Şükrü Sina Gürel

Şükrü Sina Gürel

Doğu’ya doğru

ORTA Doğu’da çatışma ve rekabetin odak noktası Doğu’ya kayıyor. Önce Rusya’nın sağladığı uzlaşma ile İsrail sınırından İran ve Hizbullah’ın uzaklaştırılması; ardından Menbiç’le ilgili düzenlemenin -daha bir süre devam edecek olmasına rağmensonunda uygulanmaya başlanması; İsrail’in Suriye’nin Batısını hedef almaktansa, Doğu’ya odaklanması ve Suriye’nin Doğu’sundaki Deyrizor bölgesindeki Suriye güçlerini ABD ile birlikte bombalaması, “Doğu’ya gidiş”in Suriye içindeki göstergeleri.
Ancak, Suriye dışındaki gelişmeler de aynı doğrultuda. Suudi Arabistan Yemen’e saldırısının dozunu üst düzeye çıkardı. Yemenli Şiileri açlığa mahkûm etmekten geri adım atmayan Suudi Arabistan, şimdi de onları yok etmeye çalışıyor. Körfezdeki Suudi-İran çatışması öyle bir hal aldı ki, Suudilerin İran’la en düşük düzeyde bile ilişki kurulmasına tahammülleri yok! BAE ile birlikte daha önce de tecrit etmeye çalıştıkları Katar’ı, şimdi de Suudiler, bir “kanal” kazarak fiilen bir “ada” haline getirmenin adımlarını atıyor.
“Arap Baharı” ve BOP sürecinde ABD ve İsrail’in çabalarıyla İran’ı tecrit etmek için bir “Sünni Kuşak” oluşturma çabaları, Doğu’ya doğru ilerletilip, Suriye’de tıkanmıştı. Bizimkiler de, yani, Erdoğan-Gül-Davutoğlu üçlüsü, “Sünni Dünyanın Liderliği” vaadiyle kandırılmışlardı! Şimdi artık bu işi Vaşington-Tel Aviv-Riyad ekseni yürütüyor.
Artık İran’ı kuşatacak olan Sünni Kuşak, Suriye’nin Doğusu ve Irak’ın Kuzeyinden geçerek, Basra Körfezi’nde Yemen’e kadar uzanıyor. Yalnız bu “iş” için Türkiye’nin “işbirliği” şart! Bunun için de Türkiye’yi yönetenlerin -ve tabii yönetecek olanlarınikna edilmeleri veya zorlanmaları gerekiyor. Bilmem, ABD’nin şimdi Menbiç havucuyla F-35 sopasını eş zamanlı kullanması, bunu mu gösteriyor?
Bush döneminde Neo-con yönetim bir dünya hegemonyası denemesine girişmişti. Şimdi yeni güç dengesinin oluşmaya başladığı dünyada, Trump Yönetimi, hegemonya çabasına değilse bile, kural tanımaz bir güç politikasına girişmiş durumda. “Ne uluslararası örgütler, ne antlaşmalar, ne de ittifaklar umurumda değil, ben istediğimi yaparım, yaptırırım” demek istiyor.
Tarih elbette “tekerrürden ibaret” değildir. Ama yine de Tarih bilmek gerekir. Bugünkü gelişmeler, iki tarihsel gelişmeyi anımsatıyor. Bunlara değinmeden geçmek olmaz.
Birincisi şu: Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce Osmanlı Devleti İngiltere’ye iki zırhlı savaş gemisi ısmarlamış, bedelini ödemiş, gemiler yapılmış ve Osmanlı denizcileri bu iki zırhlıyı teslim almak üzere İngiltere’ye gitmişti. İngilizler ne zırhlıları teslim ettiler, ne de paramızı iade ettiler. Osmanlının savaşa girmesine yol açan Alman Göben ve Breslau zırhlılarının Yavuz ve Midilli’ye dönüşmesinin kökünde işte bu vardır.
İkincisi ise şu olay: 1980’lerin başında Hollywood’un “siyah şapkalı kovboy”u, ABD’nin “şahin” Başkanı Ronald Reagan, uzayda füze-karşıtı bir sistem kurarak, “Yıldızlar Savaşı” projesini hayata geçirmeye karar verdiğini açıklamıştı. Son derece gizli “yürütülen” bu projenin aslında hayali ve uydurma olduğu sonradan ortaya çıkmıştı. Ama bu arada Reagan, Sovyetler Birliği’ni anlamsız bir silahlanma yarışına sokarak, yıkılmasını getiren son fiskeyi de vurmuştu! 
Şimdi de Trump, Pentagon’a bir “Uzay Ordusu” kurulması talimatı verdi! Üstelik 1967’de ABD’nin de imzaladığı Uzay’ın Barışçıl Amaçlarla Kullanılması Uluslararası Anlaşmasını hiçe sayarak...
25 Haziran’dan başlayarak Türkiye’mizi, dünyayı anlayan, geçmişi bilen, ehliyetli yeni kadrolar tarafından yönetilmesi candan dileğimiz. Ancak, ekonomiden, dış politikaya çok çetin bir onarım işinin onları beklediğini de bilmemiz gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar