VAROUFAKİS’İN ANLATTIKLARI

Geride bıraktığımız Pazar günü Demokratik Avrupa Hareketi 2025 (DiEM25)’in İstanbul örgütlenmesinin düzenlediği Yanis Varoufakis söyleşisine katıldım. Açık söylemek gerekirse sosyal medyada etkinlik duyuruları karşıma çıkana kadar 300 sandalyeli Yunanistan Parlamentosu’nda 9 temsilcisi bulunan ve Avrupa Birliği üyesi ülkeler içinde örgütlenen DiEM25’in İstanbul’da da bir örgütlenmesi olduğundan habersizdim.

Yanis Varoufakis, Syriza Hükümeti’nde maliye bakanı olarak bulunduğu çok kısa süre içerisinde özellikle Almanya ve Avrupa Merkez Bankası tarafından ülkesine dayatılan kemer sıkma politikalarına karşı aldığı tavır ve Yunanistan’ın dış borçlarının geri ödenmesi konusunda Almanya’ya karşı yürüttüğü sıkı pazarlık ve mücadele ile hafızalara kazınmıştı. Varoufakis, Almanya ile yürütülen pazarlıklar sırasındaki rahat tavırları ve renkli yaşamı da eklenince kısa sürede oldukça popüler olmuştu.  Bakanlıktan (ve Syriza’dan) ayrıldıktan sonra 2018 yılında Demokratik Avrupa Hareketi 2025’i kurdu. Tarafımca söyledikleri oldukça kayda değer olan siyasi ve iktisadi bir kişiliktir, o yüzden İstanbul’a geldiği duyunca gitmemek olmazdı.

Akademik geçmişinde Essex, Birmingham ve Cambridge gibi önemli üniversitelerin bulunduğu bir iktisat profesörü olarak Varoufakis, konuşmasında ayakları oldukça fazla yere basan neo-liberalizm eleştirileri ile konuşmasına başladı. Özellikle neo-liberalizm sürecinde piyasanın bir araçtan çok amaç haline gelmesi, teoride yer alanın aksine bu dönemde büyük tekellerin oluştuğu, son derece büyük miktarda paranın yatırıma harcanmak yerine bankalarda biriktiği en temel eleştirileri arasındaydı. Varofakis, neo-liberalizmi eleştirirken “Adam Smith’in klasik liberalizmi ile neoliberalizm arasındaki alakasızlığı, Muhammed’in İslam’ı ile IŞİD arasındaki alakasızlıkla benzer” olduğunu da ekledi. Söyleşide, sonucunda ırkçılığın ve faşizmin yükseldiği kapitalizmin yaşadığı büyük krizler de önemli tartışma konularından biri oldu.

Söyleşinin önemli tartışmalarından biri de tabii ki Avrupa Birliği üzerine oldu. Başlattığı hareketin isminden de anlaşılacağı üzere Varoufakis’in konu ile ilgili temel eleştirisi Avrupa Birliği’nin, üye ülkeleri (ve halkları) yok sayarak anti-demokratik uygulamalarda bulunması ve Almanya’nın Avrupa Merkez Bankası üzerinden tüm Avrupa Birliği üyesi ülkeler üzerinde (özellikle Avro Bölgesi) bir baskı oluşturması. Avro Bölgesi’ni Frankfurt’tan yönetilen bir toplama kampına benzeten Varoufakis’e göre Türkiye Avro bölgesine dahil olmadığı için çok şanslı. Zaten Çipras ile yaşadığı ayrılığın temel nedeninin de kendisinin Yunanistan’ı Avro Bölgesi’nden ayırma isteğine karşı Çipras’ın buna karşı çıkması, daha doğrusu cesaret edememesi olduğunu net bir şekilde ifade etti.

Yanis Varoufakis, Avro Bölgesi’ne karşı çıksa da Avrupa Birliği’ne inanıyor. Bu yüzden de İngiltere’de Brexit Referandumu öncesi yoğun çalışmalarda bulunmuş. İrlanda ile Yunanistan’ın, İtalya ile Polonya’nın sorunlarının ortak olduğunu ve bu sorunlara karşı halkların ve işçi sınıfının birlik içerisindeki ortak mücadelesini önemsiyor. Hatta bir adım öteye giderek DiEM25’in Türkiye gibi Avrupa Birliği dışı ülkelerde örgütlenmesini istiyor. Varoufakis başlıca sorunları şöyle özetliyor: İşsizlik, düşük ücret, iklim değişikliği, çevre, gıda güvenliği. DiEM25 ile bu noktada önerdiği programı da “Yeşil Yeni Düzen” olarak isimlendiriyor.

Robotların üretimde daha etkin olması ile oluşacak yeni paylaşım ilişkileri, ‘yeni toplumsal sözleşme’ için mücadele ile gündelik siyaset dışında bir gelecek vizyonu sunan Yanis Varoufakis’in söyleşisi gerçekten oldukça doyurucu geçti diyebilirim. Güzel de bir tartışma ortamı sağlanmıştı. Ev sahipleri DiEM25 İstanbul ve Kadir Has Üniversitesi’ni böyle bir etkinliği gerçekleştirdiği için tebrik ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar