
Prangaları kırmak veya kendisi olmak
‘Prangaları kırmak’ tabiri Kur’an’ındır. Hz. Muhammed’in peygamberlik misyonunu anlatırken kullanıyor:
“O Peygamber, kendisini izleyenlerin... sırtlarındaki ağırlıklarını indirir, üzerlerindeki prangaları-zincirleri, bağları söküp atar.” (Âraf suresi 157)
‘Kendisi olmak’ tabiri ise Protestan ilahiyatçı-filozof Paul Tillich’in. Yüzyılımızın en büyük ilahiyatçı filozofu olarak gördüğümüz Paul Tillich (ölm. 1965), özgür benliği tanıtırken onu ‘kendisi olan insan’ diye niteliyor. Kendisi olan insan, riyakârlık denen çürümüşlükten de uzak kalan insandır, yani gerçek insandır. Şöyle diyor Tillich:
“Kendi veya kendinden deyimi, ego (ben, benlik) deyiminden daha kuşatıcı bir şeydir. İnsan, tam gelişmiş ve kendinde merkezleşen bir ‘kendisi’dir. Kendisi olmak, onun dı-şındaki diğer tüm ‘kendisi olanlar’dan bir biçimde ayrı olan bir varlık ifade eder. İn-san, mümkün olan tüm varlık çevrelerini aşan bir ‘kendisi olan benlik’ taşımaktadır. İnsan, herhangi bir varlık çevresiyle tamamen kuşatılmanın ötesindedir. O, her hal ve şartta çevreyi, kozmik kural ve ideler yönünde kavrayıp şekillendirmek sûretiyle aşar. İnsan, en sınırlı çevrelerde bile, evreni kuşatıp kucaklar. Onun bağımsız bir dünyası vardır. Bağımsız bir dünyaya sahip olmak, çevreyi aşmak meselesinde, temel ifade un-suru olarak dilin kozmik bir gücü vardır. Kendisi olan benlik o benliktir ki, konuşabilir ve konuşarak önceden belirlenmiş tüm sınırları aşar. Bağımsız bir dünyadan yoksun olan benlik boş, bağımsız benlikten yoksun olan dünya ölüdür… Egzistansiyel felsefenin, insana musallat olan tehditleri aşacak gücü yoktur. Bu tehdidi aşmanın yolu, işi, ‘kendisi olan benlik’ e havale etmektir; yani cesarete.” (Tillich, Systematich Theology, 1/169-171, 189)
Tillich, bu sözleriyle (daha birçok sözüyle yaptığı gibi), Kur’an’ın özgür benlik anlayışının açılımını vermektedir. Gönül isterdi ki bu sözler, İslam ve sünnet avukatlığını kimselere bı-rakmayan dinci yazar-çizer takımından zuhur etsin. Ne yazık ki onlardan zuhur eden sözler, Paul Tillich gibilere sövmekle Arapçılık meddahlığı yapmanın ötesinde bir şey olmuyor. Yıl-lar ve yıllardır böyle. Yaptıkları iki şey var: Aklı öne çıkaranlara sövmek, yedek ilah haline getirdikleri Mâûn suresi mücrimi efendilerini övmek.
MEZARLIK KİTABI DEĞİL, PRANGA KIRAN KİTAP
Kur'an, aynı zamanda pranga kıran, başkalarının prangacılık yapmasına savaş açan kitaptır. Pranga kırmak, bazen, pranga vurmayı meslek edinenlerin ellerini kırmak şeklinde bir zorunluluk haline gelebilmektedir. Bu yüzden Kur'an, insan onurunun gerekli kılması koşuluyla, savaşı bir insanlık borcu saymaktadır. İnsan haklarını koruyan ve kurtaran savaş nasıl onursa, bunun aksi için savaş da o kadar onursuzluktur. Meşruiyet koşulları tam oluşmamış bir savaş cinayettir. Siz, bu cinayetin ‘îla-i kelimetillah’ (!) için yapıldığını söyleseniz de o, cinayettir.
Kur’an, prangaları nasıl kırıyor? Her şeyden önce, insanın, kendisi dışındaki varlıklar karşısında prangasızlığı sağlanmıştır. Bu, kula kulluğun dışlanması demektir. Bunun içindir ki, insanın kaderini bağımlılık altına alan şirke yani yedek ilahlar sistemine savaş açılmıştır.
Tüm putlar; ister dini, ister dinsizliği sembolize etsinler, insan kaderini prangalamanın araçları olduklarından, kırılmalıdır. Allah'ın yerini almaya kalkan Firavun'la, Allah'ın yanına konan Lât ve Menât kadar, Peygamber'in yerine konan ‘mürşit’ maskeli sahtekârlar ve bunların türbeperest sömürü ideolojileri de puttur. Çünkü bunların tümü, insanın, yarınlarını kendi eliyle oluşturma imkânını ortadan kaldırmakta, kitleleri pranga mahkûmuna çevirmektedir.
Sürüleşmeye karşı çıkılmış, insan, sürüleşmeye isyan etmeye çağrılmıştır. Bakara suresi 104. ayette verilen ve üstü asırlarca örtülen bu mesaj, Türk insanına ilk kez, bizim yaptığımız Kur’an çevirisiyle tanıtılmıştır.
Toplumu raiyye (padişahın, kralın, halifenin kulu) yapan yönetimler, sloganları ne kadar ‘dinci’ olursa olsun, Kur'an'ın gözünde dinsizliktir.