Atilla Köprülüoğlu

Atilla Köprülüoğlu

82 YILA 82 ASIR SIĞDIRAN GÜZEL İNSAN ; ŞADAN GÖKOVALI

İki yıl önce.

Yer; Konak Belediyesi  Türkan Saylan Kültür Merkezi.                      

Dil Derneği 2019 Onur Ödülleri Töreni’ndeyiz...

Önce Okan Yüksel Ustam

seslendi Enver Gökçe ile;

‘’Bugün görüş günümüz, Dost kardeş bir arada, 

Telden tele, 

Mendil salla el salla,

Merhaba!..’’

****

20210203-145235.jpg

Ardından ozan Cem Seyhun Ünbay;

‘’Merhaba! 

Ben Türk dili ırgatı, Türk Halkından birisi olarak 

buyurdum ki;

‘’Ben Halkım heey! Feleğin sille​​​​​​​sini çok yemişim.

Kalem verme​​​​​​​mişler elime, 

Diyeceklerimi türkülerle demişim…’’

45 yıl önce, Türk Dil Kurumu ‘’Radyo-TV Dil Ödülü’’ 

kazanan üç programımdan birinde sormuştum;

-Olmayaydı dilimiz/ Nic’e olurdu halimiz?

Ne olacaktı? 

‘’Ağzı var, dili yok’’ kalacaktık.​​​​​​​

Çün buyurdu Evrim yasaları, ileride insan soyunu 

oluşturacak Primat, 

arka ayağı üstüne dikeldi. 

Serbest kalan ön ayak​​​​​​​la​​​​​​​rı, ‘’El’’ olarak evrimleşti. 

Onlarla sopa tutabiliyor, taş atabiliyor, 

ağaçların daha yüksek dallarından 

yemişler koparabiliyorduk.

Dilimiz evrimleşti. 

Daha zor sesleri çıkara​​​​​​​bilir,

soluğumuzu istediğimiz gibi artiküle edebiliyorduk.

Son tansık(​​​​​​​mucize) beynimizde gerçekleşti.

Tüm bedenimizi kaplayabilecek genişlikteki beynimiz, 

ceviz kabuğuna benzer kafatası içinde yoğuştu.

El, dil, beyin üçlüsünün​​​​​​​ evrimleşmesiyle 

düşünür karar verir uyguluyor olduk. 

Böylece iletişim kurmamız; ev​​​​​​​de ve 

avda çok daha başa​​​​​​​rılı olmamızı sağladı.

Başlangıçta anlatmak istediğimiz varlık 

veya nesnenin çıkardığı sesi öykünüyorduk; 

köpek havlıyor, kedi m​​​​​​​iyavlıyor, at kişniyor, 

yılan tıslıyor, su şırıldıyor, uyuyan 

şişman adam horluyordu.

Peki ama, ya ses çıkaramayan varlık, 

nesne ve duygulara hangi adı verecektik?

Düpedüz uyduracaktık! Öyle de yaptık, iyi de ettik.

Canlı olan dil değişiyor, zengi​​​​​​​nleşiyordu.

Benim erken gençliğimde bize, Türkçe’de 

40 bin kadar sözc​​​​​​​ük bulunduğu öğretilirdi

Şimdi Türkçe Sözlük’ü açın, sayın! 

Üşenirseniz ben söyley​​​​​​​eyim;

Bugün dilimizde 125 bin kadar sözcük ve 

bunları tanımlamada

kullanılan 1 milyon 500 bin söz varlığı var.” 

Bu zengin ve güzel dille san​​​​​​​at da, bilim de yapılıyor, 

tüm duygu ve düşünceler anlatılabiliyor.

Alın size, dillere pelesenk olmuş bir güzellemem:

‘Dağlar kanatlı​​​​​​​ydı eskiden.

Canları çektiğnde kalkar, diledikleri yere konarlardı.

Dağların böyle kalkıp konması, 

Toprak Ana’ya zor geliyordu.

Sonunda Tanrı acıdı da toprağa,  dağların kanatlarını kesti.

Dağların kopan kanatları bulut oldu.

Bundandır bulutların dağlara dağlara koşması.’

Bir güzel sözü de, Balas​​​​​​​​​​​​​​agunlu Yusuf Has Hacip söylemiş;

‘İnsanın süsü yüz, yüzün süsü göz;

Aklın süsü dil, dilin süsü söz.’

Söyledim…’’

Ödül alan Prof.Dr.Şadan Gökovalı’nın tebliğiydi 

Ünbay’ın -büyük k​​​​​​​eyifle- okuduğu!..

(Konuşmayı çok seven Şadan Hoca, geçirdiği rahatsızlık sonucu konuşma güçlüğü çekiyordu. O yüzden Ünbay okumuştu tebliği.

Nâzım Baba Kuvayı Milliye Destanı'nda yazmıştı degil mi;

"Dümende ve baş altl​​​​​​​arında insanlar vardı ki

Bunlar uzun eğri burunlu ve konuşmayı şehvetle seven

insanlardı ki​​​​​​​

Sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için

Hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler...)

****

fb-img-1612212649681.jpg​​​​​​​

Bir gazeteci, 

yazar, ozan, akademisyen, 

Radyo programcısı, Mitoloji Uzmanı, Rehberleri Rehberi.

Kısaca bir koltukta bir dünya karpuz taşıyan

Gökovalı Hoca o gün çok mutluydu!..

****

​​​​​​​20210203-145232.jpg​​​​​​​

Bu coğrafyanın taşına toprağına tutkun,

ilkeli disiplinli yaratıcı bir entelektüeldi Şadan Hoca!

‘’Manevi Baba’’ bildiği Halikarnas Balıkçısı’nı 

yaşatandır 

ünlü ‘’Merhaba’’sının emanetçisiydi!

Ege ve Akdeniz uygarlığının ürettiği değeriydi!.

Yazdığı kitaplarla geleceğe iz düşürendi!

****

Şiir herşeyiydi.

Arşivimde sakladı​​​​​​​ğım bir yazısındandır bu satırlar;

"Şiir, şiirden başka bir şey değildir. Şiir, yazının raksedişidir. Yürümekle dans etmek arasındaki fark neyse, düzyazı ile şiir arasındaki fark odur!

Şiir, yalnızca sözcük kullanılarak 'Aphrodite heykeli yapma' işidir. 

Aşk çiçeğidir şiir, onu.

Sevmeyenler sevilmeyecektir. 

Şiirin sıradanı insanın zevkini okşar ama, mükemmeli, aklı allak bullak eder. 

Şiir, Eskimo ozanın ya da nabiga bir Anadolu çobanın, sonsuz evrene bakıp, su katılmamış türkü çığırmasıdır. 

Şairim, zifiri karanlıkta gelse, ayak seslerinden tanırım; ne zaman bir halk türküsü duysam, şairliğimden utanırım!..

Şiire şair gerek, ney'e neyzen nasılsa; onu oluyacaklar şairce yaradılsa...

fb-img-1612212715454.jpg​​​​​​​

****


‘’Şiir ve Siz’’, 54 yıl önceki ilk kitabıdır.

Gökovalı’nın ezberinde 5000 şiir olduğunu bilir misiniz?

Tam 62 yıldır gazetecilik yaptığını!

Yüzlerce gazetecinin de hocası olduğunu,

Akyaka’da bir sokağa, Gökova’da bir caddeye, 

Muğla-Menteşe'de 3500 kişilik bir tiyatroya adının verildiğini!.. 

Gecen yıl yaşadığı Alsancak'taki 1395 sokağa isminin verildiğini...

Belgeselinin çekildiğini de...

****

Şadan Gökovalı’nın

‘’Merhaba’’sıyla kendini tanıtması;

‘’Merhaba! 

Ben Şadan Gökovalı…

Sesim ben!

Homeros’tan, Yunus’tan Dede Korkut’tan gelen

Atatürk’ten kalan ses. 

Su gibi, akarsu gibi…

Çocuğun gülüşü, derenin akışı kuşun ötüşü çağlayanın dökülüşü gibi,

Dalgaların karayı itişi, yerin sarsılışı, göğün gürleyişi gibi;

Sesim ben! 

Susunca nereye gittiği bilinmeyen…

Yüz otuz bin sözcük var dilimde;

Hepsi yitse, 

Tek bir sözcük kalacak gökkubbede;

ATATÜRKİYE!’’

****

Anadolu'nun öz kültürünü milyonlara ulaştıran bir 

çağdaş bilgeyi...

Öğrencisi olmakla onurlanan Datçalı Gazeteci Sedat Kaya'nın tanımıyla "Mitolojiyi şiire çeviren"...

"Homeros'un günümüze ulaşan sesini"...

Sorduğu soru bilinmediğinde “öğrenmemişsin” değil, “öğretememişim” diyebilen hoşgörü simgesini...

Cumhuriyet aydınlanmasının namuslu yüreğini...

Şadan Hocamız'ı yitirdik...

****

82 yıla 82 asır sığdıran bir güzel insan , paslanmaz yürekti Şadan Hocam.

Bu yazı, onun "Sana Doğru" şiirinin son dizeleriyle sonlansın;

"Şadan  der: 

Senden nasıl bıkarım

Sensiz del'olur, dağa çıkarım

Kavuşamazsam kendimi yakarım

Küllerim sana doğru uzanır"

(Okan Yüksel-Gazeteci Şairler-Ege Kültür Platformu-Sayfa 233)
 

Önceki ve Sonraki Yazılar