta olmak üzere, birçok kişiyle yaptığı telefon görüşmeleri ve yazdığı yazılar.
Mehmet Güneş’in bu davada “kendimi suç işlemiş olarak görmediğim için savunma yapmıyorum, sadece şahsıma karşı yapılan faşizan uygulamaları kamuoyuna teşhir etmek istiyorum” diye geçen ay yaptığı “savunma” sistemi yargıladığı cesur ve devrimci bir bildirge niteliğinde…
AKP’nin siyasi yönelimine uygun, çok fazla siyasi dava olmasına rağmen, iktidara ve sisteme açıkça meydan okuyan böyle bir savunmayı uzun süredir okumamıştım. Yaklaşık 25 sayfaya yayılan savunmayı bitirdiğimde “ne varsa yine devrimcilerde var, gerisi yalan” dedim!
* * *
“Burada bulunuşumu hukuki bir süreç, yasal bir uygulama olarak görmüyorum. “Bile bile lades” diyorlar; toplumu, kamuoyunu terörize etmek için sık sık benzeri operasyonlar yapıyorlar. Evime gelen polislere de “Bu, hukuki bir uygulama değil, çete faaliyetidir” dedim. Mahkemenizi de bir hukuk kurumu olarak görmüyorum…
Bu iddianamede benim tarafımdan gerçekleştirildiği iddia edilen hiçbir şeyi reddetmiyorum, hepsini kabul ediyorum. Telefon görüşmelerim, yazılarım, kitaplarım… Siz ceza istiyorsunuz diye ağzımdan çıkanı geri alacak değilim. Üç-beş yıldır tüm Türkiye’de estirilen dijital istihbarat terörüne meydan okuyorum. Bu, oto-sansür yaratmak içindir. Sansürden daha tehlikelidir. Herkesi kendi beynine kelepçe vurmaya zorlamaktadır.
Şaibeli milyon dolarlar her tarafta uçuşur, herkesin dilinde dolanır. Türk polisleri, Türk savcıları hem de özel yetkilileri, 3 ay işsiz kalan bir kişiye kirasını ödemek için verdiğim 400 liranın örgütsel izini sürmüş! Cesursanız Kanal 7′yi, Samanyolu TV’yi araştırın, bu değirmenin suyu nereden geliyor anlaşılsın...
İstediğinizi yapabilirsiniz ama üstümüzde tepinemezsiniz... Sesim kısılır, söyleyeceklerim bu salonda boğulur, burada kalır hiç önemli değil. Ben bu salonda bir kere daha yüksek sesle devrimci fikirlerimi ve eylemlerimi savunacağım, gerçekleri haykıracağım.
12 Mart ve 12 Eylül’de Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde yargılandım. Bunlar mahkeme değil, faşist darbecilerin halka karşı intikam kurumlarıydı. 1991 ve 1993 yıllarında mahkeme olarak kabul etmediğim DGM’lerde yargılandım.
Bugün Özel Yetkili Mahkemeler, Askeri Mahkemeleri de DGM’leri de aratır durumdadır. Özel, zalimlerin, zorbaların, haksızların, korkakların, diktatörlerin arkasına saklandıkları kalkan olmuşlardır…
Pervasızlar. Açıkça bütün Türkiye’nin gözü önünde biz komplo yaparız ve yürütürüz, hiç kimse de bir halt edemez diyorlar… Topluma verilen mesaj şudur: Korkarak konuş, korkarak yaz, korkarak yaşa! Bu davalarda gelecek yargılanıyor. Uysallaşma yetmez, köleleşme dayatılıyor. Ben bu davalarda yapılmak istenenleri reddediyor, onlara karşı duruyorum. Korkumuz yok, ne yaparsanız yapın! Hiçbir reziller saltanatı ebedi değildir. Bu 10 yıllık muktedirlerin saltanatı da sallanmaktadır. Bugün, mevcut sistemin tümü kurumsal olarak 12 Eylül’ün devamıdır. Ancak daha gelişmiş, sistemleşmiş ve çürümüş haliyle devamıdır. Üstelik sistemin toplumsal tabanı İslami kesimleri içine alarak genişletilmektedir. Kirli düzene taze kan aşılanıyor.
Bu ahlaksız düzeni yıkmak için mücadeleye devam edeceğim. Bu konuda yaptıklarımdan değil yapamadıklarımdan dolayı suçluyum… Er veya geç Türkiye adil, eşit ve özgür insanların memleketi olacaktır… Silahların, paranın, doymak bilmez kâr hırsının kan ve ateş denizine çevirdiği bu vahşet dünyasına isyan ettik. Hiçbir şey yapamasak da bu rezil âleme ‘hayır’ dedik… Bizler kaplumbağa ve serçe misali bu ateşi söndürmek için çırpınıp durduk. En büyük hatamız, en ağır suçumuz etkisizliğimizdir. Bundan dolayı yaptıklarımızdan değil ancak yapamadıklarımızdan sorumlu tutulabiliriz. Etkisizliğimiz, kahredici düzeydedir. Bu nedenle her türlü eleştiriye de cezaya da razıyız.
‘Bütün Türkiye ayaklarımızın altında, en büyük biziz’ diyebilirsiniz. Bu düzendeki her şey sizin olabilir, hepsine sahip olabilirsiniz. Medya starlarınız, birbirinden meşhur yıldızlarınız, polis şefleriniz, omuzu kalabalık generalleriniz, hepsi sizin olsun. Ama asla bir Deniz Gezmişiniz olmayacak. Davası olmayanın Deniz’i olmaz… Biz bu düzenin her şeyine çoktan tekme attık. Bu topraklarda bizim başımızı eğecek hiçbir olay yoktur ve olamaz.”