'İlişkiden gitmeyi' bilmek ya da A. Özyılmazel ve Ali Taran olayı

Kadınların üzerinden vicdan muhasebesi yapmak acaba hangi ahlaka ve mantığa sığar? Neden söz ettiğimi anladınız sanırım. Son günlerin moda deyimiyle “flaş ismi” Ayşe Özyılmazel ve eski eşi Ali Taran’dan elbette.

Olayı biliyorsunuz, ama yine kısaca hatırlatayım; gazetelerden okuduğumuz kadarıyla, Ayşe Özyılmazel, Ali Taran'ın ofisini basmış, ortalığı dağıtmış, cam çerçeve kırmış.

Nedenini anlamadan, olayın öncesini bilmeden medya dünyamızda Ayşe Özyılmaz’e bir saldırı başladı. Kimse neden bu genç kadın çığırından çıktı diye sormuyor. Daha doğrusu sözde soruyor da suçlu başından belli onlara göre. Vurun ‘’kahpeye’’ durumları anlayacağınız.

Evliliğinde asosyalliği ile ünlü Taran, boşanır boşanmaz Özyılmazel’in gezdiği yerlerde bitivermiş. Yılmazel’in arkadaşlarıyla görüşmeye başlamış. Belli ki kendini göstermek unutturmamak istiyor. Tipik boşanan ‘’zavallı erkek’’ sendromu... ‘’Ben bıraksam da kadın beni unutmamalı mı’’ demek istiyor nedir, bilemiyorum. Bu “öküzler”in ne istediğini anlayan varsa beri gelsin… Sanırım bir ben çözdüm. (Çok mu iddialı oldu? Olsun…)

Biliyorsunuz, Ali Taran önceki eşi kanser hastasıyken, dahası ölüme çok yakınken evlenmişti. Olay günlerce konuşulmuş, kınayanlar olduğu gibi, destek verenler ve onu cesur bulanlar da çıkmıştı.

Yani bu evlilik Ayşe Özyılmazel’in değil, asıl Ali Taran’ın isteğiyle gerçekleşmişti. Bu tabiî ki benim kişisel düşüncem. Ancak, olayların akışı, verilen kararın sertliği bunu gösteriyor. Günümüzde yaşanan ilişkilerden hareketle bir çıkarım yalnızca.

Zaten hangi evlilik acaba kadının isteğiyle oluyor ki! Erkek isterse evleniliyor. Kadın isterse, istemekle kalıyor, hatta ‘’evlenmek zorunda mıyız?’’ diye saçma bir yanıtla bile karşılaşabiliyor. Bir imzanın ne önemi var ki diyen ‘’öküzler” için söylenecek şey basit aslında; atıverin imzayı gitsin o zaman.

Neyse, konudan daha fazla sapmadan Ayşe-Ali evliliğine gelelim. Bildiğiniz gibi, Ayşe-Ali evliliğinde kadın ayrı, erkek ayrı bir toplumsal baskı altında kalmış ve yargısız infaza uğratılmıştı. Demek istediğim bu.

Ne olduysa oldu ve boşandı Ali’yle Ayşe. Sepetler kolda, herkes kendi yoluna gidecekken Ali yolu şaşırıyor, neredeyse her gün Ayşe’nin karşısına çıkıyor, yolunu kesiyor. Sonuçta kimsenin yaşamı oyuncak değil. Herkes durduğu yeri ve haddini bilecek. Vicdan muhasebesini kendi başına yapacak ve ilişkiden gitmesini bilecek. Yok, eğer bilmiyorsa başına gelenlerden şikâyet etmeyecek.

Bir kadının çıldırması, eski eşinin işyerini basması, ortalığı dağıtması kolay bir şey değildir. Çok haklı nedenleri olmadan hiçbir kadın bunu yapmaz.

Siz boşanacaksınız, ardından ağızınıza geleni söyleyeceksiniz, sürekli onun yoluna çıkacaksınız, gittiği mekânlara gidip ortak onun arkadaşlarıyla görüşeceksiniz, bir anlamda “ben buradayım” diyeceksiniz, sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayatınıza devam edeceksiniz. Oldu canım!

Daha da kötüsü, eski eşiniz ölüm yatağındayken, sırf radikal bir şey yapmak, dikkat çekmek ve belki de kendinizi kanıtlamak için sevgilinizle evleneceksiniz ve fakat bunun acısını yine o kadından, yeni eşinizden çıkaracaksınız. O da elleri kolları bağlı kalacak.

Ali Taran ilişkilerini adam gibi yürütemeyen başarısız bir erkekten başka şey değildir. İlişkilerini kadın gibi götürenlere laf etmeye de kimsenin hakkı yok. Yani bence.

Önceki ve Sonraki Yazılar