İdris-i Bitlisi masum mu, zalim mi?

AKP iktidarının “yürü ya kulum” dediği dönem zengini AKP Bitlis Milletvekili Vahit Kiler İstanbul’daki Piyer Loti Tepesi’nin adının İdris-i Bitlisi olarak değiştirilmesini istedi. Yaptırdığı gökdelene Sapphire ismi  vermesi her nedense kimsenin kanına dokunmazken, Piyer Loti ismi Sayın Kiler’in kanına dokunmuş. Vahit Kiler de kendi ifadesi ile “çok masumane” bir biçimde bu isim değişikliğini önermiş. Nitekim ona göre, İdris-i Bitlisi büyük bir devlet adamı olduğu gibi  “yaptığı hizmetlere bakıldığında da Alevi kesimine verdiği bir zarar, açıkçası hiçbir belgede, evrakta da görülmüyormuş.”

AKP’li milletvekilinin masum ilan ettiği İdris-i Bitlisi bakalım kimmiş?

Yavuz Selim, Çaldıran’da Şah İsmail’i yenmiş ancak Safevi Devleti’ni ortadan kaldıramamıştı. Yavuz, Şah İsmail’in kontrolündeki büyük bir bölgeyi “Vilayet-i Şarkiye’yi, yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni Osmanlı’ya katmış, bölgenin kontrolünü eline almıştı. Bu bölgenin Osmanlı’ya katılmasında en büyük pay, bugünlerde tartışmalara konu olan İdris-i Bitlisi’ye aitti. Osmanlı kaynakları tarafından “büyük bir Sünni âlim” olarak da nitelenen İdris-i Bitlis’i Akkoyunlular yenilince, Kızılbaş Şah İsmail’in kendisine “işbirliği” teklifini reddetmiş, 1512 yılında Yavuz Selim tahta geçince onun en yakınındaki önemli isimlerden biri olmuştur. Çaldıran Savaşı’ndan sonra Yeniçerilerin huzursuzluğu nedeniyle Amasya’ya dönen Yavuz Selim,  Çaldıran Savaşı’na Sünni Kürt birlikleriyle katılan İdris-i Bitlisi’ye Doğu Anadolu’da düzenin sağlanması görevini verir. İdris-i Bitlisi “Doğu Anadolu’nun düzenini sağlamak için” 33 Kürt aşiretini bir araya getirerek, onlarla birlikte “Kızılbaşların kökünü kazıma” kararı alır. Bu kararın arka planında daha önce Şiiliği kabul etmiş Kürt beylerinin Şah İsmail’e karşı derin kinlerinin yanı sıra, esas itibariyle Yavuz Selim tarafından kendilerine “derebeylik” verilmesi vardır…

“Yavuz olmasaydı, bugün Doğu Anadolu’daki ehl-i Sünnet olan Kürtler, Şia’nın tasallutu altında olurdu” diyen “Bilinmeyen Osmanlı’’ kitabının yazarları, Ahmed Akgündüz ve Said Öztürk, İdris-i Bitlisi’yi şöyle anlatıyorlar: “İdris-i Bitlisi tarafından Padişaha yapılan telkinler neticesinde, Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nin tamamı, bir iki ay içinde Osmanlı Devleti’ne iltihak etmişti. (…) Çaldıran zaferini takip eden 1516 yılında, Yavuz Sultan Selim, kendisine Doğu Anadolu’nun fethedilmesini tavsiye eden meşhur âlim ve tarihçi İdris-i Bitlisi’ye, Doğu ve Güneydoğu bölgelerinin Osmanlı Devleti’ne ilhakı için vazife veriyordu.” Bu vazifeyi alan İdris-i Bitlisi, başta Bitlis Hâkimi Şerüfüddin Bey, Hizan Meliki Emir Davud, Hısn-ı Keyfa Emiri Eyyubilerden II. Halil, İmadiye Hâkimi Sultan Hüseyin olmak üzere 25-30 Kürt Beyi (ümeray-ı ekrad) ile Osmanlı Devleti’ne uzun bir biat  mektubu yazmış ve bu “biat ekibi” Yavuz’un emriyle Konya Beylerbeyi Hüsrev Paşa kumandasındaki ordu ile birleşir, arkasından Şah İsmail’in Diyarbakır’daki ordusunu “tarumar” eder. Sonrası ise, Doğu ve Güneydoğu’daki Kızılbaşlar için tam bir katliam dönemi olur. İdris-i Bitlisi binlerce Kızılbaşı katleder. O dönemde bir Kızılbaş şehri olan Diyarbakır başta olmak üzere, bölgeyi Kızılbaşlardan ve Türkmenlerden “temizler”, 40 bin Kızılbaş’ın, Türkmen’in başı kesilir.”

İşte “masum” İdris-i Bitlisi…

AKP’nin de siyasal İslamcıların da Yavuz Selim gibi, I. Süleyman gibi, onların akıl babası Ebu Suud Efendi gibi ya da vurucu güçleri İdris-i Bitlisi gibi binlerce Alevinin katliamından doğrudan sorumlu isimleri ısıtıp ısıtıp gündem taşımaktan hızla vazgeçmesi gerekiyor…
Ayıptır, günahtır, zulümdür!

Önceki ve Sonraki Yazılar