Sami Günal yazdı: Cumhuriyet’e karşı piyasacılar

Sami Günal yazdı: Cumhuriyet’e karşı piyasacılar

Dünyadaki tüm çekişmeler pazar (piyasa) üzerinedir.

Kendi hâlinde salınsın, salt insanlığın hizmetinde kalsın denilen bir alan yok gibidir. En naif olmasını beklediğimiz alan olarak sanat dahi bir pazar alanı değil midir?  Ellerimizin, gözlerimizin ulaşamadığı uzay bile pazara konudur.

Aydınlanmayı aşıp modernleşme çizgisinde laik düzenlerini kurarak ulus devlet sınırları içinde kendi pazarlarını kuran Batı, kurduklarıyla yetinmeyip gerek ellerindeki üretim fazlalıklarına gerekse kurdukları pazarlara ucuz iş gücü yaratmak için sömürge pazarlara yönelmeye başlamışlardır. Bu amaca yönelik kendi ulusal devletlerinin coğrafik-siyasal statülerini ve pazarlarını korumak şartıyla globalizm denilen emeğin köle; sermayenin serbest olması ülküsü üzerine kurulu olan küreselcilik akımının öncüsü olmuşlardır. İronik olacak ama örtülemelere aldanmadan bu tespitlerden hareketle en büyük ulus devlet örgülerinin, küreselciliğin bayraktarlığını yapan ülkeler olduğu çıkarımında bulunabiliriz.

Asıl olan, gelişmiş Batılı uluslara ait böylesi hegemonik pazarların daralmamasıydı. Bu daralma, ancak mazlum ulusların nitelik itibarıyla kendilerine (Batı’ya) benzemeye başlamaları durumunda oluşacaktı. Mazlum uluslar olarak adlandırdığımız bu pazar yerleri daha ziyade doğu ve İslam ülkeleridir. Girişte anlaşılacağı üzere nitelik sorunsalı ise aydınlanma yoluna girip modernleşme çizgisi üzerindeki laik düzenlerin kurulumudur. Aydınlanma ürünü olan laik cumhuriyetlerin model oluşturması, sömürgeciliğin tehlikeye girmesi olacaktı. Dolayısıyla kendilerine benzemeye tevessül eden modeller başarısızlığa uğratılmalıydı ki sıradakilerin bağımsızlıkçı atılımlar yapmaları engellenmeliydi.

İşte korkulan bu yolda sönmeyen tek yıldız, laik Türkiye Cumhuriyeti’ydi. İyi de örneklemlerin oluşması engellenmeli değil miydi? Ol saat engellenmeliydi! Bölgeye (Ortadoğu ve genel enerji havzasına) kötü örnek oluşturacak Ortadoğu’daki tek başarılı bir proje olan bu Cumhuriyet’in tasfiyesi bir kere öngörülmüştü bile. O günden bugüne dönüş olmadı. Baltalamalar 1950’lerde başlatılmak üzere günümüze gelindiğinde tasfiye tamamlanmış oldu. Tasfiyeye en taze örnek, hem Cumhuriyet’in kurumlarından olan Diyanet’in hem de rejimin kurucu babası olan Atatürk’ün Diyanet’çe ağza alınmamasıdır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk öncülüğündeki bu atılım tam anlamıyla bir bağımsızlık hareketidir. Emperyalizmi en rahatsız eden şey ülkelerin bağımsızlıkçı tutumlarıdır. Çünkü bağımsızlıkçı hareket demek her yönüyle her şeyini, örneğin kendi ulusal sanayisini kurma girişimi demektir. Sanayi demek pazar rekabeti demektir. E yine döndük dolaştık pazara geldik. Ulusal pazarlar, küreselci sermayenin dolaşımını engelleyen bir yapıdır. Ulus devlet, kendisini ayakta tutan tüm kurum ve kurallarıyla yıkılması lazım gelen bir öcüdür emperyalizm için. Yıkılmasa bile dönüştürülmesi elzemdi.

Dönüştürme de bir yıkılmaydı. İyi de bu nasıl olacaktı? Enine boyuna düşünüldü taşınıldı. Önce gerek Batılı askeri sınai komplekslerin organik elemanları, gerekse Doğu üzerine felsefi çalışmalar yapan düşünürler (!) yayınlar yoluyla komünizme karşı set oluşturma babında bir “Yeşil Kuşak” teorisi ve onun uzantısı olarak da “Ilımlı İslam” modelini geliştirdiler. Derken “Medeniyetler Çatışmasını” muştulayıp doğrudan işgallere başlanıldı. Biz Ilımlı İslam’ı açımlamaya devam edelim. Bu modele göre genelde Batı; özelindeyse ABD ile ilişkileri sıcak tutacak kendilerine bağımlı iktidarlar hatta ve hatta majestelerinin muhalefetini (Kaset operasyonunu anımsayalım.) yaratmak gerekiyordu.

Gelinsin görülsün ki ummadıkları bir şey oldu. Batılılar her türlü gelişmişliklerinin yanında aynı zamanda arlanmaz bir ahmaktırlar. Kendi kendilerine yönelik hasletleri içinde bulunan hümanizmalarının etkisiyle dış gerçekliklere karşı alık düzeyde kör kaldıkları gözlemlenebilmektedir. Afganistan’a, Irak’a, Suriye’ye bakacak olursak biçimledikleri Ilımlı İslam’ın hiç te ılımlılıkla kalmayıp radikal dinci hareketlere dönüştüklerini gördüler. Yanıldılar yani. En iyi yanıt: “İslam, İslam’dır.” Sadece ve sadece içinde satın alacağınız aileler ve elemanlar olabilecektir.

Gelelim Cumhuriyet’e karşı olunan ikinci ayağa. İkinci ayak faaliyetlerinin ideolojik literatürdeki adı karşı devrimciliktir. Hattı zatında birincisi, ikincisinin modelleyicisi ve destekçisidir.

Cumhuriyete karşı hareketin iki ayağından biri olan dışa bakıştan sonra iç hareketin niteliğine dair görüşlerimizi bir başka yazıya saklamak kaydıyla noktayı koymuş olalım.

Kimsesizlerin kimsesi olma yolundaki Cumhuriyet Bayramı’nız kutlu olsun.

Sami Günal