ABD’nin yeni jeopolitik için yeni stratejileri - 3

ABD’nin yeni jeopolitik için yeni stratejileri - 3

Barış Pınarı Harekâtı ve sonrası

Yine bu dönemde Esad rejimini devirerek, Rusya ve İran’ı bölgede etkisizleştirmek için, dünyanın birçok ülkesinden (Afganistan, Pakistan, Libya, Almanya, İngiltere, Avustralya) cihatçı Suriye’ye akın etti. CIA’nın açıklamalarına göre sadece Suriye’de 1500’e yakın terör örgütlenmesi olduğu belirtilmiştir. Türkiye bu süreçten en çok etkilenen ülkelerin başında geliyor. Terör örgütlerinin Türkiye’de gerçekleştirdiği katliamlarla (örneğin; Ankara Garı, Suruç) yüzlerce insanını yitirmiştir. Giderek artan terör tehlikesi nedeniyle Türkiye, Rusya ve İran’ın katılımıyla yapılan 2017 Astana Zirvesi’nde bölgenin IŞİD’den temizlenmesi kararı alınmıştır. 11 Eylül 2001 İkiz Kulelere yapılan saldırıdan sonra, Afganistan ile başlayan süreçte, 2003’te Irak ve 2006’dan itibaren de Suriye ABD’nin terör örgütleri ile mücadele gerekçesiyle hedef tahtasına konulmuştur.

2019’a gelindiğinde Ortadoğu’da ABD’nin terör örgütleri işbirliği ile kurduğu “vekalet savaşı” olarak adlandırılan savaş sona erdi. Kurduğu terör ağları ve desteklediği terör örgütleri sayesinde ABD, Ortadoğu’da amacına ulaşmıştı. Ve ABD bölgeden çekildiğini açıkladı. Ancak gerçekte bunun böyle olmadığı kısa sürede anlaşıldı. ABD bölgeden gerçekten çekilmiş miydi? Türkiye’nin “güvenli bölge” olmasını istediği bölge gerçek anlamda güvenli bölge olabilmiş midir? Güney sınırını tehdit eden terörizm ortadan gerçekte yok edilebilmiş midir? Geldiğimiz noktada ABD’nin Ortadoğu petrol bölgelerini bırakmayacağı ya da vazgeçmeyeceği, askeri ve mali açıdan desteklediği terör örgütlerinin de bundan pay alacağı açıkça ortaya çıkmıştır. ABD’nin hedefi Ortadoğu coğrafyasındaki sadece zengin petrol ve doğalgaz kaynakları değildir: su kaynakları da aynı şekilde çizdiği rotadaki hedefleri arasında petrol kadar önemli yer almaktadır.

Terör örgütlerine verdiği desteği terörle mücadele adı altında yapan ABD ile Türkiye, NATO üyesi olarak uzun yıllardır stratejik ortaklığını sürdürmektedir. Ancak YPG, PKK, PYD, IŞİD vb. terör örgütlerine ABD’nin verdiği destek apaçık ortadayken, Türkiye’nin bu durumu görmezden gelmesi mümkün değildir. Bu örgütler, PKK türevinden ve El Kaide gövdesinden gelen, büyük kısmı selefi kökten ve cihatçı damardan olan Ortadoğu’daki yerel güçler ile ABD’nin büyük desteği ve bir kısmı da Rusya’nın kollayıp kattıkları güçle kurulup palazlanan terör örgütleridir.

Türk Silahlı Kuvvetleri 9 Ekim 2019’da 8 gün süren Barış Pınarı Harekâtı ile Suriye’nin kuzeyinde yuvalanmış terör hedeflerini havadan ve karadan vurarak, önce İdlib’de daha sonra Tel Abyad ve Resulayn’dan başlayarak Türkiye’nin 30 km derinliğinde ve 120 km uzunluğunda giriştiği temizlik harekâtını gerçekleştirmiştir. Bu sayede Suriye’nin içlerine doğru terör odakları tek tek vurularak silkelenmiştir. Barış Pınarı Harekâtı, Türkiye’deki siyasi çevrelerde olduğu kadar, dış dünyada bugün de yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. AB, Türkiye’nin başlattığı bu Harekâta karşı çıkmıştır. Diğer taraftan ABD ve Rusya’nın, Türkiye’nin yanında yer alması ise, son derece düşündürücüdür: küresel güçlerin bu temizliğe ne kadar izin verecekleri sorusu da gündemi meşgul etmeyi sürdürmektedir. Bütün bunlar bize Ortadoğu bataklığının da aslında çok daha derin mesafelere yayılmakta olduğunu göstermektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Milli Ordusu’nun yaptığı arama tarama faaliyetlerinde, Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi’nin karşısında Suriye’nin Resulayn İlçesi’nde ortaya çıkarılan YPG/PKK’ya ait büyük silah deposunda ABD’nin havan topları bulunmuştur. Ayrıca büyük silah depoları da ortaya çıkarılmıştır. Yapılan güvenlik çalışmalarında, Resulayn’ın güneyinde M4 karayolu üzerinde ABD yapımı uçak savar mühimmatı olan sandıklar ele geçirilmiş olup, sandıkların üzerinde ABD’nin lojistik işlerini gören, Savunma Bakanlığı ve federal kurumların askeri ihtiyaçlarını karşılayan Genel Hizmetler İdaresi’ne ait logolu yazılar tespit edilmiştir. ABD’nin dünyada hegemonyasını sürdürebilmesi, hayati çıkarlarının bulunduğu yerlerde (Afganistan, ırak, İran, Suriye, Hazar, Suudi Arabistan, Körfez Ülkeleri) enerji kaynaklarını kontrol altında tutması ile mümkündür.

Türkiye’nin güneyinde “güvenli bölge” kurulmuş olsa bile bunun, Suriye’nin kuzeyinden güneyine doğru yayılmaması durumunda “güvenli bölge” “güvenliğini” ne derece ve ne kadar süreyle koruyabilecektir? Dolayısıyla Türkiye’nin yararına olan, Suriye’nin güvenli ülke haline gelmesi ile mümkün olabilir. İdeolojilerinin yayılması küresel çapta bir tehdit oluşturan terör örgütlerinin anlık çekilmeleri, kandırıcı olabilir ancak: çünkü dünya çapında derinliği olan IŞİD vb. terör örgütlerinin küresel tehdit oluşturmasından kaynaklanan güvenlik sorunları, ortadan kaldırılmış değildir. Yeraltının derin tünellerinde gizlenen terör ağlarında saklı hücreleri ve militanlarının yok edilebilmesi, bu yeraltı terör ağlarının ortadan kaldırılabilmesi ile mümkün olabilir ancak.

Özellikle son günlerde “yeni bir dünya kuruluyor” cümlesi ile çok sık karşılaşmaktayız.  Rusya ve Çin’in alternatif güç merkezleri oluşturduğu günümüzde, Almanya’nın da giderek Rusya’ya yaklaştığı gözlemlenmektedir. Batı ittifakının askeri ayağı olan NATO ile ilgili olarak Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ABD ile yaşanan sorunlar nedeniyle ittifakın artık işlevini tamamladığını ve “beyin ölümünün” gerçekleştiğini belirterek artık, yeni kurulacak olan dünyada Avrupa’nın yeni birleşik bir askeri örgütlenmeye gitmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Diğer taraftan Avrupa’nın kendi ordusunu kurma projesine ABD Başkanı Trump’ın ise sıcak bakmadığı da ortadadır.

Küresel tehdit boyutuna ulaşarak insanlığa ve demokrasiye ciddi anlamda tehdit oluşturan terör ve güvenlik konusunda, dünyada en çok bedel ödeyen ülke Türkiye’dir. Oysa NATO’da müttefikimiz olan ABD’nin, Karadeniz bölgesi hariç, İncirlik başta olmak üzere Türkiye’nin bütün bölgelerinde askeri üsleri bulunmaktadır. Şırnak-Silopi’de lojistik depolama yeri, Şanlıurfa’da yakıt ikmal üssü, Konya’da Irak Savaşı sürecinde NATO tarafından getirilen AWACS’ların üstlendiği 3. Ana Jet Üst komutanlığı ve yine İzmir Çiğli’de füze sistemlerinin konuşlandırıldığı hava üssü bulunmaktadır. Ayrıca 2006’dan itibaren ABD 16. hava filosu, Almanya’daki hava üssünden alınarak buraya yerleştirilmiştir. Ve yine Irak Savaşı sürecinde NATO tarafından getirilen AWACS’lar’ın üstlendiği, Konya 3. Ana Jet Üs Komutanlığı bulunmaktadır. Bütün bunlara ilave olarak Ankara, Çanakkale, Tekirdağ, Çorlu, Gaziantep, Mersin, Hatay, Van, Sivas, Erzurum vd. olmak üzere NATO ve ABD’ye bağlı askeri üsler ve teçhizat ile destek merkezleri de bulunmaktadır.

Dünya üzerinde de büyük bir askeri güce sahip böylesi bir emperyal güç olan ABD’nin, Türkiye’nin Suriye sınırındaki terör koridorunu nasıl dağıtamadığı sorusu çok şüphe götürmektedir. Görevini tamamlayan terör örgütlerinin liderlerini ise ABD şu ya da bu biçimde görevine nihayet verip devreden çıkarmakta veya ortadan kaldırmaktadır. Usama bin Ladin gibi Bagdadi’nin de ölümü ile ilgili sorular, bu konuda örnek oluşturmakta ve esrar perdesini korumaktadır. Yönetimi ve denetimi Türk Silahlı Kuvvetlerinde olan, NATO’nun nükleer bombaların yer aldığı harekât üssü ve önemli bölgesel bir depo üssü olan İncirlik olmak üzere...

Çok sayıda etnik ve dini farklılıklardan oluşan bir nüfus dokusuna sahip olan Ortadoğu’da, emperyalizm ülkelerin içinde bulduğu en ufak bir gedikten dahi sızmayı ihmal etmez. Tıpkı Türkiye’nin Türk-Kürt gerilimini yaratıp kaşıyıp büyüterek (inşa ederek), kendi amaçlarına hizmet edecek olan güney de bir garnizon devletçik kurmayı planları arasına alması vb. gibi... Emperyalizmin pençesinde beslenip inşa edilerek büyütülen terör mekanizmaları da birbirini besleyen mekanizmalardır. Terör koridorlarıyla birbirine bağlanan hücreler dağıtılıp, bu mekanizmalar parçalanmadan terör tehlikesinin bitmesi mümkün değildir. Petrol sahalarında elde ettiği geliri teröre akıtan ABD’nin, besleyip büyüttüğü bir terör örgütünü, bir diğer terör örgütüyle vurduğu da çok açık biçimde ortadadır. Enerji kaynakları arasında petrolün giderek daha önem kazanmakta olduğu günümüzde İran Devlet yetkilileri tarafından ülkenin güneyinde 53 milyar rezerve sahip yeni petrol sahası bulunduğu açıklanmıştır. Böylesi zengin bir nimete sahip olmanın külfeti/bedelini İran’ın yakın gelecekte ne şekilde ödeyeceği düşündürücüdür. İran yetkilileri bu yeni keşfettikleri petrol sahasında nükleer santral kuracaklarını açıklamış bulunmaktadırlar.

Bugün de terörizm Türkiye’nin güney sınırlarını taciz etmeye devam etmekte, Barış Pınarı Harekâtı sonrası yapılan mutabakata ABD ve Rusya’nın uymadığı, teröristlerin bölgeden aslında çekilmemiş oldukları görülmektedir. Örneğin Membiç teröristlerin terketmemiş oldukları yerlerden biridir. Harekât bölgesinde yapılan arama-tarama çalışmalarında, Telabyad’da ağır silah mühimmatının bulunduğu da verilen bilgiler arasındadır.

Barış Pınarı Harekâtı sırasında çekildiği Suriye’deki 16 üs ve askeri noktadan, bugün ABD 6 üsse geri dönmüş bulunmaktadır. Hatta petrol sahaları bakımından zengin olan Deyrizor’da 2 üs daha inşa etmektedir. PKK’nın Suriye uzantısı olan YPG güçlerinin yoğun olduğu yerlerden Mardin Nusabyin’e komşu Haseke’de, PKK’nın Suriye kolu PYD’ye yardım amaçlı kurduğu ABD hava üssü bulunmaktadır. 2015’ten itibaren petrol havzalarında ve yakınlarında üs ve askeri noktalar kurma faaliyetlerine hız veren ABD; terör örgütlerine özel birlikler ve ekipmanla destek vererek, koruma sağlamıştır.

Dünya güvenliğine zarar veren terörizm, günümüzde toplumlar üzerinde sosyo-ekonomik zararları da ciddi boyutlarına ulaşarak, dünyanın en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Zorunlu göç hareketleri, mülteci meselesi, barınma sığınma sorunları, binlerce kişinin yaşamını, organlarını yitirmesi, yatırımlara, çevre ve doğaya verdiği zarar, dünyanın en ciddi sorunlarından biri haline gelen sera gazı emisyonlarındaki artış ve hava kirliliği terörizmin yol açtığı felaketlerdir. Doğaya verdiği tahribatın yanında terör eylemleri tarihi, etnik ve dini yapılara verdiği tahribatla da, tarihsel hafızaya ve aidiyetliklere de büyük zararlar vermektedir.

Dr. Nadire Filiz İRGE