Zeki Sarıhan yazdı: Aslan yatağı boş kalmaz!

Zeki Sarıhan yazdı: Aslan yatağı boş kalmaz!

Zeki Sarıhan Yurt Gazetesi için kaleme aldı

Öğretmen Dünyası’nın son sayısı için benden bir yazı istendiğinde ne kadar hüzünlendiğimi tahmin edebilirsiniz. Onun Ocak 1980’de yayımladığımız ilk sayısının başyazısını da ben yazmıştım.

Her şeyin bir başlangıcı gibi bir sonunun da olacağı gerçeğinden hareket ederek Öğretmen Dünyası’nın tam 40 yıl yayın hayatında kaldıktan sonra kapatılmakta oluşunu kabul etmekten başka çare yok. Başka çare olsaydı, derginin başında bulunan arkadaşlar bunu kullanmaktan geri durmazlardı. Zira 40 yıl içinde geçirdiğimiz buhranlara rağmen onu yayımlamanın yollarını bulmuştuk.

NASIL BAŞLADI

Öğretmen Dünyasının çıkışı 1979 yılında planlandı. Başta gerici Adalet Partisi hükümeti vardı. Eğitimin durumu iyiye gitmiyordu. Öğretmenleri halkçı ve demokratik bir eğitim için uyarmak, seferber etmek için bir dergi çıkarmak faydalı olabilirdi. Nitekim böyle birkaç öğretmen dergisi çıkıyordu. Fakat Öğretmen Dünyası’nın zorunlu kılan başka bir felaket daha vardı ki bu, toplumun sağ-sol kamplarına bölünmesi, bu yetmiyormuş gibi solcuların kırk parçaya ayrılması idi. Bu bölünme öğretmenler arasında da yankısını bulmuş, bunun bir sonucu olarak TÖB-DER işlevsiz hale gelmişti.

Öğretmen Dünyası, o koşullarda tam da geniş öğretmen kitlesinin özlemini duyduğu bir tutumla, bütün öğretmenleri kardeş bildiğini anlatan, okullarda sağlıklı bir eğitim yapılabilmesi için çatışmaların durdurulmasını isteyen bir manifesto ile yayın hayatına atıldı. O tarihe kadarki demokratik öğretmen hareketinin mirasını benimseyen ve bunun üzerine dönemin ihtiyaçları doğrultusunda birlik ve mücadele kararlılığını koyan kadroyu, 12 Eylül 1980 tarihinde başlayan devlet terörü yıldıramadı. Her mali ve yönetsel bunalımı geleceğe olan sarsılmaz güvenle aşmanın yollarını buldular.

1980’lerin ikinci yarısından sonra, özellikle 1990’larda halkın ve öğretmenlerin yükselen mücadelesi Öğretmen Dünyasının önünü açtı. Bu dönemde Öğretmen Dünyası bazı eğitim konularında ortak mücadele için birçok kitle örgütünden destek aldı. Bunu “Eğitim Hakkını Savunma Komitesi” eliyle yaptı. Bu çabalar 2003’te Ulusal Eğitim Derneği’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Dergi 40., dernek ise 16 yılında veda ediyor!

NEDEN BİTİYOR?

AKP iktidarının uyguladığı baskı ve yok etme politikaları nedeniyle toplum gibi öğretmenler de geri çekilmiş durumdadır. Öyle ki Millî Eğitim Bakanlığı dergi yöneticilerinin mülakat isteğini yanıtsız bırakıyor, dergiyi ve derneği Milli Eğitim Şûralarına çağırmıyor ve bu yıla kadar Kültür Bakanlığının halk kütüphaneleri için satın aldığı dergileri artık listeden siliyor! Hızla medrese eğitim düzenini kurmaya ve buna koşut olarak geri-gerici bir toplum yaratmaya çalışan iktidar döneminde, dernek ve dergi yöneticileri tahammüllerinin sonuna gelmiş görünüyorlar.

Gazetelerin de sürekli okuyucu kaybettiği bir dönemde bir meslek dergisinin dağıtıma da çıkamadan birkaç yüz aboneyle yaşayamayacağı açık. Yayında tekelleşme sonucu, dergi yayımladığı kitapları dağıtıcılara kabul bile ettiremiyor. Bütün çabalara rağmen derneğin şubeleri ayakta kalamıyor. Gerçi Ankara’daki genel merkez, belki de Türkiye’nin işlevi olan sayısı az derneklerinden biri. Burada her hafta bir konferans veriliyor. Ancak buranın büro giderlerini karşılamak da birkaç yüz üyenin küçücük ödentileri ile mümkün görünmüyor. Üstelik bazılarından ödenti almak, deveye hendek atlatmaktan da zor!

İDEOLOJİK NEDEN

Günümüzde bütün dernekler, vakıflar zor durumda olmakla birlikte, Ulusal Eğitim Derneği ve Öğretmen Dünyasının kendisini sonlandırmasının özel bir nedeni de olduğunu düşünüyorum. Bu neden ulusalcılık kavramındaki aşınmadır. Dergi ve dernek, ulusalcılığı devrimci yurtseverlik olarak anlıyordu. Bu kavram, son on yıldır basbayağı bir “milliyetçilik” olarak anlaşılmaya başlandı. Yalnız karşıtları tarafından değil, savunanları tarafından da! Böyle bir olay, “ülkücü” kavramının başına da gelmişti. 1960’lara kadar “idealizm” anlamında kullanılan “ülkücülük” giderek ırkçı bir anlamla yer değiştirmiş, idealist öğretmenlerin çıkardığı “Ülkücü Öğretmen” dergisi, adını değiştirmek zorunda kalmıştı. Günümüzde ulusalcılar ikiye ayrılmış bulunuyor. Bir kısmı benim gibi devrimci halkçılıkta diretiyor, bir kısmı kendilerini iktidarla aynı cephede konumlandırıyor. Onlar bile artık ulusalcı olduklarını değil, “milliyetçi” olduklarını söylüyorlar.

Bu karmaşa içinde, dernek mensuplarını ve dergiyi aynı ideolojik ve politik eksende tutmanın imkânsızlığı da anlaşılıyor.

Derginin Ocak 1994 tarihli 15. Yılına giriş sayısında mücadelemizi “Öğretmenlerin uzun yürüyüşü”nün bir adımı olarak değerlendirmiştik. Şimdiye kadar yayımlanan meslek dergilerini “Altın zincirin halkaları” olarak nitelemiştik.

Öğretmen Dünyası’nın derslerle dolu, cesaret veren mirası üzerinde halk kitlelerinin ihtiyacı olan “Bağımsızlıkçı, aydınlanmacı, halkçı eğitim”i savunan ve koşulların daha elverişli olduğu ilk fırsatta bunu eğitim çevrelerine bir kurtuluş ışığı olarak yansıtacak görüşler ve oluşumlar eksik olmayacaktır.