'Hayri Kozakçıoğlu Olayı' kapandı mı?..

Her daim söylüyorum; Türkiye bir ‘şüpheli ölümler’ ülkesidir. Adeta bir yasa işlemektedir. Ülkenin geçmişinde, silsile halinde garip ölüm vakaları yaşanmıştır. Bunların bir kısmının ‘gizli suikast’ olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir.
 
Toplumun kalburüstü isimleri; garip görünümlü kaza, hastalık, intihar, ani kalp krizi vb. durumlara kurban gitmişlerdir. Bunlar arasında; üst düzey siyasetçiler, bürokratlar, askerler, polisler, MİT’çiler, bilim insanları, mühendisler vb vardır. Her biri kendi başlarına dikkat çekicidir!
 
Bizim açımızdan en önemlisi ise; bunların hemen sıradan ve doğal ölümler gibi değerlendirilmesidir. Daha ilk andan itibaren en gerekli sorular sorulmamış, olaylar bu perspektiften ele alınmamış, yapılması gereken en rutin araştırmalar dahi yapılmamıştır. Bir cehalet ve aymazlık zihniyeti devleti teslim almıştır.
 
Olaylardan ancak 15, 20 yıl sonra, o da bazıları için soruşturma açılabilmiştir (tabii gerçeği ortaya çıkarmaktan çok, muhtelif siyasi hesaplara endeksli olarak). İlk anda dosyalar ya kapatılmış ya da sürüncemeye bırakılmıştır. Duyarlı birkaç aydın ve aileleri dışında olayların üzerine giden de olmamıştır.
 
Dahası; vakalar henüz taze iken değerlendirilebilecek birçok kanıt, tanık ve belge dikkate alınmamıştır. Devlet, kendi mensuplarının ölümüne bile şaşkın ve lakayt kalabilmiştir. Hatta kimi olaylarda delil karartmalar, saptırıcı beyanlar olabilmiştir. Şimdilerde, ancak dava açım süresi dolma aşamasında iken, o da biraz zorlama şekilde, sanki ayıp olmasın türünden davalar açılabilmektedir.
 
İşte, geçenlerde yaşanan Eski Olağanüstü Hal (OHAL) Bölge Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü, adı ‘devletin kara kutusu’ olarak anılan Hayri Kozakçıoğlu’nun intiharı da, bu türden ölümler kategorisindeydi. Şimdi ise, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturmada, olaya dair takipsizlik kararı verilmiş bulunuyor.
 
Olabilir!.. Savcılıklar önlerindeki delillere göre dava açarlar ya da açmazlar. Bu anlamda “Niye dava açılmadı” diye sormak saçma ve anlamsızdır. Önüne yeterli delil konmuş hiçbir savcının dava açmaktan imtina edeceğini sanmıyorum.
 
Ancak; olayın bu şekilde karara bağlanması, ne olayın esrarengizliğini değiştiriyor, ne de ileri de ortaya çıkması mümkün delil yahut tanıklıkların olmayacağı anlamına geliyor. Zaten kamuoyu da bu konuda tam ikna olmuş görünmüyor. Olay, bünyesinde cevaplanmamış soru işaretleri barındırıyor.

Ayrıca, anlaşılan ailesi de halen kuşkular taşıyor. Basına yansıdığı kadarıyla, Kozakçıoğlu'nun kızı Faika Kozakçıoğlu, şimdiye kadar kendilerine hiçbir resmi evrak, telefon kayıtları ya da otopsi sonucu verilmemesinin şüphelerini artırdığını vurgulayarak, "İntihara inanmıyoruz. Cinayet şüphemiz var" demekte.
Adli bilimler uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy ise, Kozakçıoğlu’nun ölümüne dair şunları söylemekte: “Elbette ilk olarak aydınlatılması gereken; bunun bir cinayet mi, kaza mı ya da intihar mı olduğuydu. Ancak, basında yer alan şekliyle, intihar olduğu kesinleşmiş durumda. Neden intihar ettiğinin de aydınlatılması gerekir… Bir haber mi aldı, biriyle mi görüştü, bir tehdit mi var; nedir, bunu bilmiyoruz.“
Ben de, bu olaya dair takipsizlik kararı verilse bile, mahiyeti icabı şüpheli olduğunu düşünüyorum. Yani; bir 5, 10 yıl sonra birdenbire -bilhassa siyasi gelişmelere bağlı olarak-  yeni delil ya da beyanlar ortaya çıkar ve bir dava açılırsa hiç şaşırmam.
Çünkü bu ülke, maalesef böyle bir yer ve şimdiye kadar beni hiç yanıltmadı! 
 
NOT: Lütfen 25 Mayıs 2013 tarihli, bu sütunlarda sıcağı sıcağına yazdığım “Hayri Kozakçıoğlu: Olağanüstü bir ölüm!” başlıklı yazıma bakınız. 

Önceki ve Sonraki Yazılar