Atilla Köprülüoğlu
HRANT DİNK
Hrant Dink'in Eşi
Rakel Dink:
"Sabah saat on buçukta evden ayrıldı diye hatırlıyorum.
Her zamanki gibi az da olsa yaptı kahvaltısını.
Ayrılırken biraz keyifsizdi. Bir şey takılmıştı kafasına.
Öperek yolcu ettim.
Üzülme, dedim, çok da önemli değil bu sıkıntılar.
Akşama döndüğünde geçer, dedim.
Önemli olan varlığımız, gibi bir şeyler söyledim.
Böyle bir konuşma oldu aramızda.
Sonra o işine gitti.
Benim de dua toplantım vardı, oraya gittim(...)
Telefon çaldı.
Oğlum, mama nerdesin?
Dua et, diyordu.
Sesi titriyordu.
Dedim oğlum, sen nerdesin, orada kal ki ben geleyim.
Kendisine bir şey oldu sandım.
Yok bir şey mama, sen dua et...
Onun telefonu kapandı, Sera aradı.
Mama, babam, dedi. (...)
Evdekilere de bağırıyorum.
Kimse bana engel olmasın.
Agos’a gideceğim. Benimle gelmek isteyen varsa gelsin diye.
İki arkadaşımla bindik taksiye.
O yol da bir türlü bitmek bilmedi.
Gittimse Ararat’la Sera’yı orada gördüm.
Orada sarıldım onlara.
İnsanoğlu çok garip!
O an çocuklarımın boynu bükük artık diye düşündüm.
Eziklik, babasızlık, kanatlarının kırılmış olduğu...
Böyle düşünceler üşüştü zihnime.
Bu düşünceler içinde sarıldım onlara.
Ben gittiğimde eşimi kaldırmışlardı.
Kanını gördüm kaldırımın üstünde.
Sonra hep üzüldüm, niye uzanıp oraya, yanına yatmadım diye.
Sonra hep üzüldüm... Çıkarken Agos’tan, baktım orayı sabunla suyla yıkıyorlar.
Temizlemeye çalışıyorlar.
Sanki temizlenirmiş gibi.
Suyla sabunla temizlenir mi dökülmüş kan?"
(Tuba Candar 'ın Everest Yayınları'nda 2010'da ilk basımı yapılan 'Hrant' adlı biyografi kitabından... )
****
"Gelin önce birbirimizi anlayalım...
Gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim...
Gelin önce birbirimizi yaşatalım…”
"Ben Ermeniyim, iyi bir Ermeniyimdir.
İyi de solcuyumdur.
İkisi bir arada olunca belâsındır sen bu ülkede..''
“Biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada.
Ama merak etmeyin bu toprakları alıp gitmek için değil, bu toprakların gidip dibine girmek için!..”
"Korkmadığımı söyleyemem.
Ama ülkemi bırakıp kaçacak değilim.
Alışkınım zaten böyle yaşamaya.
Bundan sonra biraz daha korka korka yaşarım...
Hepsi bu!"
“Beraber yaşadığınız farklılıkları, farklı kimlikleri eğer aşağılıyorsanız, bunun adı ırkçılıktır ve dünyanın en büyük suçu budur.”
“Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardık...”
"bir daha yazar mı kalem kanaya kanaya
kağıdı da kan tutar;
ağaç değil mi soyu?
ağla, doyasıya ağla!
aynı denizde çoğalır yüreğin öz suyu..."
****
Gazetedeki odasına Atatürk fotoğrafı astı.
Fransız TV5 televizyonundan Frederic Mitterand’e verdiği röportajda odasına neden Atatürk fotoğrafı astığını şöyle açıklamıştı:
"Dikkat ederseniz, Atatürk'ün bir entelektüel fotoğrafını koydum oraya...
Yazarken, çizerken, ya da okurken...
En hoşuma giden fotoğraflarından biri.
Onun bu yanını çok sevdim her zaman için. Kendim istediğim için...
Bir mecburiyet ya da dayatma yok... "
****
“Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce"
yazdıktan 9 gün sonra...
16 yıl önce tam da bugün...
19 Ocak 2007’de Genel Yayın Yönetmeni olduğu Agos Gazetesi önünde ırkçı faşistlerce öldürüldü.
"Ya ben tehlikeyi çok sevdim,
ya tehlike beni.
Ama inanılmaz derecede de masumdum.
Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim,
ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.” derdi hep...
Sonra...
“O güvercinler tedirginliği bir kenara bıraktı,
Hrant Dink için ağladı...”
Katilin sırtı sıvazlandı, bayrak önünde poz verdirildi.
Etkin bir soruşturma ve yargılama yapılmadı.
****
Sezen Aksu bu şarkıyı;
"Güvercinin Ölümü"nü yapmıştı;
"Kağıdı da kan tutar
ağaç değil mi soyu.
Ağla doyasıya ağla.
Aynı denizde çoğalır yüreğin öz suyu.
Sen de çekip gitme
Dayan be umudum
Dön gel meydan okur hayat
Pabuç bırakmaz ölüme
Dön gel."
****
Şair Murathan Mungan da
8.ölüm yıldönümündeki törende şöyle
konuşmuştu;
"Söylenecek sözün çokluğu bazen insanı dilsiz bırakır.
Tıkanır, kalırsınız. Haklılığın suskunluğu, diğer suskunluklara benzemez; düğümü zor çözülür
(…)
Tek başına zaten yeterince trajik ve yaralayıcı olan bu ölüm, aynı zamanda yakın tarihi ürperterek çağrıştırdıkları, hafızadan geri çağırdıklarıyla da kavurucuydu.
Her yeni ölüm,
diğer ölümleri de ilk gün acısıyla diriltir.
Kaç kitap yazarsanız yazın, bazen böyle dilsiz kalırsınız.”
Bu ifadeler ise kızı Delal’indir;
“Babam hâla o kaldırımda yatıyor. Bir el verin de kalksın...”
****
Bu Dünya’dan bir
Hrant Dink geçti,
yarası kanayıp durur...
"17 yıldır o kaldırımdan gözümüzün içine bakıyor..."
Anısı yüreklerde, hep canlı!..
Dileğimizdir;
Kimse “güvercin tedirginliği” içinde yaşamasın!..