Leyla Emeç Tavşanoğlu
Kayıp bir ailenin izinde
Karaköy’den Bankalar Caddesi’ne girdikten yaklaşık 100 metre sonra sağda Art Nouveau mimarisinin bütün özelliklerini taşıyan merdivenler var. Galata’nın altına çıkan bu mimari şaheseri Kamondo Merdivenleri ismiyle anılır.
Peki, kimlerdir, nedir Kamondolar?
Geçtiğimiz günlerde Maçka Bayıldım Yokuşu üzerindeki İnönü Köşkü’nde bir tanıtım daveti vardı. Yoo Mimarlık şirketinin ev sahipliğindeki davette Kamondo ailesinin ilk fertlerinden Nissim Kamondo ve eşi Elise Fernandez Kamondo’nun hiç bilinmeyen portreleri sergilendi. Ailenin geçmişiyle ilgili de ayrıntılı bilgi aldık. Portrelerin ressamı oryantalist üslubuyla bilinen Fransız Esperon.
Şimdi gelelim ailenin Osmanlı için önemine…
Kamondolar 1492’de İspanya’daki engizisyondan kaçan Sefarad Yahudisi bir aile. Kamondolar önce Venedik’e, oradan da gemiyle İstanbul’a sığınmışlar. Ortaköy’e yerleşmişler. Zaman içinde aile Osmanlı’nın en büyük bankerlerinden birisi haline gelmiş. İshak ve Abraham Salomon Kamondo kardeşlerin 1781’de kurduğu “İshak Kamondo ve Şürekâsı” unvanlı banka kısa sürede gelişerek dönemin saygın uluslararası finans kuruluşlarından birisi haline gelmiş. İshak Kamondo’nun ölümüyle kardeşi Abraham Salomon işi giderek büyütmüş. Osmanlı Sarayı’na mali danışmanlık yapmış. Saraydan önemli imtiyazlar elde etmiş. Üstelik 1853-55 arasındaki Kırım Savaşı’nda Osmanlı devletine mali destek sağladığı için “İftihar Madalyası” ile ödüllendirilmiş.
1863’de Kamondolar, Osmanlı Bankası’na rakip olarak kimi Galata bankerleriyle ortaklık kurup “Osmanlı İmparatorluğu Şirket-i Umumiyesi”ni kurmuşlar. O sıralarda saray dış borçlanmayı tercih ederek Galata bankerlerini göz ardı etmeye başlayınca Kamondo kardeşler Paris’e yerleşmeye karar vermişler. Ancak bankanın merkezi İstanbul’da kalmış.
Abraham Salomon Paris’e yerleştikten kısa süre sonra 93 yaşında ölmüş. Cenazesi İstanbul’a getirilmiş. Saray bandosu eşliğinde Hasköy’deki Yahudi mezarlığında (maşatlık) toprağa verilmiş. Hatta törene Padişah İkinci Abdülhamit de katılmış. İstanbul’da üç gün yas ilan edilmiş.
Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında Kamondo ailesi Paris’teki işlerini iyice büyütmüş. Bu arada Abraham Salomon Kamondo’nun torununun torunu Nissim de Kamondo ailenin Fransız uyruğuna geçen ilk ferdi olmuş. Havacılığa meraklı Nissim de Kamondo Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Fransız Hava Kuvvetleri’ne pilot yazılmış. Ancak 1917’de 25 yaşında uçağının düşmesi sonucu hayatını kaybetmiş.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da faşizm hareketinin iyice yayılmasıyla birlikte Fransa’da da anti-semitizm güç kazanmış. Nazi ordularının İkinci Dünya Savaşı başında Fransa’yı işgal etmelerinden sonra Nissim de Kamondo’nun kız kardeşi Beatrice kocası ve çocuklarıyla birlikte Nazi toplama kamplarında ölmüş.
Pek çok kayıtta Beatrice, kocası ve çocuklarının ölümünden sonra Kamondo ailesinden hiç kimsenin hayatta kalmadığı belirtilse de Sankt Georg Avusturya Lisesi arşivine göre Nissim ve Beatrice de Kamondo’nun annesi Irene Cohen de Kamondo hayatta kalmış. O da kocası Moise de Kamondo’dan boşanıp bir katolikle evlenmesi ve Katolik mezhebine girmesi sayesinde olmuş.
İrene Cohen İkinci Dünya Savaşı sonrasında Kamondo ailesinin hayatta kalan tek bireyi olarak tüm aile varlığının varisi olmuş. Onun ölümüyle birlikte de, bilindiği kadarıyla o köklü aileden hayatta hiç kimse kalmamış.
Kamondo ailesinin sadece iş hayatı içinde değil, İstanbul ve Fransa’da yaptırdığı mimari eserle büyük bir önemi var. Yazının başında sözünü ettiğim Kamondo merdivenleri dışında sayısız sinagog, okul, hastane, banka ve apartmanlar yaptırmışlar. Hatta Şişhane’de Art Nouveau akımının ünlü mimarlarından D’Aranco’ya yaptırdıkları apartman bir başyapıt olarak yerini koruyor.
Bunun dışında, Paris’te ailenin yaşadığı malikâne bugün Nissim de Kamondo Müzesi olarak ziyaretçi akınına uğruyor. Dönemlerinin belli başlı sanatseverleri arasında yer alan Kamondo ailesinin birbirinden değerli koleksiyonları da Paris müzelerinde sergileniyor. Bunlar arasında en ünlülerinden biri de Kamondo ailesinin son ferdi olan Irene Cohen d’Anvers’in çocukluğunu resmeden Auguste Renoir’in 1880 yılında yaptığı tablosu.
İşte böyle. Bir Sefarad Yahudisi ailenin bu ülke ve Batı dünyasında bıraktığı izler bütün canlılığını koruyor. Ne yazık ki aileden geriye hiç kimse kalmamış görünüyor.