YALANCI ŞAHİTLER KAHVESİ...

Asıl adı kıraathane...
Ama halk dilinde kahvehane veya kısaca kahve...
.
1950-60’lı yıllarda,
İstanbul Beyoğlu’nda “ YALANCI ŞAHİTLER KAHVESİ “ vardı...
.
Taşı toprağı altın dedikleri İstanbul...
Doğu ve güneydoğudan,
İş bulmak amacıyla gelen insanların toplandıkları kahve...
.
Türk sinemasının film yönetmenleri,
Bir iki dakikalık “ yalancı şahit” sahnesi için bu kahveden figüran götürürlerdi...
.
Derken,
Bu kahvenin garip, yoksul, işsiz insanları “ adliyelere de “ taşındılar...
.
Uyanık ve yalancı bir kısım Avukatlar,
Duruşmalara buradan günlük harçlık karşılığında yalancı şahitler götürürlerdi...
...................
KAHVEDEN,
DEVLETE...

Günümüz Türkiye’sinde,
Yalancı şahitler kahvesindeki düzen,
Devlet düzenine dönüştü...
.
Sağlık bakanı,
Salgın rakamlarıyla sürekli oynayıp,
Yanlış bilgilendiriyor halkı...
.
Ekonomi bakanı,
Bir türlü tutturamıyor hesap kitap işini...
Ne diyorsa,
Dolar ve Euro ters yönde koşuyorlar...
.
Dışişleri bakanı ne diyorsa,
Sınırlarımızda tam tersi oluyor...
.
İçişleri bakanının şanssızlığı...!
Kiminle resim çektiriyorsa,
Adam mafya babası çıkıyor...
.
Demirel’in deyimiyle,
Devletin başı Cumhurbaşkanı...
Şansızlığa bak !
Yurt içi,
Yurt dışı...
Kime güveniyorsa,
Hepsi kandırıkçı çıkıyor...
...
KABAHAT KİMDE ?
Yalancı şahitler kahvesine,
Figüranları kara tren getirirdi...
.
Devlet yönetimine gelenleri de,
Sözüm ona halk getiriyor...
Yani,
Kandırıkçı demokrasi...
.
Yine yani,
Halk nasıl istiyorsa,
Öyle yönetiliyor...
.
Anladınız değil mi?
Kabahatin kimde olduğunu...
Kandırıkçı demokrasi,
Kandırıkçı halk...

Önceki ve Sonraki Yazılar