Recep T. Erdoğan ile Josef V. Stalin

Sonunda bu da oldu ve eski ABD Büyükelçisi Eric Edelman AKP’ye karşı vermekte olduğu mücadeleyi bir üst boyuta çıkararak, R.T. Erdoğan’ı Stalin’e benzetti. Bir adamı Batı alemine sevimsiz göstermenin en kolay yolu, onu Stalin’e ya da Hitler’e benzetmektir. Solcular genellikle ikincisine, sağcılar ise birincisine benzetmeyi tercih ederler.
Son zamanlarda bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Bir kere muazzam bir boy farkı var. Stalin’in boyu 1.64; bizim başbakan ise kavak misali. Edelman, Stalin’in 1930’larda Kızıl Ordu’da yaptığı tasfiyenin İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında Almanlar’ın Rus topraklarını işgaline yol açtığını söylüyor. AKP hükümetinin -pardon bağımsız mahkemelerin!- generalleri tutuklamasının komuta zaafı yarattığını bu örnekle açıklıyor.

***

Doğrudur, komuta noktalarında yer alan subayların tasfiyesi  orduların savaş kabiliyetinde zaaf yaratır. Stalin’in  başta General Mikael Nikolayeviç Tuhaçevskiy olmak üzere   Kızıl Ordu’nun komuta kademesini 1936-37 yıllarında tasfiye etmesi de askeri zaaf yaratmıştır. Fakat bu zaafın en feci sonuçları, Alman taarruzundan önce, Kasım 1939’da yaşanan ‘Kış Savaşı’nda görülmüştür. Bu savaş, aynı zamanda, asker sayısı ve  silah üstünlüğünün  bir ordunun ‘savaş kabiliyeti’ bakımından her şey olmadığını da göstermiştir.
30 Kasım günü beş Sovyet Ordusu 1287 km. uzunluğundaki Finlandiya sınırından taarruz etti, fakat Mannerheim Tahkimatı’nı aşamadı. Çok önemli bir savaştır bu. Mesela Molotof Kokteyli tarihte ilk kez bu savaşta kullanılmış ve usulüne uygun biçimde  imal edilmesi halinde ne kadar etkili olduğu görülmüştür. Kullanılan şişe sayısı 70 bin idi. Hayalet gibi beyazlara bürünmüş Finliler, Sovyet tanklarını Molotof kokteylleriyle yakıyor,  karların üzerinde kayakla hareket halindeyken kalabalık gruplar halinde saldıran Rus askerlerini keklik gibi avlıyorlardı.
Stalin öfkelenmişti. Harekât Komutanı Lev Zaharoviç Mehlis’e bir not gönderdi. Notta şunlar yazılıydı:
“Beyaz (‘karşı-devrimci’ demek istiyor) Finliler, yayımladıkları harekât raporunda, 44. Tümen’in imha edildiğini … 1000 Kızıl Ordu askerinin esir alındığını, 102 top, 1170 at ve 43 tankın ele geçirildiğini iddia ediyorlar. Bana önce şunu söyle: Bu, doğru mu? İkincisi, 44. Tümen’in Askeri Konseyi ve Kurmay Başkanı nerede? Bu utanç verici durumu nasıl açıklıyorlar? Tümenlerini neden terk ettiler? Üçüncüsü, 9. Ordu’nun Askeri Konsey’i neden bize bilgi vermiyor?.. Cevap bekliyoruz. Stalin.”
Zayiat çok büyüktü. Eski bir Çarlık subayı olan General Şapoşnikov’un  hazırladığı profesyonel işgal planı rafa kaldırılmış, Kulik ve Voronov gibi siyaseti güçlü fakat askerliği zayıf komutanların planı uygulanmıştı.
Finlandiya bölgesi Leningrad’ın (şimdi Petersburg) korunması için çok önemliydi. O sırada yürürlükte olan Alman-Sovyet anlaşmalarını, daha önemlisi Almanların Polonya’yı işgalini değerlendiren Finliler,  iki ateş arasında yok olmamak için sonunda yenilgiyi kabul ettiler ve bir barış anlaşması imzalandı. Fakat ortaya çıkan rakamlar çok tuhaftı. Yenilgiye uğrayan Finlandiya 48 bin asker kaybetmişti. Muzaffer Sovyet Kızıl Ordusu’nun kayıpları ise 125 binin üzerindeydi.

***

Bolşevikler bu durumu kendi aralarında tartıştılar. Kremlin’de bir  yemek sırasında, geleceğin Mareşal’i ve Alman ordularını Berlin’e kadar kovalayacak olan Voroşilov, Stalin’e bağırdı:
“Sen kendini suçla! Ordumuzun eski muhafızlarını imha ettin! En iyi generallerimizi öldürdün!” Sonra içinde domuz rostosu olan bir tabağı masanın üzerine vurup parçaladı. Huruşov, anılarında, “Böyle bir öfkeye hayatımda ilk kez tanık oldum,” demiştir.

Stalin bu öfke karşısında en ufak bir tepki göstermedi. Yıllar sonra Roosevelt ve Churchill’le sohbet ederken, “Sovyet birlikleri o işi beceremediler,”diyecekti.

Sovyet hükümetinin hatası, Çarlık Ordusu’nun Birinci Dünya Savaşı’nda edindiği birikimin taşıyıcısı olan bütün subay kadrosunu tasfiye etmesiydi. ‘Kış Savaşı’ onlara, 1920’lerde Çaritsin’den Vladivostok’a kadar çok geniş bir cephede verilen ve esas olarak gerilla mücadelesini temel alan iç savaşın kazandırdığı deneyim ve birikimlerle nizami cephe savaşının kazanılamayacağını öğretti. Bu savaştan ders aldılar. Bu ders olmasaydı ve Kızıl Ordu yeniden eğitilerek donatılmasaydı  İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçları çok farklı olabilirdi.

Finlandiya savaşının acı tecrübesi sayesinde Kızıl Ordu, Alman General Guderian’ın Moskova’ya 46 kilometre yaklaşan panzer birliklerini durdurabildi; Stalingrad’ı savunabildi ve karşı taarruza geçerek işgalci Nazileri Berlin’e, Hitler’in sığınağına kadar kovalayabildi...

Erbakan ve Lenin’in öğrencileri

Aslında Eric Edelman’ın sözlerinden hareketle mizahi bir Stalin-Erdoğan kıyaslaması yapacaktım, fakat bazen kalem kendi başına, niyetten bağımsız olarak hareket ediyor. Şimdi de öyle oldu ve konu askeri tarihe kaydı.
Özetle belirtmek gerekirse, Edelman doğru söylüyor. Komuta kademesinin tasfiyesi gerçekten de orduların dengesini bozar ve savaş kabiliyetini azaltır.

Fakat Stalin ile Erdoğan arasında hiçbir benzerlik yoktur. Sadece boy değil, dikkatinizi çekiyor mu bilmem, bıyıklar da  çok farklı. Belki tek benzerlikleri ruhani eğitim almış olmalarıdır. Stalin papaz okulunda okudu, Erdoğan ise imam hatip mezunu. Bunun dışında dünya kadar fark var: Biri Erbakan’ın, diğeri Lenin’in öğrencisiydi mesela. Biri İslam’ın Nakşibendi kolundan, diğeri Marksizmin Bolşevik kolundan…
Neyse, bu absürd  kıyaslamayı daha fazla uzatıp okurun asabını bozmak istemem doğrusu. Burada kesiyorum...

Önceki ve Sonraki Yazılar