Tayfun Özkaya
ÖLÜMCÜL SALGINLARDA ENDÜSTRİYEL HAYVANCILIK SİSTEMİNİN PAYI
Corona virüs ile ilgili komplo teorileri havada uçuşuyor. Bu belayı Amerika’nın yaptığı falan ileri sürülüyor. Her ne kadar laboratuvarda virüs geliştirmek mümkün olsa da bundan son salgının bir komplo olduğu sonucu çıkmıyor. ABD’yi eleştirmek isteyenler daha vahim bir gerçeğin gözlerden uzak kalmasına yol açıyor. Bu da endüstriyel hayvancılık sisteminin bu tür virüslerin tehlikeli hale gelmesindeki rolüdür. Çok fazla sayıda, çok sıkışık barınaklarda yaşayan ve genetik farklılıkları son derece daralmış hayvanların oluşturduğu bu sistem bu olumsuz gelişmeyi kolaylaştırıyor. Bu sisteme endüstriyel hayvancılık diyoruz. Kentlerin de hızla kalabalıklaşması, insanların sıkışık bir şekilde yaşaması, şehir hastaneleri gibi binlerce hastanın tek bir yerde toplanması gibi gelişmeler da benzer etkileri yaratıyor.
Komplo teorilerini ortaya atanların bu yapının gizlenmesinde bilinçli bir tercihleri olmayabilir. Ancak istemeseler de bu perdelemeye hizmet ediyorlar.
On yıl kadar önce kuş gribi ve domuz gribi olayları ortaya çıktığında bu durum çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştı. O dönemde Türkiye’de bu konuları yazan az sayıda kişi arasında ben de vardım. Ancak ülkemizde bu hemen hemen hiç anlaşılamadı. Bir ölçüde köy tavuklarının yok edilmesi eleştirildi. Ancak bu küresel salgınlar ile büyük ve sıkıştırılmış hayvan işletmeleri ilişkisi anlaşılamadı. Hekimlerimizin, veteriner hekimlerimizin ve ziraat mühendislerimizin büyük çoğunluğu ve bunların meslek odaları büyük ölçüde olayı kavrayamadılar.
Halbuki Grain adlı saygın kuruluşun web sayfasında, o yıllarda da belirtildiği gibi dünyada birçok bilim insanı suçun köy tavukları ve göçmen kuşlara atılmasına katılmadılar. (https://www.grain.org/en/article/556-bird-flu-crisis-small-farms-are-the-solution-not-the-problem)
Grain adlı kuruluşun verilerinden de yararlanarak o yıllarda şöyle yazmıştım:
“Kuş gribi salgınları büyük çiftliklerde birçok defalar çıkmıştır. Avustralya, ABD, İngiltere, İtalya, Şili, Hollanda bunlardan sadece bazılarıdır. Virüs tavukların kendi arasında ve diğer hayvanlar arasında yayılırken melezlenmekte, evrim geçirmekte ve değişmektedir. Aynı zamanda yoğun insan nüfusu ve ilişkiler virüsün insana geçebilir yönde evrilmesine yol açmaktadır. Çok sayıda hayvanın bulunduğu kümeslerde virüsün evrilme hızı müthiş düzeylere çıkmaktadır. Endüstriyel tavukların genetik yönden nerede ise birbirinin kopyası olduğunu, biyoçeşitliliğin olmadığını da dikkate alalım. Tersine küçük kümeslerde biyoçeşitlilik fazladır, açıkta gezinme ve hayvan sayısının azlığı ve bunların ürünlerinin yerel olarak tüketilmesi virüsün evrilmesini ve yayılmasını kısıtlamaktadır. Hâlbuki büyük çiftliklerde virüs hızla çoğalmakta, ürünler ve atıklarla dünyaya yayılmaktadır. Bir FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) veterinerine göre küçük ve arka bahçe tavukçuluğunda virüsün yaşaması dış kaynaklardan bulaşmaya bağlıdır. Dahası vahşi kuşların virüsü yaydığına dair kanıtlar yeterli değildir. Hastalığın coğrafi yayılması göç yolları ve mevsimlerine tam olarak uymamaktadır. Ölü vahşi kuşların çoğunluğu tavuk kümeslerine yakın bulunmuştur. Ülkemizde de gerek Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yönetimi gerekse endüstriyel tavuk firmaları yöneticilerin çoğu köy tavukçuluğu ve küçük ölçekli tavukçuluğa karşıdır. Bunun kuş gribi tehlikesini artıracağını söylemeye gerek yok. Köy tavukçuluğun yok edilmesi ise ayrıca ekonomik ve sosyal yönlerden de sakıncalıdır. Köylerde hatta gecekondularda çoğunluğu yoksul insanların, başka şekilde tamamen çöpe gidecek mutfak atıkları ve bitkisel üretimdeki yan ürünler yumurtaya çevrilmektedir.
Diğer yönden endüstriyel tavukçuluk denilen binlerce tavuğu güneş görmez “hapishanelere” tıkarak yapılan üretim sistemi ne hayvan hakları, ne sağlıklı bir gıda üretimi, ne de ekonomik gücün az sayıda insan elinde toplanması açılarından savunulamamaktadır. Bugün gelişmiş ülkelerde büyük şirketler bile serbestçe gezinen tavukları esas alan organik tavukçuluk yapmaktadır ve bunların ürünlerine örneğin yumurtaya tüketiciler daha fazla fiyat ödemeyi kabul etmektedirler.
Dünya’da daha önce görülen grip salgınları büyük kayıplar verdirmiştir. Örneğin 1918–1919 grip salgınında 100 milyon, yani o dönemdeki dünya nüfusunun %5’ine yakın kişinin öldüğü tahmin edilmektedirler. Buna benzer bir küresel tehdit, kuş gribi için de söz konusu olabilir. Ancak ne yazık ki insanlık bununla baş edebilmek için çareler arayacağı yerde tavuk ve ilaç endüstrinin kâr amaçlı hırslarına takılmaktadır. Keşke Manisa’daki tavuk hastalıkları ve aşı üretim istasyonu kapatılmasaydı. Burada aşı üretme çalışmaları sürmekte idi. Yeniden açılmalıdır.”