Sahiden neler oluyor

Pek az bilinen / kullanılan bir ifadedir: UHULET VE SUHULET İLE.. Yani, kırıp dökmeden, uygun ortamını ve sırasını bekleyerek, özenle ve nazikçe..

Yıllar yıllar önce, bir TV dizisinde Sadri Alışık’ın canlandırdığı karakterden duyardık bunu. “Uhuletle ve suhuletle efendim” derdi Sadri Bey. Efendiliğe efendilik katarak.

En son, AKP’nin son dönemde yıldızı parlayan sözcülerinden, Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin yazısında çıktı karşıma. Üstelik de “Erdoğan’ın yeni döneminin şifresi” diye!

Erdoğan ve uhulet.. Erdoğan ve suhulet..

Yakışmamasını, tuhaflığını bir kenara bırakalım. Asıl ilginç olan, Abdülkadir Selvi’nin buna dair gerekçesi.

Ona göre, bildiğimiz / tanıdığımız Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç konuşurken kalkıp salonu terk ederdi. Hatta yanındakiler bir ara bunu yapacağından endişe etti. Ama Erdoğan oturdu, sonuna kadar dinledi.

Devam ediyor Abdülkadir Selvi:

“Dikkatinizi çekti mi bilmem ama Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine girildiği andan itibaren Başbakan, sinirleri alınmış birisine döndü. Evet paralel yapıya meydan okuyor, hesaplaşacağım diyor. Ancak önceden olsa volkanik patlamalar yapacağı olaylar karşısında bile 'Uhulet ve suhuletle' hareket ediyor.”

HANGİ DAĞIN KURDU?
Bu mevzuya döneceğiz. Ama önce, dikkatimi çeken bir başka notu paylaşayım.

Erdoğan Amerika’nın TRT’si diyebileceğimiz PBS televizyonundan Charlie Rose ile konuştu. Sorularına yanıt verdi. Hayret, orada da hem ses tonu hem de mesajları pek sakindi.

    İsrail ile normalleşmeden söz etti.

    “AB ile temas artacak” dedi.

    Hatta inanması zor ama, “şiddet karşıtı Geziciler ile görüşülecek” bile dedi.

    Hangi dağın kurdu öldü kim bilir, buna “Cemevleri konusundaki yasal düzenlemenin, Gezi yıl dönümünden önce yürürlüğe gireceğini” ekledi.

Abdülkadir Selvi’nin yazısından yola çıkarsak, meseleyi Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine bağlayabiliriz.

Ancak, ortada bir sorun var.

Çankaya seçiminde oy kullanacak olanlar, bu memleketin insanı.. Oysa, Erdoğan’ın mesajları onlara ters!

Öyle ya, bugüne kadar İsrail’e “one minute” dedi diye.. AB’ye “sen kimsin ey AB” şeklinde kafa tuttu diye.. Gezicileri terörist ilan etti diye.. Bütün bunlarla oy almadı mı? Gerilim politikası sona mı erdi yani! Ne oldu da birdenbire “uhulet ve suhulet” devri başladı! Böyle davranınca daha önce kendisine oy vermeyenler de titreyip kendine mi gelecek! Kendine gelip de Erdoğan’a oy mu verecek!

Hayır. Bana göre kesinlikle söz konusu değil.

Tüm bunlar dünyaya / ABD’ye / Batı’ya mesajlar.

Çünkü, sanıyorum Erdoğan da “kendisine gönderilen mesajı aldı”!

MESAJINIZ VAR!
Bir önceki yazımda söz ettim. Tarhan Erdem’in “bu gidişin sonu felaket” diyen çıkışı.. Ardından Anayasa Mahkemesi Başkanı ile TÜSİAD Başkanı’nın arka arkaya sert mesajları.. Ve o mesajlardaki hukuk vurgusu..

Bu işaretlere bakarak “bir şeyler oluyor, Cumhuriyet bileşenleri harekete geçti” yorumu yapmıştım. Cumhuriyet’in, bütün organizmalar gibi, “kendisini koruma içgüdüsü” olduğunu yazmıştım.

Elbette, Erdoğan’la hiçbir organizma / hiç kimse yarışamaz.

Erdoğan, kendisini korumak için yeri gelir yakıp yıkar.. Yeri gelir uhulet ve suhulet şampiyonu kesilir..

Acaba, şimdi olan bu mu? O da “daha fazla zorlarsam kıyamet kopacak” kanaatine mi vardı? Son iki yıldır Batı’dan gelen ağır tepkileri, uyarıları hatırlayıp “aman ha” mı dedi? Göreceğiz.


DENK DÜŞEN NOT: Erdoğan uhulet ve suhuletle davranır da, cemaati uymaz mı! İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu bir açıklama yaptı. 1 Mayıs ile ilgili sorulara aynen şu yanıtı verdi: "Onunla ilgili zaten açıklama yapıyorum. Belki yarın farklı açıklamalar, basın duyurusu şeklinde de olabilir, basın açıklaması şeklinde de olabilir, sizlerle paylaşacağım başka konular olacak". Ben yazıyı gazeteye gönderirken “ne demek istediği” yolunda bir açıklık / açıklama yoktu. Ama, başta İstanbul olmak üzere valiliklerin 1 Mayıs konusundaki tutumları çok aydınlatıcı olacak. Bana sorarsanız, o tutum “uhulet ve suhulet” çerçevesinde olacak. Böylece Erdoğan’ın frene basıp basmadığını daha net anlayacağız. Ve böylece “sahiden ne oluyor” sorusu daha anlamlı olacak.

BENDEN BİR KÜÇÜK NOT
Yarın 1 Mayıs.. Ve ben böyle güzel bir günde, meslek yolculuğumun yeni bir kilometre taşında olacağım. Yarın, Medya Mahallesi programı ile Halk TV’de olacağım. Her sabah 11.00’de, cuma hariç her gün.. Umarım orada da buluşuruz!

* * *

TESLİM OLMAMAK!
Eminim (umarım) Haluk Şahin’in dünkü yazısını okumuşsunuzdur. Bu köşeye,Medya Mahallesi'nin tarihine kayıt düşmeden geçemeyeceğim. Ayrıca bunu, Galatasaray’ı tutan, yükseleni Çarşı olan biri için BORÇ görüyorum. İşte, o yazının finali:

“Fenerbahçe’nin itirazı ve direnişi ilerde tarihin spora ilişkin sayfalarında değil,  siyasi özgürleşmeye ilişkin sayfalarında yer alacaktır.
Demek ki, durum ümitsiz değildir!
Hangi kulübü desteklersek destekleyelim, hangi siyasal bakışa sahip olursak olalım, Türkiye’nin teslim olmayan ruhu adına söyleyebiliriz:
“Yaşaa Fenerbahçe!”






Önceki ve Sonraki Yazılar