Abdullah Ağırkan

Abdullah Ağırkan

EKREM İMAMOĞLU’NA KARŞI ÇIKAR İTİFAKI

Yerel seçimlere iki aydan daha kısa süre kaldı. Güncel gelişmelere bakılınca “karanlık bir el “ hem iyi Parti’yi hem de DEM Parti'yi seçimde aday çıkarmaya zorluyor olgusu, gerçeği artık şüpheden ziyade somut veriler, izler taşıyor… 

Çeyrek yüzyıl sonra kazanılan İBB gerçeği ve kazanması mümkün olmayan, hatta % 5 oyu düzeyinde kendi anketlerinde dahi görünen muhalefet partileri sürükleniyor çoklu aday saçmalığına… 

CHP içinde bir gerçeği saptamak gerek. İstanbul’da ilçe adaylarının Ekrem Bey merkezli belirlendiği olgusu ciddi oranda tepkiler için zemin yapılıyor, üstüne tepiniliyor… Bilinçli olarak… ! Kara propagandaya! Malzeme ediliyor… 

Bir diğer! Nokta da 1 Nisan'da kongre hesapları yapanalar var kimse perdenin arkasına saklanmasın.  

Ancak tüm partiler aday çıkarsa da, altılı masa dağlasa da, sol partiler kendi adaylarıyla İBB ‘ye karşı dursa da ve hatta derin yapının bir kısmı organize işler çevirse de her telde-Sağ-Sol’da vb… 

Gene de İBB’ de durum değişmeyecek ve Ekrem İmamoğlu Kazanacak diye düşünüyorum.  

Size tek, ben yek!  

Ekrem İmamoğlu’nun geçmişte kaleme aldığı bir makale, bu makalenin bir kısmını sizinle paylaşıyorum.  

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu yazdı: Türkiye için yeniden!  

İçinde yaşadığımız zor koşullar birlikte mücadele, ortak akıl ve katılım kadar güçlü liderliği de zorunlu kılıyor. Güçlü liderlik kararlılık, tutarlılık, samimiyet, toplumla duygudaşlık kurma becerisi, toplumun derdini dert edinme hassasiyeti, toplumdaki farklı fikirleri bir bütünlük içinde sentezleme kabiliyeti, toplumsal sorunlar ve farklı pozisyonlara yönelik yüksek duyarlılık gerektirir. Aynı zamanda demokratik lider hesap veren, şeffaf, toplum tarafından izlenebilen, denetlenebilen bir kişi olmalıdır. Demokratik lider partisinin ilkelerine bağlı olur ama partizanlık yapmaz. Demokratik liderin ülkesine, belediyesine ya da liderliğini yaptığı partiye kendi mülkü olarak bakma hakkı yoktur. Demokratik lider toplumla imzaladığı mukavele uyarınca ona verilen yetkiyi belli bir süre kullanır, ona verilen misyonu yerine getiremediğinde ve toplumsal beklentilerin gerisinde kaldığında görevi bırakmayı bilir. 
 
Burada özellikle cesaretin altını çizmek istiyorum. Cesur demokrasi için cesur liderlik gerekmektedir. Türkiye’nin toplumsal barışını hakkıyla tesis etmemizi engelleyen, yüzyılı aşan büyük meseleleri vardır. Ülkemizin farklı düzeylerde yönetimine talip olan siyasal liderlerin öncelikle kendini dışlanmış hisseden vatandaşlarımızın ve toplum kesimlerinin sorunlarını çözmek için cesaretle hareket etmeleri bugün bir zorunluluktur. Demokratik liderlik başta Kürt ve Alevi sorunu olmak üzere ülkenin açık yaralarını iyileştirmek için gerekli zemini titizlikle inşa eder. Risk almaktan kaçınmaz. Ülkemizin birlikteliğini güçlendirecek çözümler için cesur ve kararlı bir irade ortaya koyar. Bu irade Türkiye’nin köklü dönüşümü için kaçınılmaz bir yükümlülüktür. 

Cesur demokrasi için cesur liderlik gerekir. Demokratik liderlik başta Kürt ve Alevi sorunu olmak üzere yaraları iyileştirmek için gerekli zemini inşa eder 

Demokratik liderliği aynı zamanda İstanbul ve Türkiye’nin bölgesel ve küresel liderliği olarak yorumluyorum. Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi tam da bu liderlik için bize ışık tutuyor. Güçlü Türkiye’nin liderliği geçmişimizin büyük deneyimlerinden, coğrafyamızın ve tarihimizin bize armağan ettiği geniş jeopolitik imkanlardan hareketle, küresel ve bölgesel barışa, demokrasiye, ilerlemeye, eşitliğe hizmet eden, temeline insanı koyan bir liderlik olmalıdır. Tam da bu vizyonla 2021 yılında inşa ettiğimiz B40 - Balkan Şehirleri Ağı Zirvesi, ülkemizin diplomasisinin krizde olduğu, Türkiye'mizin adeta dünyadan soyutlandığı bir ortamda, Balkan şehirlerinin İstanbul öncülüğünde ve demokrasi zemininde bir araya geldiği çok başarılı bir diplomatik liderlik atağıydı. 

Yeni bir Türkiye tahayyülüne doğru 

Yazıma son verirken fikirlerimi siz vatandaşlarımla paylaşmanın heyecanını tekrar vurgulamak istiyorum. Bugün Türkiye’nin yeni bir gelecek tahayyülüne ihtiyacı var. Şüphesiz yeni bir Türkiye hayalini önümüzdeki engel ve fırsatları akıllıca değerlendirip geçmişimizin zengin deneyimlerinin ışığında kuracağız. 
 
Cumhuriyetin kurucu değerlerini ciddiyetle idrak edeceğiz. Onları günümüzün şartlarında, toplumsal mutabakatla yeniden yorumlayıp hevesle ve cesaretle Türkiye’nin yeni yolculuğunu inşa edeceğiz. Bu yolculukta hayallerimizi ön kabullerle, ön yargılarla sınırlamayacağız. Yenilikleri keşfeden kaşif bir Türkiye oluşturacağız. Özgürce, hep beraber hayal edip geleceğimizi tasarlayacağız. 
 
Genç yoldaşım Berkay’ın “Her şey çok güzel olacak” ifadesini siyasal hayatımın kalbine yerleştirdiğimde bunu basit bir slogan olarak değerlendirmedim. Bu ifade benim için milletimizin, tüm katmanlarıyla, dayanışma ve birlik içinde, aydınlığa doğru kendini dönüştürme iradesini temsil ediyordu. Bu söz seçimlerin hukuksuz bir şekilde iptal edildiği, güçlü bir tarihi derinliği olan demokrasimizin ayaklar altına alındığı bir anda söylenmişti. Bu ifadenin o anda ortaya çıkması bana 100 yıl önce Cumhuriyetimizin kuruluşuna giden zorlu yolda duyulan heyecanı hissettirdi. Bugün de aynı heyecanı taşımaya devam ediyorum. Türkiye’yi yeniden hayal etmek, ikinci yüzyılımızda yeni bir yolculuğa çıkmak için sabırsızlanıyorum. Bu yolculukta bütünlükçü ve katılımcı bir şekilde yürüttüğümüz çalışmaların ışığında ortaya çıkan ilke ve yaklaşımları yakın zamanda siz yurttaşlarımla paylaşmaya devam edeceğim. 
Her şey çok güzel olacak!  

  

Önceki ve Sonraki Yazılar