
Türkiye tarihine Fransız muhabir
Türkiye’deki dış basın muhabirlerinin özellikle uluslararası siyaset çarkı içinde yer almayanları hep ilgimi çekmiştir. Bunların bir kısmı zaman zaman tuhaf bir samimiyet ve açıklıkla yazarlar. Her zaman olmaz bu. Fakat olduğu zaman da ortaya gerçekten şaşırtıcı yorumlar çıkar.
Bunun bir örneği, Le Monde’un İstanbul muhabiri Guillaume Perrier’nin “Türkiye Analizi!” Yazı, sonundaki ünlem işaretini hak ediyor doğrusu.
Perrier, Türkiye’de çok derin bir bölünme olduğunu ve tarafların kesin bir hesaplaşmaya gideceklerini belirterek başlıyor yazısına. Bir yanda kültürsüz, kaba, ayakkabılarını kapı önünde çıkaran, türkü ile arabesk arası müzik dinleyen, kadınları baskı altında tutan, dini inançları güçlü, kalabalık bir kitle var. Öte yanda, yarı cahil ama Batılı olma yönünde gayretli ve modern görünen, şarabın iyisinden anlamasa da kadınlı erkekli içebilen, kısmen tahsilli bir azınlık kitle yer alıyor. Yazar, burada hafiften Oryantalist bir tavır da sergiliyor; birinci kesimi daha otantik, ikinci kesimi ise ‘özenti’ gördüğü aşikâr.
***
Şimdi, bu iki grup kapışacak. Zira aralarında, Batı’da olduğu gibi bütün toplumsal sınıfları kapsayan birleştirici kültürel zeminler, ortak beğeniler yok. Onlar gibi hep birlikte kilisede Bach dinlememişler mesela. Ya da, ne bileyim, ilk okulda Latince öğrenmemişler. Farklı hayat tarzlarıyla hep birbirine yabancı ve öfkeli olmuşlar ve AKP’nin iktidara yerleşmesiyle birlikte bu düşmanlık çatışma noktasına gelmiş.
Buraya kadar yazılanlar anlaşılabilir. Bundan sonra yazar, ordunun rolüne geliyor. İşte burası önemli! Aslında ordu mensuplarının köken olarak birinci gruba mensup olduklarını, fakat kendi ayrıcalıklarını korumak için ikinci grubu desteklediklerini, dolayısıyla kendi kökenlerine ‘ihanet’ ettiklerini yazıyor...
Ve ansızın, insanın beynine ‘balyoz’ gibi inen üç cümle kuruyor: “Ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor. Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor. Cuntalardan söz ediliyor.”
Bak sen şu işe!
Darbe söylentileri yok. Cuntalardan söz eden de yok. Olsa işitirdik. Zaten bizden önce F-tipi teşkilât-ı hafîye işitir ve icabına bakardı. Zira RTE’nin de dediği gibi, “Polis rejimin teminatı.” TSK ise artık hiçbir şeyin, hatta kendi varlığının bile teminatı değil.
Ne var ki Le Monde’un İstanbul muhabiri farklı düşünüyor.
Darbe söylentileri ve cuntalardan bahsettikten sonra, muhtemel bir darbeden sonra olacakları anlatıyor. “Silahını ve parasını Batı’dan alan bir ordu Batı’dan koptuğunda ne yapacak?” diye soruyor.
Kendi sorusunu kendisi yanıtlıyor: “Rusya-Türkiye-İran bloğu kurulacak.”
Vay canına! Bildiğimiz Avrasya ittifakı!
Peki bu blok kurulunca ne olacak? Küresel siyasal ittifaklar sisteminde muazzam bir çatlama olacak ve üçüncü dünya savaşı çıkacak. Aynen böyle diyor!
***
Peki ben bu yazıya niye kafayı taktım?
Çok safça yazılmış olduğu için... Perrier kardeşimiz, muhtemelen Türkiye’yle ilgili dış basında çıkan yorumları okuyor ve yakın geleceğe ilişkin bir perspektif geliştirmeye çalışıyor. Bu arada Batı aleminin bilinçli ve bilinçdışı korkularını okurun zihninde canlandırıyor. Türkiye’deki bütün muhalif kesimleri ağır baskı altında tutma siyasetine de destek vermiş oluyor.
NATO’dan ayrılmış, yani komşularıyla ‘sıfır sorun’lu; kendi öz kaynaklarına dayanan, Suriye toplumunun ‘teressübatı’yla (zehirli ve kirli tortusuyla) işbirliğine son vermiş, Karadeniz’i Ruslar ve diğer kıyı ülkeleriyle birlikte savunan, laisizmi yeni bir anayasayla daha derin yorumlayan ve Jakoben / İttihatçı / Kuvvayı Milliyeci / modernist / ıslahatçı ya da inkılapçı bir Türkiye, üçüncü dünya savaşı çıkaracak öyle mi? Üçüncü dünya savaşı, emperyalist çakallar enerji için dalaşıp masum Ortadoğu insanının kanını döktükleri için değil de, AKP iktidarı devrildiği için çıkacak yani!
***
Sevimli Fransız muhabir, özetle şöyle demek istiyor: Batılı olmaya özenen yarı-cahil modern Türkler, siz de diretmeyin artık, aslınıza dönün; ayakkabılarınızı kapının önünde çıkarın, tekkelere zaviyelere gidin, kadınların sırtından sopayı karnından üç sıpayı eksik etmeyin; siz, zaten busunuz! Askerleriniz kendi asıllarına ihanetten vazgeçsinler; Batılı, modernist pozları bıraksınlar. Seçim kazanma şansınız zaten yok, darbe yaparsanız sizi mahvı perişan ederler; üstüne üstlük, bir de dünya savaşına sebebiyet verirsiniz... Kaderinize razı olup aslınıza dönün, mütevekkil olup yakın tarihinizin tövbekârı olun!
Ya, işte böyle! Le Monde’un Türkiye’nin tarihine Fransız muhabiri bize aynen böyle diyor... İnsan şaşırıyor. Biz ne yaptık da hakkımızda böyle şeyler yazılıyor?
Yazarın Yurt Pazar'da yayınlanan yazısıdır