
Kadın ve dövülen erkekler
Günden güne muhafazakârlaşan Türkiye’de kadınlar olarak yaşamımızı sürdürmek gitgide zorlaşıyor. Kadına uygulanan çifte standart yaşamımızın her yanını kaplamış. Kadına şiddet olayları da çığ gibi büyüyor ki, bu şiddet genellikle ölümle sonuçlanıyor. Kadının kendi kararlarını vermesi engellenmeye çalışılıyor. Gerekirse dayak, gerekirse ölüm diyerek.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca yapılan kadın ve şiddet konunsundaki araştırmanın sonuçlarına göre;
"Yaşamının herhangi bir döneminde eşi veya birlikte olduğu kişi(ler) den fiziksel şiddet yaşamış kadınların oranı yüzde 39,
Yaşamının herhangi bir döneminde eşi veya birlikte olduğu kişi(ler)den cinsel şiddet yaşamış kadınların oranı yüzde 15,
Yaşamının herhangi bir döneminde eşi veya birlikte olduğu kişi(ler)den yaşadıkları fiziksel veya cinsel şiddet sonucu yaralanmış kadınların oranı yüzde 24'tür."
Sanırım bu sonuçlar da kadının durumunu ortaya koyuyor.
Peki şiddet uygulayan bu kocaların(resmi ya da değil) ya da sevgililerin durumu ne olacak! Polise sığınan kadın, öncelikle terslenip “kocandır sever de döver de” deyip eve gönderiiyor. “Karı koca arasına girilmez” söylemini toplum olarak o kadar içselleştirmişiz ki, kadın ya dayaktan hastenelik olunca ya da ölünce aralarına girmek lazımmış diye düşünmeye başlıyoruz. Poliste bu toplumun bir parçası olduğuna göre müdahaleye pek acele etmiyor. Polisin böyle davranması “görevi ihmal suçu” sayılmıyor mu?
Bu durumda şiddet uygulayan erkek durumdan güç alıp istediği gibi davranabileceğini sanıyor. Dahası şiddet gören kadının ailesi bile “kocandır” söylemine ortak oluyor. Kocanın ailesi ise zaten oğulları ne yaparsa doğrudur deyip kimi zaman kendileri de gelinlerine şiddet uygulayabiliyorlar. Yapılan hatalar farkedildiğinde ise-o da farkedilirse tabi ki- çok geç kalınmış oluyor. Son pişmanlık ise fayda etmiyor.
Şiddet gören kadınlar kısa bir özetle bu durumda. Ya kadınlardan şiddet gören erkekler, onların durumu nedir? Yüzünüzde bıkkın tebessümü kaldırın, bu durumda bulunan erkekler de var. Geçen hafta Yurt gazetesinde yer alan habere göre, Adana’da kendisini terketmek istediği için kocasını döven kadına 1.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Olay şu şekilde gelişmiş; çiftlikte çobanlık yapan 1 çocuk babası İ. D., eşiyle işe gitme konusunda tartıştıktan sonra "Seninle artık uğraşamayacağım. Memleketime gideceğim" diyerek evden çıkmış. Eşinin işe gitmediği gibi evi de terk etmesine sinirlenen A.D., yerini öğrendiği İ. D.'nin yanına gidip, "Sen niye çalışmıyorsun? Kafana göre işi bırakıp gidiyorsun. Biz ne yiyip, içeceğiz?" diye bağırıp yerden aldığı taşla kocasını darp etmiş. Neyse ki araya giren kişiler tarafından koca kurtarılmış. Polis vatandaşın ihbarıyla olay yerine gelmiş (vatandaş bu kez karı-koca arasına girilmez dememiş.)
Soruşturmasını tamamlayan Cumhuriyet Savcısı, olayla ilgili iddianamesini hazırlamış. 8'inci Sulh Ceza Mahkemesi'nce kabul edilen iddianamede, sanık A. D. hakkında 'basit yaralama' suçundan 1.5 yıla kadar, ona yardım ettiği ileri sürülen 2 kişi hakkında da 1'er yıla kadar hapis cezası istenmiş.
Şiddet gören erkekler korunmasın, hakkı aranmasın diye düşünmüyorum elbette. Şiddet kim görüyorsa korunup hakkı aranmalı. Ancak, yukarıda anlattığım gibi kadının ve erkeğe yapılan bu uygulama “çifte standart” değil mi?
Kadın da erkek de bu ülkenin vatandaşıdır ve hakları vardır. Din, töre, gelenek ve sınıf farklılığı gibi ideolojiler, kurumlar ve değer sistemlerinden hareketle kadına ikinci cins muamelesei yapılmasına karşı koymalıyız. Sorun da, derdim de budur.
Devlet, kadını şiddete karşı korunmasız bırakırken ve her gün bir kadın, erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirirken, yukarıdaki dava biraz komik olmuş. Ne dersiniz?