
Drogba, Sneijder ve pazarlama gücü...
“Bizim en pahalı oyuncularımız aslında en ucuz oyuncularımızdır. Onlar sayesinde stat dolar, onlar sayesinde forma satar, onlar sayesinde haber olur ve bu sayede de reklam alırız”
UEFA’ya gıcık olanlar topluluğunun kahramanı, yaşı yetenlerin, futbol efsanesi, şimdinin başarılı yöneticisi Karl Heinz Rummenigge’nin cümleleri yıldız futbolcu kavramının pazarlamadaki önemini en güzel şekilde izah ediyor…
“Spor endüstrisi” diye bir kavram olsa da sporun hemen hemen her dalını entertainment sektörü içinde değerlendirmek gerekir. Bu nedenle de her spor dalı gösteri dünyasının gereklerini yerine getirmek zorundadır. İyi bir sahne (saha), yıldızlar (yıldız futbolcular) ve seyirciyi (taraftarı) gösteri boyunca heyecandan heyecana sürükleyecek bir şov…
Bir taraftan SPK, usulsüzlük, etik mi, hukuksuzluk mu, değerleme raporu, kombine, loca bağış olayları, hakem kararsızlıkları tartışıladursun, Galatasaray işin pazarlama kısmında 2 doğru hareket yaptı. Sneijder ve Drogba… Geçen yıl dolmadığı için her maç gündem konusu iken, bu yıl devre arası transferleri ile bilet bulunamayan TT Arena tribünleri…
Ve Drogba’nın sahaya çıkıp bir gol, bir asistle o dakikaya kadar kötü bir oyun sergileyen takımının kurtarıcısı rolünü de üstlendiği Akhisar maçı da dünya futbolunun gündemindeydi. An ve an sosyal medya paylaşımları, maçın bitiminde internet sitelerindeki haberlerde ve ertesi gün büyük gazetelerde de yerini buldu Drogba’lı Galatasaray…
Finansal Fair Play gerçekleri ile şirketleşen futbol gerçeğinin ortak paydası ‘kazanç’. Bu kazançları tanımlarken yayın gelirleri, ürün satışı, sponsorluk gelirleri ve maç günü gelirleri ana başlıkları oluşturuyor. Alternatif gelir yöntemleri ve futbolcu satışından gelir elde etmeyi başaran bazı kulüpler olsa da, bir önceki cümledeki ana başlıklar kazanç formülünün sabitleri… Ancak her daim unutulan bu gelirin kaynağının “taraftar” olduğu… Kendi takımı, rakibini, (ki artık hemen hemen herkesin bir ya da birkaç uluslararası taraftarlığı da mevcut ki bu da saha başarısıyla birleşen pazarlama başarısının sonucudur) izlemek için yayın satın alan, forma satın alan, kombine, bilet alan ve tribünü doldurduğu, yayın takip ettiği için sponsor getiren ‘taraftar’… Bu satıcıların tek amacı yatırım ve yatırım yaptıkları şeyin karşılığında ulaşmak istedikleri yine ‘taraftar’…
Ve taraftarın da bu harcamayı yaparken elbette ki beklentiler var. Heyecanla izleyeceği yıldız futbolcular da bunun önemli bir parçası. Satın alma yöntemi yerine yetiştirebilme yeteneğine sahip olmayı da dilerdik ama mevcut sistemde tesadüfen ve bireysel çabalarla ortaya çıkan birkaç isim dışında bu mümkün görünmüyor. Bu durumda elindeki yıldızı tutmayı, oynatmayı, pazarlamayı başarmak bile “şirket”, “yönetim” başarısı olarak kabul edilebilir.
Şimdilik bunu Galatasaray’da görüyoruz. Beşiktaş’ın bu seneki yıldızı “Feda” uzun soluklu olmadı ve ardı ardına 3 beraberlikle birlikte “Veda” etti. Fenerbahçe’ye gelince “Sow” gibi bir yıldızı hem sahada hem de saha dışında doğru kullanıp kullanmadığını düşünme vaktidir. Ve yıldız kategorisindeki transferlerin oynadığı süresinin kart görüp sahadan uzak kaldığı süreye oranını hesaplaması da gerekebilir…